16 Mart 2024 12:52
/
Güncelleme: 13:22

Türkiye Üniversite Öğrencileri Bağımsız İktisat Kongresi (TÜÖBİK) ilk oturumun sunumlarıyla devam ediyor.

G204 amfisinde ilk sunumu Bilkent Üniversitesinden Öykü Gündoğdu "Türkiye'de Üniversite Kavramının İktisadi, Sosyolojik ve Siyasi Açılardan Ele Alınması" adlı sunumuyla gerçekleştirdi.

Üniversitelerin tarihsel gelişimine değinen Bilkent Üniversitesinden Öykü Gündoğdu, üniversitelerin  kilisenin egemenliğinden kurtulduğunu ancak belirli bir otorite mantığından çıkamadığını ifade etti. Üniversitelerin onu kuran sınıfı temsil eden ve onun ideolojisini örgütleyen bir kuruluş olduğunu söyleyen Gündoğdu, medreselerde ve Osmanlı'da da durumun benzer olduğunu ifade etti. YÖK'ün kurulması ile üniversitelerin tüzel kişiliğini yitirerek aynılaştığını söyleyen Gündoğdu, günümüzde ise toplum ve üniversitelerin entegrasyonunun oldukça zayıf olduğunu, bu bağlamda duvarsız kampüs projesinin normalde iyi bir şey olduğunu ancak uygulama biçiminin üniversite kavramını yok ettiğini; devletin üniversitelere doğrudan müdahalesinin demokrasiyi çökerttiğini söyledi.

G204 amfisindeki sunumlar TOBB ETÜ'den katılan öğrencilerin "Yükseköğretimin Özelleştirilmesi" adlı sunumla devam etti.

"SORUNUN ÇÖZÜMÜ ÜNİVERSİTELERİN KAMUYA DEVRİYLE MÜMKÜN"

Türkiye Üniversite Öğrencileri Bağımsız İktisat Kongresi

Fotoğraf: Evrensel

Neoliberalizmin bir sonucu olarak eğitimin bir pazara dönüştürüldüğü ifade edilen sunumda, kapitalizmin girdiği krizler içerisinde var olma çabasının sonucunda neoliberalizmin ortaya çıktığı, eğitimin özelleştirilmesindeki temel argümanın da devletin eğitime yetememesi olduğu, aslında devletin sermayenin lehine çalıştığı ifade edildi. Türkiye'de 24 Ocak kararları ile neoliberalizmin inşasına girişildiği belirten sunumda, Bilkent Üniversitesinin kurulması ile eğitimin sermayeye devredildiği resmen ilan edildiği vurgulandı.Sunumda,  "Bu sorunun çözümü için özel üniversitelerin kamuya devredilmesi ile mümkün olacaktır" denildi.

Bilkent Üniversitesinden Mahir Kozaklı'nın "Türkiye ve Avrupa'daki Alternatif Sağ Partilerin Ekonomi Politikaları" ve İstanbul Üniversitesinden Barış Koç'un "Sporun Toplumsal ve Siyasi Boyutu: Sportswashing İle Mücadele" sunumlarıyla devam etti.

İlk sunumda Kozaklı, "Neoliberalizmin 2008'deki gibi krizleriyle birlikte sağ popülist partilerin anti-küreselci şekilde ortaya çıktıklarını görüyoruz. Küreselleşmeye karşı olan bu partiler serbest ticareti ve bireyselleşmeyi ise savunmaya devam ediyor. Ancak bu partiler neoliberalizmin ve kapitalizmin yarattığı sorunlardan göç sorununu da sistemle ilişkilendirmiyorlar" dedi. Soru-cevap kısmında  Türkiye'de yükselen milliyetçiliği tetikleyen bir isim olan Özdağ'ın Lezita grevine yönelik bozuşturucu ifadeleri de tartışıldı.

"SPORCUNUN METALAŞTIĞINI GÖRÜYORUZ"

Diğer sunumda konuşan Koç ise Katar'ın Dünya Kupası için 30 bin göçmen işçi aldığını ve 6 bin 500 işçinin inşaatlarda yaşamını yitirdiğini belirterek, "1930'lardaki Dünya Olimpiyatlarına gidersek Nazi Almanyasını temsil eden sporcuların saygı duruşlarındaki propagandayı da görebiliriz. Ayrıca sporcunun metalaştığını da görüyoruz. İdeal beden üzerinden ticari işlemler yapıldığını görüyoruz. Futbol bu kadar ilgi görüyorken diğer sporların görmemesi de yine politiktir. Bütün sporcular emek sarf ederken yalnızca medya önündeki futbolcuların iyi paralar kazanması bu sebepledir" dedi.

