Üniversite öğrencileri MESEM’leri niçin dert edinmeli?
Birimiz patron mobbingine uğrarken, diğerimizin de ustanın mobbingine uğraması gibi noktalarda da üniversite öğrencileri ve MESEM öğrencileri aynı halkanın parçasıdırlar.
Fotoğraf: Pixabay
Bilgesu KİPER
Ankara
MESEM projesi, MEB tarafından “Gelecek Mesleki Eğitimde” mottosuyla duyurulmuştu. Geçtiğimiz sene 8 gencin canını alan, 1,5 milyon gencin emeğinin sömürülmesinin, çocuk işçiliğinin yasallaştırılmasının projesi; “gelecek” denilerek devletin tüm imkanlarıyla örgütlenmeye devam ediyor. MEB’in MESEM öğrencilerine sunduğu gelecek planı, tek adam yönetiminin Türkiye gençliğine sunduklarının yalnızca bir parçası. Bu gelecek planı neyi içeriyor? “Gelecek Mesleki Eğitimde” mottosu, Türkiye gençliği için ne ifade ediyor?
MESEM SİSTEMİNİN İŞLEYİŞİ
MESEM’li bir genç, çalıştığı iş yerinde ürettiklerinin tamamını patron için üretir. Asgari ücretin genelde üçte birine tekabül eden maaşı ise devlet tarafından verilir. Yani mesleki eğitim alma yoluna baş koymuş MESEM’li arkadaşımız patron açısından değil ucuz iş gücü, aslında neredeyse bedava iş gücüdür. Bu nedenle MEB, Mesleki Eğitim Projelerini patronlara, özellikle de OSB patronlarına seslenerek duyurur. Mesleki eğitimde sektörel iş birliği, mesleki eğitimin işverenlere katkısı konularında düzenli toplantılar ve patron buluşmaları düzenler. Patronlar kendi aralarında buluşup, kâr için çocuk işçiliği nasıl büyütebileceğini tartışadursun, haftanın bir günü okula, en az dört günü işyerine giden MESEM öğrencisi kendi yaş grubunun yapmasının tehlikeli olduğu işleri yaparak çalışmaya devam eder. Ancak ne yetişkin bir işçinin çalıştığı kadar ne de tehlikeli sektörlerde çalışması 18 yaşın altındaki işçi genç için günün sonunda yalnızca asgari ücretin üçte biriyle çalıştığı, sendikal haklara sahip olmadığı, iş tanımının patronun isteklerine göre çeşitlendiği, iş kazalarıyla birlikte yaşadığı ve çoğu zaman can güvenliği olmadığı gerçeğini değiştirmek için yeterli değildir. Tamamen sermayenin ihtiyaçlarına dayanarak dizayn edilen bu projede kayıtlı öğrenci sayısı 2021’de 160 bin civarındayken, bugün bu sayı 1,5 milyona dayanmaktadır.
Bu hızlı artışın nedeni, tek adam yönetiminin ekonomik-politik ajandasının, gençlerin yaşamını sömürü cenderesinin içerisinde konumlandırması. Ekonomi planlarında gençliğin “yeri”, istihdamı artırma isteği/ihtiyacı sebebiyle günbegün büyüyor. Ancak istihdamı artırma hedefi, daha fazla gencin hukuken çocuk olsalar bile çalışma yaşamına itilmesinin, Türkiye kapitalizminin ihtiyaçlarının giderilmesi hedefinin bir parçası. Kapitalist işletmeler, hem ülke içinde hem de ülke dışındaki diğer kapitalistlerle rekabet edebilmek için maliyeti düşürmeye gayret ederler, bunun da en kolay yoldan ucuz işçiliktir; kelimenin ekonomik anlamıyla sömürü, işçinin ürettiği mallara patronun en koyması, karşılığında da işçiye, onun razı olacağı en az maaşı vermesidir. Yani işçi ve emekçilerin ücretlerin azalmasının, yaşam koşullarının kötüleşmesinin nedeni burjuvazinin kârını artırmasıdır. Türkiye’de de tek adam yönetiminin ekonomi politikaları, bu kârın olabildiğince artmasına hizmet etmek üzere gençliğin her bir parçasından yararlanacak şekilde dizayn edilmiştir. Örneğin gençliğin temel yaşam ihtiyaçları için yeterli bütçe ayrılmazken, 2023 yılının son 4 ayında 5122 şirkete