MEB’in 5 yıllık dahiyane planı!
Meslek liselerinde ortaöğretimde 9. sınıf tekrar oranı %24,86. Bu, Türkiye ortalamasının yaklaşık 5 katı. MEB bu konuda bir şey yapmayacak mı?
Batuhan ENGİNER
Feyzullah ÜNNÜ
İstanbul
Geçtiğimiz haftalarda Milli Eğitim Bakanlığı 2024-2028 Stratejik Planı’nı açıkladı. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin planı, “Türkiye Yüzyılı hedefimizin yol göstericisi ve toplumsal eğitim seferberliğimizin belgesi” ifadeleriyle tanımlıyor. Peki gerçekten öyle mi? Gelin yakından bakalım.
Planı incelemeye ilişmeden önce 2024 Meclis Bütçe görüşmelerinde aslan payı olarak lanse edilen eğitim bütçesine bakmakta fayda var. Ana akım medya sözünü etmeyi pek sevmese de, aslında, mecliste kabul edilen eğitim bütçesinin %72,47’lik kısmı yıllık personel giderlerine, %8,64’lük kısmı da SGK prim giderlerine harcanacak. Bu demek oluyor ki bütçenin %81,11’ini zorunlu harcamalara yani personel giderine ayrılıyor. Bu zorunlu harcamalar dışında kalan kısmın oranın küçüklüğü de eğitimin nitelik ve nicelik anlamında gelişimine yapılan yatırımın oldukça zayıf olduğunu göstermekte. Aynı zayıflıkları Stratejik Plan’da çok daha belirgin bir biçimde görüyoruz. MEB’in yayınladığı planda yaptığı tespitlerde eğitime ayrılan ödeneklerin yetersiz olması ve tasarruf tedbirlerinin etkisiyle öğrencilerin kaliteli eğitime erişiminin güçleşmesi ve ihtiyaçların yeterince karşılanmaması tehditleriyle karşı karşıya kalındığı ifade ediyor. Hatta 193 sayfalık raporda sayfa boyunca yalın bir biçimde “Anadolu lisesi” ibaresi hiç geçmezken, “fen ve sosyal bilimler liseleri” ibaresi yalnızca iki kere geçiyor. Bu bilgiyi de göz önünde bulundurarak Stratejik Plan’ın özünü 4 başlık oluşturuyor demekte sakınca olmayacaktır:
1) Mesleki eğitim
2) İnam hatipler
3) Eğitimde dinci-gerici-şoven propaganda
4) Bütçe yetersizlikleri
İlk 40 sayfasında yalnızca yöntemden söz eden rapor, aslında, 70. sayfada eğitimde güncel durumun tespit edilmesi ardından da sayfa 80’deki Geleceğe Bakış kısmı ile başlıyor. MEB raporun özü başlar başlamaz MEB, Tehditler başlığı altında “Genel bütçe kapsamındaki mali kısıtlar”ı, Zayıf Yönler başlığı altında da “derslik ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısında okullar arasındaki farklılıklar” diyerek hem eğitimde eşitsizliği hem de bütçe yetersizliklerini kendi ağzıyla ve bunun doğuracağı tehlikeleri itiraf etmiş oluyor. Eğitimin genel hâlinden söz ederken yine Tespitler/Sorun Alanaları’nda “eğitim kurumu standartlarının güncel olmaması” da kabulleniliyor.
Milli Eğitim Bakanlığımız kurumsal misyonunda “millî, manevi ve kültürel değerlerine bağlı, sağlıklı nesiller yetiştirmek” görevini kendine biçerken, Temel Değerlerimiz başlığında da “din, ahlak ve değerlere bağlılık” ifadesine yer vererek anayasal laiklik ilkesini açık açık ayaklar altına alıyor. Ardından amaçlarından söz eden MEB, Amaçlar kategorisinde imam hatiplerin ihtiyaçları ve projelerini tek tek özel başlıklarda toplarken, yine, Anadolu ve sosyal bilim liselerinin en genel düzeyde bile esamesi okunmuyor.
Söz konusu, Tespitler/Sorun Alanaları’ndaki eksikliklere ise MEB, “misyon”una ve “temel değerleri”ne uygun bir sözde çözüm üretiyor. Raporun ilerleyen sayfalarında yer verilen “Öğrenme Kazanımları - Öğretim Programları ve Materyaller” başlığında yer alan “İhtiyaçlar” listesinde söz konusu ihtiyaç şu şekilde formülize ediliyor: “Ders kitaplarında yer alan içeriklerin; millî, manevi ve kültürel değerleri daha fazla yansıtacak şekilde hazırlanması.”
101 ve 102. sayfalarda ise bilim öğretimine özel bir başlık vermeyen rapor, “Din Öğretimi”ne özel bir başlık ayırarak 2.3.2 no’lu Stratejisinde “İmam hatip okullarında inanç ve değerler alanında yürütülen çalışmalar yükseköğretim kurumları ile iş birliğinde geliştirilecektir” 2.3.4 no’lu Stratejisinde “Ülkemizdeki din eğitimi modeli ve kurumlarının uluslararası düzeyde tanıtımına ve uygulanmasına yönelik çalışmalar yürütülecek ve bu bağlamda din, dil, tarih ve kültürel bağımız olan ülke ve topluluklarla iş birlikleri geliştirilecektir” demekte.
