08 Mart 2024 04:20

Kişilik arayışından sistem eleştirisine: Berberin (hayatla) Dansı

Yazar, Can (Bedran) üzerinden akıl hastanesinde dönen acımasız çarkı, hastalara uygulanan zulmü, adam kayırmacılığı, rüşveti anlatırken aslında derinlikli bir sistem eleştirisi yapıyor.

Berberin Dansı kitabının kapağı

Paylaş

Mesut KARA

Yazar Sırrı Ayhan’ın yeni baskısı 2022’de Klaros Yayınları’ndan çıkan etkileyici, trajik bir yaşam öyküsünün anlatıldığı “Berberin Dansı” romanı bir var olma/savrulma mücadelesinin yalın bir dille anlatımı. Yazı başlığı “Bir ömre kaç hayat sığar?​” da olabilirdi. 

“Berberin Dansı”nın ilk baskısı 2008 yılında Belge Yayınları’ndan yapılır. Kitap 2014 yılında “Dansa Berber” adıyla Kürtçe olarak da Na Yayınlarınca basılır.

“Dikiz Aynasında Yüzler” (2019), “Jiyanen Nivco” (2002) “Dünya Dar İnsan Derya” (2022), “Eksik Hayatlar” (2003) kitaplarından da bildiğimiz Sırrı Ayhan, 1961 yılında Adıyaman Kahta doğumlu. Siyasi nedenlerden tutuklandığı için liseyi bitirememiş. 1989 yılında Almanya’ya yerleşinceye dek çeşitli işlerde çalışsa da Düsseldorf’ta taksi şoförlüğünden emekli olmuş.  

Sırrı Ayhan “Berberin Dansı”nda darbeyle ‘terör devletine’ dönüştürülen ülkede yok edilen bedenler, ruhlar, kimlikler dünyasında Can kimliği üzerinden güçlü gözlem becerisiyle sarsıcı bir yolculuğa çıkıyor. Can aslında artık ‘yok biri.’ Sonrasında öğreniyoruz ki Can, kaçak yaşamak zorunda kaldığı için ölmüş Can’ın kimliğiyle yaşayan Bedran. 

GUGUK KUŞU ÇAĞRIŞIMI

Roman’ı Kürtçeye çeviren Yazar Yaqob Tilermenî Türkçe baskıya yazdığı “Modern dönemin hikaye anlatıcısı üzerine bir önsöz” başlıklı yazısına bir çağrıştırmadan söz ederek başlıyor: “Yazar Ken Kesey’in One Flew Over The Cuckoo’s Nest (Guguk Kuşu) kitabını okuduğumda, daha başından üç nokta (…) ile biten tümceler nedeniyle ‘Deliler Hastanesi’nde ne tür dolaplar döneceğini anlamıştım.” Kitap şu tümcelerle başlamıştı: “Orada, dışarıdalar. Beyaz önlüklü siyahi oğlanlar… ortalıkta öyle acayip şeyler yapacaklar ki… cinsiyetçi dolaplar… ardından da ben daha onları yakalamadan işlerini paspas yapmaya dönüştürecekler…”

Görüldüğü üzere insanın tamamını anlaması için tümcelerin sonunu getirmesine gerek yok ve o tümcelerin arasına dalan kişi artık eski kişi olarak oradan çıkamaz. Deliler Hastanesi’nde Özgür Ruhlar ile onları ezmeye çalışanlar arasındaki mücadeleyi ustalıkla anlatan Ken Kesey, delilikle akıllılık arasındaki ince sınırı da okura rahatlıkla yediriyor. Roman 1975 yılında sinema filmine uyarlandığında da iki oyuncuya, sahtekar Mc Murphy rolündeki Jack Nicholson ve Büyük Hemşire sadist Ratched rolündeki Louise Fletcher’e Oscar Ödülü’nü kazandırmış ayrıca film tüm dallarda da toplam 5 Oscar ödülünü kazanmıştı. Kitabı okurken ne kadar yerinde ve doğru bir analoji yaptığını görüyorsunuz Yaqob Tilermenî’nin.

BERBER BEDRAN’IN CAN OLARAK YOLCULUĞU

Uzun süredir, işsiz, parasız olan, açlıktan midesinin acısıyla uyanıp midesinin gurultularını “Acı acıyı, soğuk su sancıyı keser” diyerek çeşme suyuyla bastırmaya çalışan Can bir yandan da gerçek kimliğinin Bedran olduğunun açığa çıkması korku ve endişesiyle yaşıyordur.

