Toplum sağlığı boyutuyla yerel yönetimlerden beklentiler
"Yerel yönetimler, toplumsal iç barış ve iyileşme açısından, profesyonel destekle toplumsal hafıza ve anma mekanları oluşturabilmelidir. "
Fotoğraf: Pixabay
Prof. Dr. Gülnaz KARATAY
Halk sağlığı, sağlıklı bir topluma ilişkin en geniş kavramı ifade eder. Bu yönüyle sağlık olgusu, bireysel olarak değil, toplumsal olarak kurulması ve yönetilmesi gereken politik bir alan olarak tariflenmektedir. Özellikle uluslararası bildirgelerde, toplum sağlığını iyileştirmede, çevresel faktörler üzerinde daha fazla durulmakta olup; gıda, barınma, barış, sürdürülebilir ekosistem, sürekliliği olan kaynak kullanımı, eşitsizliklerin giderilmesi, sosyal adalet gibi alanlara özel vurgular yapılmaktadır.
Çevre sadece kişileri çevreleyen fizik yapılardan oluşmakta olmayıp, sosyal, kültürel, ekonomik, ruhsal, politik boyutları da bulunan güçlü bir etkiye karşılık gelmektedir. İnsanların toplumsal, ekonomik, ekolojik, politik çevrelerini değiştirmeden, sadece yaşam biçimlerini değiştirerek sağlığa ulaşabileceklerini düşünmek gerçekçi değildir. Örneğin çocukluk çağı obezitesini önleyebilmek, çocukların sadece abur cubur yemesini önlemeye çalışmakla olanaklı olamayacaktır.
Toplum sağlığı; sosyal, kültürel, biyolojik, çevresel ve politik boyutları nedeniyle doğası gereği iş birlikçidir. Özellikle son zamanlarda farklı ülkelerde yerel, bölgesel ve eyalet düzeylerinde sağlığın geliştirilmesine yönelik merkezi bir strateji olarak ortaya çıkmış olan tüm politikalarda sağlık yaklaşımı ile toplumun sağlık çıktılarına erişmesinde çoklu ve sektörler arası eylemin önemi vurgulanmaktadır. Ancak ülkemizde tüm politikalarda sağlık yaklaşımı özellikle yerel yönetimler düzeyinde yeterince hayata geçirilememektedir.
Oysa yerel yönetimler, sağlığın sosyal belirleyicileri açısından büyük önem taşıyan hizmetlerden sorumlu olduğu için, toplum sağlığını iyileştirmede önemli avantajlara sahiptir. Fiziksel çevresinin pek çok yönü, içme suyu kalitesi, suların klorlanması, çöp yönetimi, gürültü kontrolü, arazi kullanım politikaları (yeşil alan, bisiklet yolları, dinlenme tesisleri, sosyal buluşma mekanları vb.), imar güvenliği, yerel ulaşım, uygun fiyatlı konut inşası, iş yeri güvenliği, gıda güvenliği, kreşler, spor/kültür/sanat aktiviteleri, yaşlanan kentler, bağımlılık, göç gibi pek çok başlık yerel toplulukların sağlığını doğrudan etkilemekte olup, yerel yönetimlerin adeta hizmet kalitesinin iz düşümü niteliğindedir. Örneğin Kanada Ontario Belediyeler Birliği, Ontario’daki belediye operasyonel harcamalarının yüzde 90’ının (42.5 milyar dolar) doğrudan veya dolaylı olarak sağlığın sosyal belirleyicilerine katkıda bulunduğunu deklere etmiştir.
Bu kapsamda merkezi yönetimin işlevleri yerel yönetimler ile kesişse de bu kesişim alanı içinde yerel yönetimlerin kendi politikalarını üretebilmesi, önceliklendirme yapabilmesi, dezavantajlı kesimleri destekleyebilmesi, yoksullukla mücadele edebilmesi, dolayısıyla sağlığın sosyal belirleyicilerine yatırım yapabilmesi toplum sağlığı açısından elzemdir. Zaten tüm işlevleri merkezileştirmeyi ve rasyonelleştirmeyi amaçlayan yönetişim modelleriyle, halk sağlığı sistemi oluşturmanın güç olacağını, erişim sorunları nedeniyle sağlıkta eşitsizliklerin giderilmesinin olanaklı olamayacağını, risk gruplarının gözden kaçırılabileceğini yakın bir deneyim olarak Kovid-19 pandemisi sürecinde deneyimleyerek de görmüş olduk. Bu yönüyle belediyelerin, sağlığın sosyal belirleyicilerini, yerele göre daha hızlı ve odaklanmış bir şekilde ele almanın anahtarına sahip olduğu söylenebilir.
Ancak yerel yönetimlerin “sağlıklı toplum” vizyonuyla toplumsal eşitsizlikleri azaltabilmesi için “refah gündemi” ne ve “cesur liderlik” vizyonuna gereksinimleri olduğu düşünülmektedir. Özellikle travmalı ve merkezi yönetimin yerelle arasına mesafe koyduğu toplumlarda bu roller daha hayati önem taşımaktadır.
Bu bağlamda travmalı toplumlarda:
Ötekileştirilmiş topluluklarla ilişkiler; en yapıcı şekilde onların özel “mahalle” dinamiği etrafında inşa edilmelidir. Bu dinamik içerisinde iç barış ve güven tesisi açısından; “partizan olmayan bir yönetim anlayışı” ile aidiyeti ve toplumsal bağlamı güçlendirmek zorunluluktur. Bu noktada odak, toplumsal yönetişimin akıl ve bilimle şekillenen ilkeleri olmalıdır. Toplumun yerel yönetimlere -onurlu katılım hakkı-nı desteklemek toplumsal iyi oluşu desteklediği gibi, toplumun bu süreçte potansiyel fırsatları ve öngörülemeyen engelleri görmelerini, verilen/verilemeyen hizmetleri anlamalarını, iş birliği düzeylerini artırır. Bu yönüyle yerel yönetimler bünyesinde çocuk meclisleri, kadın meclisleri, gençlik meclisleri, yaşlı meclisleri oluşturmak, böylece toplumu karar süreçlerine dahil etmek, dolayısıyla topluma rağmen değil, toplumla birlikte yönetebilmek açısından önemlidir.
Dersim gibi travmalı toplumlarda mekansal hafıza; anma ve iyileşme açısından önemli bir işleve sahiptir. Yerel yönetimler, toplumsal iç barış ve iyileşme açısından, profesyonel destekle toplumsal hafıza ve anma mekanları oluşturabilmelidir. Toplumsal hafıza mekanları oluşturulurken bu mekanların doğal hallerinin korunabilmesi/korunmaya alınması hatırlama, anma ve yüzleşme açısından önemlidir. Bazı yerli kabileler ölmüş yakınlarını şifalandırarak, esasında şimdiyi ve geleceği şifalandırmaktadırlar. “Bütünlük” kelimesinden gelen şifalama, bölünmüş benliğin bütünleşmesini ifade eder, tıpkı bölünmüş toplum gibi… Sonuç olarak; toplumu iyileştirdiğimizde, bireyler de iyileşir. Daha fazla iyileşebilmeyi umuyoruz…
Bilgi Notu
Bu yazıda; 2 Mart 2024 tarihinde, Ankara Dersimliler Derneği, Tunceli Dayanışma ve Kültür Vakfı ile Dersim 37-38 Ortak Bellek Platformu tarafından organize edilen “Yerel yönetimler; tarih, toplum hafıza, mekan” başlıklı konferansta sunmuş olduğum içeriğe, kısmen de diğer içeriklere yer verilmiştir.