Çalışma süreleri düşüyor mu? | 5 soru, 5 yanıt
İktidar tarafından gündeme getirilen haftalık 40 saatlik çalışma süresine ilişkin 5 soruya 5 yanıt...
Fotoğraf: Pexels
Sinan CEVİZ
Hükümete yakın kaynaklar Türkiye’deki çalışma sürelerinin haftalık 45 saatten 40 saate düşürüleceğini gündeme getirdi. Bunun yanında şimdilik içeriği sır gibi saklansa da İş Kanunu’nda bunu da kapsayan kimi değişiklikler yapılacağı söyleniyor. Bir yandan da Çalışma Bakanlığının strateji planında ‘güvenceli esneklik’ vurgusu yapılıyor. İşçileri doğrudan ilgilendiren bu başlıkları birkaç soru kapsamında irdelemekte fayda var. Ancak tabii ki henüz konular muğlak olduğundan soruların yanıtlarını da olası ihtimaller üzerinden veriyoruz.
1- TÜRKİYE’DE ÇALIŞMA SÜRELERİ NE KADAR?
Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) verilerine göre Türkiye’de haftalık çalışma süresi ortalama 42.9 saat. Bu Avrupa ülkelerindeki çalışma sürelerinden 6 saat daha fazla. OECD’nin bir başka verisi de Türkiye’de emekçilerin yüzde 15’inin haftada 60 saatin üzerinde çalıştığını gösterir.
Fabrikalardan madenlere, limanlardan belediyelere kadar birçok iş kolunda çalışan işçiler bilirki pratikteki çalışma süresi yasada tanımlanan haftalık 45 saatin üzerindedir. Zorunlu mesai adı altında günlük 8 saat olan çalışma süresi 12 saatin üzerine çıkmaktadır. Ancak örneğin bir öğrencinin okul sonrası bir işte 4 saat çalışması gibi yarı zamanlı işler de dahil edilerek ortalaması alındığından çalışma süreleri gerçekte olduğundan daha düşük çıkıyor.
2- ÇALIŞMA SÜRELERİ DAHA FAZLA DÜŞÜRÜLEBİLİR Mİ?
Evet. Mesela haftada 45 saat yerine 40 saat, hatta 35 saat çalışmak da mümkün. Ancak şu an yapılan tartışmalardan yola çıkarak “Daha az çalışıp aynı ücretleri alacağız” diye bir hevese kapılmamak gerekir. Keza Çalışma Bakanlığının strateji planının satır aralarında da vurgulanan esnek çalışma modeli bu anlama gelmiyor.
3- ESNEK ÇALIŞMA VE GÜVENCELİ ESNEKLİK NEDİR?
Esnek çalışma işçi için talebi doğrultusunda çalışma şartlarının esnetilmesi olarak uygulanmaz. Mesela çocuğu olan bir işçinin, çocuğunun gereksinimleri nedeniyle ya da sağlık sorunu olan bir işçinin bu sebeple çalışma saatleri esnetilmez. Esnek çalışmada kastedilen patronun işçiyi daha çok çalıştırması, daha az ücret ödemesidir. Kısaca sömürüyü artırmayı hedefler. Birçok fabrika ve iş yerinde şu örneklere çok bariz bir şekilde rastlanır: Patron işçiyi haftada 3 gün 12’şer saat çalıştırır. İşin durumuna göre zorunlu fazla mesaiye bırakarak daha fazla (14 saat) çalıştırır. Eğer iş olmazsa patron işçiyi eve gönderir. Tekrar iş olduğunda tekrar çağırır. Bu kez işçiye “Evde yattığın güne sayıyorum” der ve adına telafi çalışma dedikleri uygulamada işçiler ücret kaybı yaşarlar. Patron bu süreçte işçiyi, tanımlanmış işin dışında işler yapmaya da zorlar. Günümüzde “uzaktan çalışma”, “telafi çalışması”, “denkleştirme”, “Yarı zamanlı çalışma” gibi sıfatlar aslında esnek çalışmanın bir parçası olarak şekillenir. Kısaca esnek çalışma üretim sürecinin patronun çıkarına göre düzenlemenin adıdır. Bu noktada pandemi dönemindeki çalışma pratiği hatırlanabilir.