Çocuk yaşlarında berber ağabeyinin yanında çıraklık yapıp kendini yetiştiren, sonrasında kendi dükkanını açıp iyi bir berber olan Can’ın hayatının akışı gördüğü bir ilanla değişir.

İlanda “Akıl hastanesine kadrolu berber aranıyor” yazılıdır. İşe başvurması ve alınmasıyla “Berberin Dansı” da başlar.

12 Eylül darbesi, yapanlar açısından “başarılmış” bir darbeydi. Toplumu insanıyla, kurumlarıyla topyekün yeniden yapılandırma, dönüştürme hedefinin ilk adımıydı. İnsanların başkalarının derdiyle dertlenebilmeleri, yaşadıkları çağa, ülkeye, toprağa, insana karşı sorumluluk duyma bilinçleri, dayanışma duyguları ellerinden alındı. Hırslı, çıkarcı bencil bir insan modeli yaratıldı. Sonrasında ‘İçeriden çıkanlar’ böyle dönüştürülmüş bir toplumla karşılaştı.

Sırrı Ayhan’ın “Berberin Dansı” romanında da bu değişimi, özdeşleşmeyi, karşıtına dönüşmeyi, otoritenin, sistemin, bir parçasına dönüşüp ‘benzerlerini’ ezme, kirlenme, kötü olma halini iliklerimize kadar hissediyoruz.

Toplumsal mücadele içinde yer alırken devlet güçlerinin “ele geçirip” hapse attığı binlerce siyasi tutsaktan biridir Kürt Bedran. İfade verirken de tutuklu kaldığında da yaşadığı fiziki-psikolojik şiddet ve işkenceler sonrasında kalıcı izler bırakan, kronik öksürük ve kan tükürme gibi yaşamsal sıkıntılar yaşatan bir verem hastası olarak sürdürür yaşamını.

‘Bir devlet memuru’ olarak akıl hastanesinde çalışmaya başladığında hastane personelinin hastalara uyguladığı şiddeti yadırgayıp reddetse de zamanla kendisinin de onlar gibi şiddet uygulayan birine dönüştüğünü fark eder. İnandığı, uğruna mücadele edip işkenceler gördüğü, birçok insani değeri yavaş yavaş kaybetmektedir. 

Hastanede dönen çark, karşı gelenleri öğütmektedir. O da bu çarka ayak uydurmaya, dişlilerden biri olmaya başladığını gördüğünde kendini derinden yaralayan canını, ruhunu acıtan bu durumla yüzleşmek durumunda kalır. Tüm bu süreçte, iyi bir iş bulup kirasını ödeyip karnını doyurabiliyorken gerçek kimliğinin açığa çıkması endişesinden, korkusundan da kurtulamaz. Çalışmak, bir aile kurmak, hasta bedenini iyileştirmek, yaralarını sarmak için çabalarken izini bulan, karşısına çıkan ‘eski yoldaşları’nın varlığı da ayrı bir tedirginlik nedenidir. 

Geçmişiyle şimdiki hayatı arasında gelgitler yaşayan, Bedran, kurtulmanın tek yolunu yurt dışına çıkmakta bulur. Yeni evlendiği eşi Selvi annesinin ağır hastalığı nedeniyle ve karnındaki bebekle yurt dışına çıkamayacağını söyleyip onunla gitmekten vazgeçer. Bedran tek başına çıkar yurt dışına.

Sırrı Ayhan kısa cümleleriyle, akıcı, sürükleyici bir üslupla yazdığı “Berberin Dansı” romanında Can (Bedran) üzerinden bir kişilik arayışını, kişisel yolculuğu anlatmanın ötesinde akıl hastanesinde dönen acımasız çarkı, hastalara uygulanan zulmü, adam kayırmacılığı, rüşveti anlatırken aslında derinlikli bir sistem eleştirisi yapıyor.

Geçmişin toplumsal, tarihi-politik sorunlarıyla, çalkantılı dönemleriyle gerçek ve samimi bir yüzleşmeye büyük katkıda bulunan “Berberin Dansı” romanı okuru da birçok gerçekle yüzleştiriyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Gebze Emek ve Demokrasi Güçleri: Laik, bilimsel ve demokratik bir eğitim istiyoruz

SONRAKİ HABER

Simone Veil ve Marie Curie Fransa’da madeni paraların yeni yüzleri olacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa