İnsanca çalışma koşulları için
Patronların daha fazla kârı nereden elde ettiği tartışması açılıyor. Bir MESEM öğrencisi “Nereden elde edecek? Bizden elde edecek” diyor.
Fotoğraf: Pexels
Berkay GÖK
OSTİM/Ankara
OSTİM’de ücretleri, iş kazalarını ve işçi eylemlerini konuşmak üzere MESEM’li genç işçilerle toplandık. Sohbetimizde son dönemde insanca yaşayabilecek bir ücret için emeklerini savunmak üzere işçilerin gerçekleştirdiği direnişlere de yer verdik. MESEM’li gençler adına bu işçi direnişleri, kendilerinin de işçi sınıfının genç kuşakları olması sebebiyle gelecekleri için önemli bir yerde duruyor. Kapitalistler ucuz emek sömürüsüyle nasıl günden güne daha fazla kâr elde ederken, işçilerin genel ücretlerinin asgari ücrete yaklaştığını da konuştuk. Örneğin, ihracatı ve kârı katlanarak artan Patiswiss’te 2 sene öncesinde 180 işçi çalışırken, bugün büyük çoğunluğu asgari ücret alan 864 işçinin çalışıyor olması, kendi başına, bu sömürü düzenin bir örneğini ortaya koyuyor. Mitaş işçilerinin almaları gereken 9000 TL’lik maaş farkı yatırmayan patronun karşısında üretimi durdurarak kazanması da, sömürü düzeninin yenilmez olmadığı gösteren bir diğer örnek.
“PATRONLARIN BİZİM EMEĞİMİZE İHTİYACI VAR”
Bu iki örneğin ışığında konuştuğumuz MESEM’li arkadaşlardan biri, “Patronların bizim emeğimize ihtiyacı var” diyor. Hemen ardından birçok kapitalistin üretim maliyetinin aynı olduğu, öyleyse, patronların daha fazla kârı nereden elde ettiği tartışması açılıyor. Yüzünde bir gerçeği keşfetmiş olmanın mutluluğuyla bir MESEM öğrencisi “Nereden elde edecek? Bizim gibi amelelerden elde edecek” diyor. Ardından “Bu koşulların karşısında iş yerlerinde örgütlenmek lazım” deniliyor. MESEM’li genç işçiler, patronlara verilen teşvikler ve vergi borçlarının silinmesi gibi uygulamaların da iktidarla kapitalistlerin karşılıklı çıkar ilişkilerine dayandığını düşünüyorlar.
Geçtiğimiz haftalarda MESEM’li gençlere iş kazası geçirirse bunun sorumluluğunu kendisine ve velisinde olduğunu iddia eden “Cezai ve tazminat sorumluluğu size aittir” maddeli sözleşme imzatılmış, yapmaması gereken hiçbir işi kabul etmemeleri ve koordinatörleriyle iletişime geçmeleri söylenmişti.
Toplantıya gelen gençlere iş yerlerindeki iş kazalarını, kazadan sonraki durumları ve koordinatörleri ile ilişkileri hakkında çıkardığımız anket üzerinden görüşlerini sorduğumuzda ise metal atölyesinde çalışan bir MESEM’li, “Bacağıma 60 kiloluk sac düştü. Hastaneye falan gitmedik. Çözüm olsun diye et ile sardık, geçmesini bekledik. Ustabaşı ‘Okuldan falan birileri sorarsa bisikletten düştüğünü söylersin’ diye tembih etti” diyor. Bir başka MESEM’li, arkadaşının belirttiği görüşleri dikkatle dinleyip sohbete katılmaya karar veriyor: “Bizim de ustabaşı atölyede ki sobayı tinerle yaktırıyordu bana, bir keresinde soba birden püf etti ve TDsaçlarım yandı, kesmek zorunda kaldım. Yüzümde şu an bir şey yok ama kaza anında küçük yanık izleri oluşmuştu. Hastaneye götürdüler ve bana köyde yaktığını söyle dediler. Ben, ‘Üstümde iş elbisesi var; doktoru, polisi nasıl inandırayım abi’ diye itiraz etmiş olmama rağmen, yine de dediklerini yaptım. Koordinatöre de bahsetmedim doğal olarak.” Yanındaki arkadaşını göstererek “Mesela bu arkadaşın hiç çalışmaması gerekir. Boyu kısa ama çalışıyor işte” diyerek normal iskelet gelişiminden uzak arkadaşlarının çalışmak zorunda kalmasına sitem ediyor.
“NASIL USTANA CEVAP VERİRSİN?”
İş kazaları ve iş yeri denetimi ile ilgili sohbetimize o da katılıyor ve “Ben çalıştığım yerde henüz bir kaza geçirmedim ama Akyurt’ta çalışan MESEM’li bir arkadaşımın 2 ay önce parmağı koptu. Koordinatörüyle de konuşmadı çünkü şikâyet için belli bir süre hakkı olduğunu düşünüyordu ve bana kalırsa annesiyle aynı yerde çalıştığı için koordinatörüyle konuşmadı. Kendi ilişkisi kötüye giderse annesinin işten çıkarılmasından korkuyordu, bence hiçbir zaman da şikâyette bulunmayacaktır.”
Anketimizdeki “Çalıştığınız iş yerinde değer görüyor musunuz?” sorusunu görerek söz alan diğer bir arkadaşı ise “Ben şimdi boya alanında çalışıyorum, aslında başka alandaydım ama usta ile kavga ettik. Usta işi aksattığımı söyleyerek beni azarladı. ‘Ben de işi öğrettin de yapmadım mı?’ diye cevap verdim. ‘Nasıl ustana cevap verirsin?’ diyerek üstüme geldi ve kavga ettik” diyerek deneyimini paylaştı.
Sıkça karşılaştığımız bu örneklerde uzun saatler boyunca asgari ücretin üçte birine çalışan, iş kazalarına ve cinayetlerine kurban olan, “çıraklık” adıyla gizlenmeye çalışılan çocuk emeğini ve o emeği kâr saiki ile sömürmeye göz diken sömürü düzeninin vahşetini görebiliyoruz. Bilimsel ve nitelikli bir eğitim talebinin aciliyeti ortada. Bu talebin karşılanması ve çalışma/eğitim koşullarının düzeltilmesi için MESEM’lilerin mücadeleye atılmalarının ve kendi koşullarını düzeltmek için örgütlenmelerinin gerekliliği böylece beliriyor.