Şair Serpil Güldalı’nın ilk kitabı: Nar Lekesi
Türkiye’de, kadın cinayetlerinin, şiddetin tırmandığı, yaşam alanlarının her geçen gün daraldığı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ayyuka çıktığı bu dönemde, Güldalı’nın kitabı bir yudum nefes gibi.

Nar Lekesi kitabının kapağı
Elif ESER
Şair Serpil Güldalı’nın ilk şiir kitabı “Nar Lekesi,” bir yıl kadar önce Kanguru Yayınlarından çıktı. Ortalıkta yüzlerce ‘şiir kitabı’ olunca sonrası için umut veren kitaplar arada kaynayabiliyor.
Kadın sorunun bugün geldiği nokta yüzlerce yıllık mücadele birikimine rağmen, özellikle Türkiye’de, kadın cinayetlerinin, şiddetin tırmandığı, yaşam alanlarının her geçen gün daraldığı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ayyuka çıktığı bu dönemde, Güldalı’nın kitabı bir yudum nefes gibi. Birebir örgütlü kadın mücadelesini ele almasa da bir kadının kendisi ve dışarıdaki ‘güçlü’ eril hayatla kurduğu ‘sorunlu’ bağı irdeliyor şiirlerinde.
“Bir gece / Bir düş büyüdü büyüdü dağın öte yüzünde / Kapkara gözlerine ufalarken geceyi / Güneşin rengini unutup nar ağacı oldum / Yüzüne taşıdığın gölgene tane tane dökülebilmek için.”
Kitap bu şiirle başlıyor ve bu nar tanelerinden dökülen nar lekesi bütün şiirlerine bulaşıyor bir şekilde. Aslında kadının güvenle yaşadığı iç dünyası ve kendi halinden, tekinsiz eril dünyaya kopuşunu anlatıyor şiirlerinde. “Beyaz çarşaflar” ve “temiz örtülerle” imgeleştirdiği kadının kendi güvenli alanına sürülen kanın, kırmızının ve narın lekesi eril dünyanın yarattığı yıkımla somutlaşıyor.
Bize başında çok iyimser gelse de ailenin kadını dışa karşı koruyan/sakınan/ahlakçı yapısının onu güçsüz kıldığına dikkat çekiyor şiirlerinde. Kadın, bir erkeğin dünyasıyla tanışıncaya kadar bu sakınma tutumunun kadın için bir sulta olduğunu göremiyor, bu durumu kadınlar arası bir kuşak aktarımı olarak da ele alıyor: “İpekler gibi tel tel söktü beni annem / Kuşatıp bezediği yerden / Annem de vaktiyle sökülmüş annesinden / Annemden öğrendim kendimden uzak kalmayı / Kırmızı leke bırakmayı / Siyah yelelerini coşturmayı bir adamın.”
Kadının kendi olabilme sürecini, mevcut ilişki yumağı içindeki emeğinin hiçe sayılmasını da şiirlerine taşıyan Güldalı, göç yollarında yaşamını yitiren çocukları da ele alıyor. Son yıllarda gündemimizi oldukça işgal eden göçmenler meselesi “Bilinmez Arya” şiirinde ele alınıyor. Şiir bize Alan Kurdi’nin 2015’teki ölümünü hatırlatıyor: “Şimdi gözlerimde bir kuş tufanı / Göç eder başka bir maviye / Seni maviliklerin lekelenmediği yerlere götüreceğim arya.”
Kitap, angajelerden uzak bir şiir dili ile şairin dert edindiği kadının dışarıdaki hayatla olan bağı, göç, aşk, hüznün ve hayata dair istemlerini naifçe anlatıyor. Ekonomik sıkıntıların, siyasi baskıların, burjuva siyasetin yarattığı bu kirli atmosferden biraz olsun uzaklaşmak, güzel düşler kurmak için iyi bir kitap.
“Tut elimden buralardan gidelim / Çocuklara benzeyen sıcak kentlere gidelim / Çünkü içimde kar üşümesi var” diyerek güzel günlere olan inancımızla bir nefes olması dileğiyle.
Evrensel'i Takip Et