teşvik verilmiştir. Bu, milyonlarca gencin ailelerinin maaşlarından kesilen vergilerin, bu şirketlerin bir kısmından kesilmediği, farklı yöntemlerle devlet hazinesi tarafından karşılandığı anlamına gelir. Örneğin, geçen sene Türkiye ekonomisinin 3 yıllık rotasının çizildiği Orta Vadeli Program’da, “Yükseköğretimde ve Mesleki Teknik Eğitimde Özel Sektör Odaklı Dönüşüm” başlığında eğitim müfredatından üniversite kontenjanlarına, üniversite yönetimlerinde özel sektörün bulunabileceği mekanizmaların kurulmasına kadar patronların emrinde bir eğitim programı sunuldu. Bu programda yazılı olan, eğitimde kapitalistlerin ihtiyaçlarının belirleyici olması gerektiği. Gençlerin ve kapitalistlerin ihtiyaçları da farklı olduğu için, bu durum bize aldığımız eğitimin kötüleştiğini hissetmemizle yansıyor. AKP iktidarının eğitim programı, Türkiye burjuvazisinin hangi üretim alanında, nasıl bir iş gücüne ihtiyacı varsa, eğitimin de öyle dizayn edileceği ilan ediyor.
Dikkat etmemiz gereken esas nokta, üretimin temel ihtiyaçlarının sermaye sınıfı için odaklanarak belirleniyor olması. Tüm toplumun kalkınması ve gerçek bir ilerleme için ihtiyacımız olan ekonomik program, yaşamak için en temel olan ihtiyaçlarımızın üretiminden başlayarak tüm toplumun gereksinimlerini sağlama hedefiyle yazılmalı. Ancak üniversiteli gençlerin okurken çalışmasına, binlerce gencin erken yaşta meslek edinme kaygısıyla mesleki eğitime yönelmesine neden olan yoksulluğu çözebilecek hiçbir hedef AKP’nin programında yazmıyor. Beslenme, barınma, ulaşım gibi temel ihtiyaçların karşılanabileceği bir yaşam için gençlere açık kapı bırakılmıyor. Benzer şekilde MEB’e bağlı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğünün mesleki eğitime ilişkin hedeflerini açıkladığı güncel programlarda* mesleki eğitim veren her okul türünün öncelikli olarak OSB’lerde açılması, sanayinin ihtiyaçları üzerinden şekillendirilmesi yer alıyor. Aynı hedefler 2024-2028 MEB Strateji Planı’nda da beyan ediliyor. Sanayinin ihtiyaçları denilen şey, aslında, üretimde kapitalist işletmelerin kârını artırarak devam edebilmesi için üretime çekilen ucuz iş gücünün artışıdır.
ASLINDA ÇOK ORTAK NOKTAMIZ VAR
Özetlemek gerekirse, üniversitelerde tüm müfredatı şirketlerin ihtiyacına göre belirlenen mühendislik öğrencileri de ara eleman ihtiyacını karşılaması hedeflenen MESEM öğrencileri de; aynı patronların, aynı kâr hedeflerinin gerçekleşebilmesi için eğitim alırlar. Günün sonunda sömürü zincirinde, birbirine bağlı halkalardadırlar. Ekonominin ve yaşam şartlarının gidişatı, kimi zaman bunların aynı çalışma alanında, aynı işleri yaparken buluşmasına da neden olabilir. Ücretin artışlarının yaşam pahalılığındaki artışın altında bırakılması, en prestijli görünen meslek gruplarında dahi çalışma koşullarının kötüleşmesi ve işverenler tarafından sendikal örgütlenmenin önüne geçilmeye çalışılması gibi sorunlar tüm Türkiye gençliğinin çalışma modelinde mevcuttur. Bilimsel eğitim alamamak, mezun olduktan sonra düşük ücretlerle çalışmaya başlamak; üniversite mezunları patron mobbingine uğrarken mesleki eğitimden çıkmış bir emekçinin de ustanın mobbingine uğraması, hatta aynı fabrikada birisinin üretim müdürünün baskılarıyla, birisinin formenin baskılarıyla çalışması gibi noktalarda da üniversite öğrencileri ve MESEM öğrencileri aynı halkanın parçasıdırlar.