‘Güvenceli esneklik’ ise esnek çalışmaya uydurulan kılıftan başka bir şey değildir. Üstelik ‘güvenceli esneklik’le kamu emekçileri içerisinde de esnek çalışma yöntemlerinin yaygınlaştırılacağını anlıyoruz.
4- ÇALIŞMA SÜRELERİ DÜŞÜRÜLMEMELİ Mİ?
Öncelikle günlük 8 saatlik çalışma süresi ne bir ayet olarak indi ne de patronlar “İşçilerimizin dinlenme hakları da var”dedi. Günlük 8 saat çalışma süresinin tarihi, Amerika işçi sınıfının 1886’da “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse” talebine (1 Mayıs’ın doğuşunu da beraberinde getiren) dayanıyor. 138 yıl öncesinde atılan slogandaki bu talep, uzun mücadeleler sonrasında işçi sınıfının bir kazanımı olarak yasalarda yer aldı.
İktidar kanadından yapılan açıklamalara bakıldığında ise “Çalışma süreleri 40 saate inecek ve işçiler hiçbir ekonomik hak kaybına uğramayacak” denmiyor. Çalışma sürelerinin düşürülmesi işçi sınıfının talep ettiği şekilde ve çıkarları doğrultusunda düşürülmeli. Şimdilerde İş Kanunu’nda temelli bir düzenleme yapılacağı da tartışılırken hak kaybı yaşanmadan çalışma sürelerinin düşürülmesi talebi etrafında bir düzenleme yapılmalı. Çalışma süreleri gerçekten düşürülmek isteniyorsa buna ‘güvenceli esneklik’ gibi bir kılıfın bulunmasına gerek yok. Esnek çalışmanın güvenceli hali olmaz, güvenceli çalışma işçinin iş güvencesinin sağlanması, yani işten atmaların yasaklanması demektir. Esnek çalışmanın her türlü uygulaması iş güvencesini barındırmaz ve tabii ki çok çalışma-az ücreti hedefler.
5- NASIL HAK KAYIPLARI ORTAYA ÇIKACAK?
Öncelikle esnek üretim modellerinin en belirgin olanları kısmi süreli çalışma, telafi çalışma, mevsimlik çalışma gibi uygulamalardır. Mevsimlik çalışanlar kıdem hakkı elde edememekte, kısmi süreli çalışan işçiler ise haftalık en fazla 30 saat çalıştırılmakta ve SGK primleri eksik yatmaktadır. Dolayısıyla kıdem tazminatı hakkı olsa bile ciddi ekonomik kayıp yaşamaktadır. Esneklik modellerinin arttırılması ise bu hak kayıplarının artması demektir. Özellikle lojistik sektöründe yaygın olan gündelik çalışma kapsamında gündelikçiler işin olduğu gün işe çağrılır, işin olmadığı gün gitmez. Bu çalışma yönteminde gündelikçilerden gittikleri gün kadar prim kesilir. Haftalık 45 saat, aylık 30 günü dolduramadıkları için, bir yıl boyunca kesintisiz çalışamadıkları için tazminat hakları da ortadan kalkar. Şimdi pazarlanan ‘güvenceli esneklik’ ise yukarı bahsettiğimiz yöntemlerin derinleşmesini de beraberinde getirecekti. Bir süredir kaldırılması hayal edilen ancak işçilerin ve sendikaların tepkisi ile rafa kaldırılan kıdem tazminatının fiilen ortadan kaldırılmasına bir adım daha yaklaşılmak istenmektedir. Ayrıca ücretlerin daha da düşmesini beraberinde getirir. Kısaca güvenceli esneklik kuralsızlıkta patronlara güvence sağlanması anlamına gelir iş güvencesi tamamıyla ortadan kalkar.