Kamu kaynağıyla kamu adına yolsuzluk
Yerel seçimlere kısa bir zaman kalmışken belediyelerin kamu hizmetlerini ihale etmesini, yaşanan usulsüzlükleri gazeteci-yazar Çiğdem Toker ile konuştuk.
Pixabay
Nisa Sude DEMİREL
Yerel seçimlere kısa bir zaman kalmışken belediyelerin son 5 yıllık bilançoları da gündeme geliyor. Çeşitli vaatlerin tutulup tutulmamasının yanı sıra, belediyelerin kamu hizmetlerini ihale etmesi de tartışma başlıklarından birini oluşturuyor. Sayıştay raporlarına yansıyan usulsüzlükleri, taşeronların getirdiği güvencesizleşmeyi ve Kamu İhale Kanunu’nda AKP iktidarı boyunca yapılan değişiklikleri Gazeteci-Yazar Çiğdem Toker’le konuştuk.
‘İHALELER YERİNE DOĞRUDAN TEMİNE BAŞVURULUYOR’
Belediyelerin çeşitli hizmetleri ihale etmesinin o hizmetten yararlananlar açısından nasıl sonuçları oluyor? Bu hizmetler ihale edilmek zorunda mı?
Belediyelerin sunduğu hizmetlerin çoğu yerel halkın, toplumun ortak ihtiyaçlarının giderilmesine dönük hizmetler. İhtiyaçlar arttıkça, nüfus artık belediyelerde daha da yoğunlaşıyor. Bu da belediyelerin mal ve hizmet satın almasını kaçınılmaz hale getiriyor. Bunun yolu da kamu ihalesi. Kaçınılmaz bir durum ama bütün mesele bunun ihale mevzuatına uygun olup olmamasında düğümleniyor. Burada da denetim meselesi önem kazanıyor. Belediyelerde bir ihale yöntemi olmayan doğrudan temin yöntemine daha sık başvurulduğunu görüyoruz. Bu kamuoyuna açık olmuyor, rekabete de açık olmuyor, şeffaf da olmuyor. Bu sorunları Sayıştayın geçmiş yıllardaki raporlarından biliyoruz. Mesela hem sözleşme imzalanmaması hem açık olmaması gibi sorunlar var.
Kamu İhale Kanunu’na göre yapıldığında da araştırma yapılmaması, yaklaşık maliyetin iyi belirlenmemesi gibi sorunlar oluyor. Mesela bazı yerel yönetimlerin yasaklı firmaların yasaklı olup olmadığını yeterince araştırmadığını görmüştüm bir raporda. Yani bütün bunlar aslında denetimin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü harcanan kamu kaynağı, bizlerin vergileri. Dolayısıyla bir titizlik ve özen gözetilmesi gerekiyor.
BELEDİYELER TOPLAM İHALELERİN 3’TE 1’İNİ YAPIYOR
Belediye iştiraklerinin artmasıyla ihale süreçlerinde değişen bir şeyler oldu mu?
Belediyenin iştirakleri ve şirketleri bürokrasinin formalitelerinden, katı kurallardan kaçmak, rahat ve dinamik hareket edebilmek için oluşturulmuş bir sistem. Belediye şirketleri de hizmetleri yerine getiriyor ama yarı ticari şekilde. Ama bir yandan da kamu kaynaklarını kullanıyorlar. Bu şirketler arttıkça tabii mal-hizmet alımları, yapım işleri de artıyor. Bunların denetlenmesine dair de problemimiz var. Kamunun geneline ilişkin bir problem bu. Belediyeler toplam ihalelerin üçte birini yapıyor, o nedenle önemli. Bu çok büyük paralar, milyarlarca lira.
Tabii bu sistem içinde taşeron sistemini de anmak gerekiyor. Yani belediyeler, yerel yönetimler kamusal nitelik taşıyan bazı hizmetleri yine açtıkları ihalelerle şirketlere gördürüyorlar. Örneğin bir eğitim merkezinde kadrolu eğitmenler çalıştırmak yerine, maliyeti yüksek olacağı için ihale ediyorlar bunu ve bir takım taşeron şirketler de devreye giriyor. O eğitmenler o şirkete bağlı olarak sözleşme imzalıyorlar. Belediye adına bir hizmet veriyorlar ama belediye personeli sayılmıyorlar. Bu güvencesizleştirmeyi de beraberinde getiren bir sistem oluyor. Ankara’da bunu görüyoruz mesela.
‘KAMU İHALE KANUNU’NDA EN AZ 200 DEĞİŞİKLİK YAPILDI’
AKP döneminde Kamu İhale Kanunu’nda çokça değişiklik yapıldığını biliyoruz. Bu değişikliklere neden ihtiyaç duyuldu?
Bu Kamu İhale Kanunu 21 yıldır yürürlükte, 2001 krizinden sonra Avrupa Birliği müktesebatına uygun olsun diye çok iyi standartlarda hazırlanmıştı. Artık bir klişeye dönüşmüş bir söylemle bu kanunda 200’in üzerinde değişiklik yapıldı. Neden bu kadar çok değişiklik yapılıyor? Çünkü sonuç olarak iktidar bir güç kullanımı. Kaynakları nereye, nasıl aktaracağınıza karar veriyorsunuz. Olabildiğince o kurallardan kaçmak için yapılan değişiklikler.
Zaman zaman bir yapısal reform örneği olarak ihale mevzuatının elden geçirilmesi, yeni bir ihale kanunu çıkartılması gibi haberler okuyorum, duyuyorum. Mevcut siyasal anlayış iktidarda olduğu müddetçe, bu zihniyet değişmediği müddetçe yeryüzünün en iyi kanununu getirirseniz de hiçbir kıymeti yok. Uygulayıcıların bakışının değişmesi gerekiyor. Yani kamu nedir? Kamu kaynağı nedir? Kamu yararı nedir? Kamu kaynaklarından tasarruf nedir? Bunların gerçekten içselleştirilmiş olması gerekiyor. En pırıl pırıl kanun bile getirilse kısa süre içerisinde Mecliste torba kanunlarla delik deşik edileceğini görürüz.