GÖÇMEN SORUNU OTURUMU

Kongrenin 2. Oturumu olan "Uluslararası Göç Perspektifleri: Sadece 'Yer Değiştirenler' mi?" başlığı altında 3 ayrı sunu gerçekleştirildi.

ODTÜ'den Yiğit Uyanık ve Ece Özbay'ın gerçekleştirdiği "Uluslararası Anlaşmalar Bağlamında Türkiye'nin Göçmen Politikası" sunusunda, göç olgusunu tarihsel süreç içerisinde ele alındığı, göçmen hukukunun anayasası olarak kabul edilen 1951 Cenevre Sözleşmesi'nden, Geri Kabul Anlaşması'ndan, 2016 New York Deklarasyonu'ndan bahsederken bir diğer yandan Suriye iç savaşı ve sonrasında gerçekleşen göçün ardından Avrupa'nın da kısıtlı alımıyla birlikte Suriyelilerin Türkiye'de biriktiği, Türkiye'nin ise bir göçmen deposu olduğundan bahsedildi.

Türkiye'deki göçmenlerin barınma, istihdam, sağlık ve eğitim başlıkları altındaki güncel durumlarına ele alındı.Boğaziçi Üniversitesi'nden Kaan Cengiz'in "Uluslararası Göç: Geçici Sığınmacıların Türkiye'deki Eşitsizliğe Etkisi ve Maliyeti" başlıklı sunumunda ise toplumdaki eşitsizlik ve kutuplaşmanın hangi etmenlerle orataya çıktığından, birbirleri arasında nasıl bir dengenin olduğundan bahsedildi. Sunumda göçmenlerin bu dengedeki yerinin çeşitli anket verileriyle birlikte tartışılmasının ardından göçmenlerin güncel olarak Türkiye'deki pozisyonlarına ve ülkedeki eşitsizlik ve kutuplaşmayı nasıl etkilediğine değinildi. Sunum içeriğinde kayıt dışı çalışan milyonlarca kadın, erkek göçmen emeğinin yanı sıra, göçmen çocuklarının da eğitime gönderilmek yerine yine bu kayıt dışı emek sömrüsünün içine çekildiğine değinildi.

Oturumun son sunumunu "Türkiye'de Göçmen Emeği" başlığıyla  Ankara Üniversitesi'nden Yaman Yiğit Çetin ve Zeki Emre Tüfekçioğlu birlikte gerçekleştirdi. Dünyadaki göçmen sayısının dünden bugüne daha da arttığını ve artmaya devam edeceğini belirten Çetin ve Tüfekçioğlu, sunumlarında Türkiye'de göçmen işçi emeğinin kullanımının ucuz iş gücü üzerinden sermayenin büyümesini hedeflediğine değindi. 2013'ten 2020'ye dek 828 göçmen işçinin iş cinayetinde hayatını kaybettiği ifade edilirken; bu ölümlerin ise 73 tanesinin çocuk işçi olduğu belirtildi. Türkiye'de üretilen siyasi söylemlerin kimi zaman "din kardeşlerimiz" üzerinden ilerlediğini, kimi partilerinse milliyetçi, şoven söylemleriyle göçmenlere karşı toplam bir saldırının oluşmasının önünü açtığı ifade edildi. (Ankara/EVRENSEL)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

Toplu sözleşme sürecinde olan kamu işçilerinin, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin üzerinde anlaştığı sözleşme taslağının kendilerinden gizlenmesine tepkisi büyüyor. Bu hafta hükümete sunulması beklenen taslağın onayları alınmadan masaya konmamasını isteyen işçiler, “Biz mücadele etmezsek sözleşmenin sonu belli” diyor.

72 bin 88 TL: Türk-İş’in yoksulluk sınırı

30 bin TL: Kamuda ortalama ücret

58 bin 200 TL: Türk-İş ve Hak-İş’in istediği zamlı ücret

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et