Edebiyat ve müzik arasında bir bağ: Beethoven Club
Edebiyat ve müzik arasındaki bağ ekseninde tarihin, mitolojinin, müziğin peşinden giden Yazar Fatih Atila, romanında ana hikaye dışında anlatılara da yer veriyor.

Fatih Atila (Fotoğraf: Kişisel arşiv)
Zeliş IRMAK
İstanbul
“Beethoven Club” Fatih Atila’nın Kekeme Yayınları’ndan çıkan son romanı. “Ölü Canlar”, “Dargeçit”, “Akdeniz’in Kıyısında” ve “Alaturka Rapsodisi” Kitaplarının Yazarı Atila, bu son romanında melodiler, sevgi, dostluk ve yaşamın esrarlarına dair derinlikleri sorguluyor. Beethoven Kulübü, bir grup yaşlı müzisyenin kurduğu, Ünlü Besteci Beethoven’ın karakteri ve müziğe olan aşkından ilham aldığı gizemli bir kulüptür. Kulüp üyeleri arada bir araya gelir ve eskiden olduğu gibi müzik yaparlar.
Kızılay’daki “Gökdelen”, 12 Mart ve 12 Eylül dönemleri, mitoloji, antik Yunan tarihi, işçi grevleri gibi pek çok konuya farklı biçimlerde değinen yazar, müzik ve edebiyat arasındaki ilişkiyi geçmişten geleceğe uzanan bir hikaye dokusuyla işliyor. Beethoven Club Kitabının Yazarı Fatih Atila ile kitabı hakkında konuştuk.
FARKLI SANATLARIN İÇE İÇE GEÇMESİ
Kitabın adından hareketle, farklı sanat dallarının birbirini beslemesi, ilham vermesi bilinen bir durum. Sizin yazarlığınıza müzik nasıl katkı sundu?
Ankara’da ‘70’lerde Gökdelen’e yakın bir gece kulübü vardı. Kurgu tamamlandığında bu isme karar verdim ama mekanı Olgunlar Sokak’taki Feyman Kulüb’e taşıdım.
Günümüzde gerçek bu; farklı sanatların iç içe geçmesi. Hatta ağırlıkları bile değişebiliyor.
İki kızım var ve ikisi de müzisyen. Üstelik eğitimliler. Kemancı kızım romanın ana karakterlerinden olunca işin içine girdik. Bu bilmediğimiz bir süreçti. Eleştirmen Adnan Benk’in yazdığı şu, ‘Müzisyen olamayanlar diğer sanatlara yönelirler’ sözünü hatırlayalım.
10 yıla yakın kızınızı izlerseniz, nota sayfalarını tutarsanız, bir de bir roman yazmaya kalkarsanız müziği mecburen öğrenirsiniz. Bulunduğum her mekanda klasik müzik, yollarda halk türküsü dinlerim. Evimde sürekli TRT 3 çalar, olayım ya da olmayayım…
Tarih, özellikle antik Yunan tarihi, mitolojik atıflar, tarihi kimselerin sözleri romanda sıklıkla göze çarpıyor. Kimi bölümlerde hikayeden uzaklaşıp başka bir anlatıyı okuyoruz. Öyle ki metin kimi bölümlerde bir antik Yunan masalına evriliyor. Ana hikaye ile bu tarihi göndermeleri birleştirme fikri nasıl oluştu?
Antik mitoloji ve tarihi, Batı uygarlığına ilham veren bir süreç. Bütün büyük sanatçılar önce etkilenmişlerdir, esinlenmişlerdir. Daha sonra tema ve öyküleri alıp yeni eserler üretmişlerdir. Felsefe eğitimi gördüm. Romanlarımda bu tür göndermeler hep yaptım. İyi yerde yazara güç verir, hava ve derinlik katar.
Antik Yunan masalı abartılı. Abartılı olan örneğin Lord Byron’dı. Osmanlı’ya karşı savaşmak için Yunanistan’a geldi ve orada öldü.
Tarihi göndermeler romancılarda hep bulunur. Fırsatı yakaladığında kimse kaçırmaz.
‘KURGU ROMANI OKUTUR, ÖYKÜ ANA YAPIDIR’
Roman, içindeki bölümlerle bir öykü derlemesi gibi. Yaşlı başkemancının çaresiz yalnızlığı, Uşak’a, köy yaşamına dair anlatılar, ana karakterin gençlik yılları ve politik yaşamı, ilk aşkı ve savrulmaları… Denildiği gibi bitmeyen, birbiriyle de bağlantı içinde olma iddiasında binbir gece masalı gibi. Kurgularken zorlandınız mı?
Kurgu romanı okutan ana nedenlerden. Büyük yazarlar bunu uygulamışlardır. Amerikalılar bunu daha da abartıp novele, yani romana ‘fiction’ demişlerdir. Dostoyevski kurguyu daha da ileri götürüp romanın dramatik ya da trajik öyküsünü polisiyeye yaklaştırmıştır. O nedenle kurgu temayı hiçleştirebilir de göklere de çıkarabilir. Zorlandım diyemem.
Dünya ve dünyadaki her şey bir öyküdür diyorsunuz. Öykü ile aranız nasıl?
Herkes bir şey demiş dünya ve cosmos için. Ben de ağır bir şey söyleyeyim dedim, ‘Her şey bir öyküdür’ dedim.. Şaka tabii. Ama W. Shakespeare’in “sahne”sinden daha kapsayıcı geldi bana.
Öykü ana yapı. Bu açıdan çok önemli. Toplayıp kurgularsanız roman oluşur.
‘KENTLERDE YAŞADIK AMA YÖREMİZDEN KOPMADIK’
Memleketiniz olan Uşak’la ilgili hikayeler, romana bir öykü havası katmış. Bu biraz da sizin, ailenizin öyküsü diyebilir miyiz?
Tabii ki... Ege’ye, İyonya’ya, Karya’ya hayranız. Halikarnas Balıkçısı gibi. Çünkü buralar uygarlığın oluştuğu, hızlandığı yerler. Felsefe, matematik, tıp vb. buralarda atağa kalktı. Ayrıca 38. paralel hat olarak dünyanın en verimli topraklarına sahiptir. En iyi incir, haşhaş, zeytin, pamuk, tütün bu coğrafyada yetişir, ilham vericidir. Kentlerde yaşadık ama yöremizden kopmadık. Bunda köy enstitülü babamızın, annemizin payı büyüktür.
Bölümlerin birkaçı yine farklı isimlere ithaf edilmiş. Bu isimler kimler ve sizin için ne anlam ifade ediyor? Anılara saygı duruşu izlenimi veriyor…
Doğru. Şair A. Galip buna ‘vefa’ dedi. Esas önemli ithaf ise ‘İsimsiz Devrimcilere’ olandır bence. İsimlere dönersem hepsi dostlarım, yoldaşlarım, yakınlarımdı. Çoğu yıldızlarla birlikte. Yaşayanlar ise mutlu oldular. Yaşayan birinin roman kahramanı olmasının çok güçlü, interaktif bir durum olduğunu gördüm.
Evrensel'i Takip Et