Tek adam yönetimi, bu sermaye düzenini yalnızca ekonomi politikalarıyla desteklemez. Bir taraftan da ücret talebiyle grevler yapan, sömürünün karşısında haklarını savunan, eşitlik talep eden veya edebilecek olan binlerce insanı ideolojik-siyasal olarak kendi hakimiyeti altına almaya çalışır. Kazanamadıklarının karşısına baskı ve saldırılarla çıkar. Bu koşullar altında yaşayacak nesiller yetiştirmek için kimisi MESEM’lerde kimisi üniversitelerde, gençlerin yaşamının her alanında kendi politik aygıtlarıyla var olur. Örneğin, barınma sorunu üniversite gençliğinin başlıca sorunlarından birisidir. Ev kiralarının veya özel yurtların öğrenci bütçesini aşması, binlerce öğrencinin KYK’larda, orada da yer bulamayanların tarikat-cemaat yurtlarında yaşamasına neden olur. Bu alanlar, tek adam yönetiminin kendi ideolojisini örgütlemesinin de alanlarıdır. Tek adam yönetimi yıllar önce “dindar-kindar” nesiller yetiştirmek istediğini ilan etmiştir. Tam da bu hedefle KYK yurtlarında kimi zaman katılımı zorunlu dini sohbetler, iktidarın şoven politikalarının anlatıldığı etkinlikler düzenlenir. Yaşama, barınma alanları dahi binlerce öğrencinin iktidarın politikalarıyla buluşmasının alanı olarak dizayn edilir. MESEM’li gençlerin haftada 4 gün işe, 1 gün okula gitmesinin, kültür derslerinden uzak bir eğitim almasının tek nedeni de ara eleman yetiştirme ihtiyacı değildir. Eğitim müfredatlarının sermayenin ihtiyaçlarına uygun düzenlenmesi ile MEB’in MESEM’li gençlerin eğitimine harcamadığı bütçeyi, tarikat ve cemaatlere ayıracağını ilan etmesinin nedenleri ortaktır. Tek adam yönetiminin, kimi zaman kendisini holiganca savunan bir halk kitlesini kendi siyasetine kazanabilmiş olmasının önemli bir nedeni de budur. Bu ilişkiyi kırmak, tek adam yönetimi ile kendi siyasetine kazandığı binlerce MESEM’linin arasını bozabilmek de “MESEM projesi iptal edilsin” diyebilmekten geçer. Kısacası, madalyonun bir yüzünde MESEM’lerde ucuz iş gücü olarak tutulan, ücret zammı veya nitelikli eğitim talep eden gençler varsa diğer yüzünde de yalnızca patronların ihtiyaçlarına dayanan bir ekonomi planının gerektirdiği şekilde iktidarın siyasi hamleleri ve bunların etkisi altında kalan milyonlarca genç bulunmaktadır.
Tüm bunları yan yana koyduğumuzda, “gelecek mesleki eğitimde” mottosu, tek adam yönetiminin sermayeyi güçlendirirken tüm gençlik kesimlerinin geleceğinden çalacağını ilan edişidir. Bu ilişkiler bütünü, nitelikli eğitim talebimizden laik ve demokratik Türkiye talebimize kadar her alanda karşımıza MESEM programını ile yüzleşmemiz gerektiği sorununu çıkartır. Bugünümüz ve geleceğimiz için mücadele ettiğimiz tüm taleplerde, ücret zammından sendika hakkına, nitelikli eğitimden özgür bir yaşama, kimi zaman madalyonun farklı yüzlerinde de bulunsak, üniversite öğrencilerinden MESEM’li gençlere, tüm gençlik kesimleri aynı zincirin halkalarında esir ediliyoruz. Bu zinciri tutan tarafta ise kapitalistler ve onların temsilcisi tek adam yönetimi var. Zinciri kırmak için ihtiyacımız olan, aynı halkada bulunanların bir araya gelebileceği, birlikte mücadele edebileceği politik bir programa sıkıca sarılmak, üniversitelilerden meslek liselilere tüm gençlik kesimlerinin mücadelesini politik bir gençlik örgütünde büyütmek. İşte Emek Gençliğinin çağrısı: Emperyalizme ve sömürüye karşı, geleceği birlikte kazanmaya!
*https://mtegm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2024_03/04115035_20242026ickontrolkararlilikbeyani1.pdf