İÜ öğrencisinden mektup: Hiçbir genç arkadaşım bu kadar erken ölmeyi hak etmiyor
"İntihar da anksiyete de depresyon da içinde koşturduğumuz alanlardan değerek kapımızı aralıyor. Hepimiz ölüyorsak bu kişisel bir bunalım değildir."
İstanbul Üniversitesi | Fotoğraf: İBB Basın Bülteni
20'li yaşlar en deli dolu çağlarımız değil. Kendimizi keşfetmenin, gerçekleştirmek için hayal kurmanın, o hayallere giden yola uzanamamanın ve onların verdiği üzüntü, stres, kaygı bozukluğu ve etrafındaki her şey ile çatışmanın yaşları. İşte kimimiz bu sürecin sonunda geçimini sağlamak için çalıştığı iş yerinde "kaza kurbanı" oluyor, kimimiz "kaldığı odanın penceresinden düşüyor". Acıyla hayattan kopuşumuzun haber olarak anlatılışı bu şekilde işte. Yaşamayı bile beceremeyen biziz.
FSM KYK YURDUNDA BİR AYDA İKİ İNTİHAR
Şubat ayı içinde sadece FSM KYK Yurdu'nda ikinci intihar olayı oldu. Gençler, baş edemedikleri sorunları nedeniyle canlarına kıyıyor. Hepimizin rasyonel tercihleriyle özgür şekilde hareket ettiği ifadesiyle dayatılan, aslında çok baskıcı, engelleyici, çözüm üretmeyen siyasi, ekonomik ve toplumsal dinamiklerimiz arkadaşlarımızın elinden önce sevinçlerini sonra geleceğe dair umutlarını çalıyor. Günden güne kötüye giden alım gücümüz yüzünden yurtlarda bile içinden nasıl çıkacağını kara kara düşünen binlerce kredi borçlusu arkadaşımız var. Kimisi sadece tatil günlerinde kimisi okula gitmeyerek part-time ya da günlük işlere giderek hiç bitiremediği borcunu kapatma çabası vermek zorunda kalıyor. Gidilen işlerin bir kısmı sadece belli günler için sigorta yapıyor ya da hiçbir şekilde yapmıyor. Güvencesiz, esnek çalışma koşullarında, eğitim ile sosyal hayatından uzak şekilde bir sürü genç hayatta kalmaya çalışıyor.
GÜNÜ KURTARMA DERDİ…
Aldığı bilimsel eğitim ile topluma katma değer üreterek refah içinde yaşaması beklenen bunca insanın birçoğu kolay para kazanma umuduyla bilinçsiz şekilde finansal yatırım araçlarını kullanmaya çalışıyor. Bir kısım genç arasında ise yurt dışından ürün getirip sosyal medyada reklam aracılığıyla pazarlama işi fazlasıyla revaçta. Güvence ve gelecek garantisi olmayınca, küçük yaşından itibaren belli bir disiplinle çalışıp ülkenin en iyi üniversitelerini yüksek puanlarla kazanan, bu üniversitelerde ise kendisini genç olmanın şanına yaraşır şekilde doldurması, keyifli vakitler geçirmesi gereken nesil para endeksli mutluluğa odaklanarak küresel köyün esnafı olmaya kaçıyor. İki kişi bir araya geldiğinde konuşulan mevzu, sonunda ne yapıp edilip para bulunması gerektiğine bağlanıyor.
Üzerimizdeki yükü normalleştirmek, gençliği hak arama mücadelesinden uzak tutmak isteyenlerin "Boş idealler uğruna sevip sevilmeyi unutmak", "Dünyadan soyutlanmak" argümanı boşa düştü. Şimdi o mücadelesizlik ve üzerimizdeki el olan sosyal devletin kazanımlarının tırpanlanması sonucu elinde hiçbir ideal olmaksızın içinde bulunduğu toplumdan kendini soyutlayan, sevmeye sevilmeye cesaret edemeyen, anlaşılmadığını düşünen binlerce genç var.
HEPİMİZ ÖLÜYORSAK BU KİŞİSEL BİR BUNALIM DEĞİL
Sürekli rekabet ve çalışma hali sonucu kendine yabancılaşma bizleri pes etmeye sürüklüyor. İntihar da anksiyete de depresyon da içinde koşturduğumuz alanlardan değerek kapımızı aralıyor. Hepimiz ölüyorsak bu kişisel bir bunalım değildir.
Yaşam mücadelesinin girdabında debelenen, arkadaş, eş, dost, aile ilişkilerinde çatışma yaşayan ve aradığını bulamayan; politikalar yüzünden eğitim, güvenlik, kamusal alan, barınma ve sağlık gibi en temel alanlarda sorunu hiç bitmeyen, köşeye sıkışmış yapayalnız insanların toplumsal gerçekliği tüm yaşananlar.
Oysa yemekhane kapısından geçerken ardından gelene veya önündekine kapı çarpmasın diye herkes geçene kadar tutacak kadar düşünceli, akşam kapı önü sigaralarının bazen hüzünlü bazen neşeli eşlikçisi, ortak sorunlarımızın dert ortağı hiçbir genç arkadaşım bu kadar erken ölmeyi hak etmiyor.