Üstelik hemen yanındaki Tespitler ve İhtiyaçlar başlıklarında imam hatip okullarının din dışındaki her alandaki başarısızlığı itiraf edilerek, imam hatip öğrencilerinin mesleki, bilimsel ve sosyal alanlarda (diğer okullardaki öğrencilerdne bile daha çok) nitelikli eğitimdsen mahrum kaldığını açıkça ifade ediyor. Tepsitler - “İmam hatip okullarının haftalık ders dağılımının, öğrencilerin çok yönlü gelişimini destekleyecek projelerle ilgilenmesine istenen düzeyde imkân vermemesi”, İhtiyaçlar - “Eğitimin niteliğinin geliştirilmesine yönelik Diyanet İşleri Başkanlığı, yerel yönetimler, üniversiteler vd. paydaşlarla iş birliklerinin artırılması”.
Diyanet ile iş birliğini bir ihtiyaç gibi lanse eden cümleler, mevcut durumda zaten (neredeyse) din dışında bir eğitim almaktan yoksun bırakılan yüzbinlerce imam hatip öğrencisi genci orta çağ karanlığında bırakmaktan başka bir şeyi amaçlamıyor.
EĞİTİME ERİŞİM VE FIRSAT EŞİTLİĞİ
Önce Temel Eğitim ardından da Ortaöğretim üst başlıklarının içerisinde sunulan “Eğitime Erişim ve Fırsat Eşitliği” başlığında da oldukça çarpıcı veriler ortaya koyuluyor. Temel Eğitim kapsamında ilkokulda öğrenci sayısı 30’dan fazla olan şube oranı %23,63, ortaokulda ise %23,24. Yaş grupları itibariyle her biri ile özel ilgilenilmesi gereken çocukların nitelikli bir eğitimi 30 kişiyi aşan tıklım tepiş sınıflarda, şimdiki başarısız müfredat değiştiği takdirde bile nitelikli bir eğitim alamayacaklardır. Üstelik MEB, bunu sorun etmiyor; önümüzdeki 5 yılda hedefi, hem ortaöğrtimde hem de temel öğretimde 30 kişiden kalabalık sınıfların oranını yalnızca %22'ye düşürmek, bu yüzde 2’likbir değişim bile değil! Üstelik okullardaki yoğunluğu azaltmak için yeni dersliklerin inşası ve öğretmen ataması öncelikli bir gündem değilken, söz konusu plan içerisinde (sanayi iş birliği ve din eğitimi kadar öne çıkmasa bile) özel okula giden öğrenci oranını arttırma hedefi de var! Son olarak, MEB’in tespitlerine göre eğitime katılmayan çocukların oranı 6-9 yaş arasında %1,41 iken 10-13 yaş arasında %1,63. Belki okuma yazma bile öğrenmeden, hatta hayatında okula hiç gitmeyen on binlerce çocuk için ne yapılacağı ise merak konusu. Çünkü raporda bu cevaplanmıyor.
MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM
Yine Ortaöğretim üst başlığında yer alan Mesleki ve Teknik Eğitim başlığı, “Mesleki eğitimde öğrencilerin yılsonu başarı puan ortalaması”na 63,58 olarak işaret ediyor. Meslek liselerinde teknik derslerdeki başarı oraının, kültür derslerine kıyasla kıl payı daha yüksek olduğu da görülen istatistik; meslek lisesi eğitiminin hem genel (hem meslek hem kültür derslerinde) anlamda hem de meslekten ibaret olmayan, çok yönlü bir eğitim vermekteki başarısızlığını ortaya koyuyor. Hatta raporda atıf yapılan Meslekî ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü çalışmasına göre meslek liselerinde “ortaöğretimde 9. sınıf tekrar oranı %24,86. Bu, Türkiye ortalamasının yaklaşık 5 katı. Bu, meslek liselerine geçen öğrencilerin büyük çoğunluğunun okula başlar başlamaz büyük bir şokla karşılaştığına işaret ediyor. Üstelik bu tekrar oranı, görünen o ki, eğitimden kopuş ile de sonuçlanıyor çünkü ortaöğretimde okula gitmeyen öğrenci oranı da %5,5. Bu oranın temel eğitimdeki okullaşmama oranının neredeyse 3 katı. Küçük yaşlarda okullaşmama gerici aile kurumunun, eğitimin öneminin halka anlatılamamış olmasının ve denetimsizliğin bir sonucu iken, kendi kararlarını verebilen gençlerin okula bile isteye gitmiyor olmaları ise eğitimin niteliksizliğine işaret ediyor. Aradaki 2 kat farkı “kendi tercihleriyle”, gördüğü kötü muamele, geleceksizlik ve niteliksiz eğitim gibi sebeplerle okulu terk eden gençlerin oluşturduğunu görmek hiç de zor değil.
PEKİ MEB MESLEK LİSELERİNE NE ÖNERİYOR?
2.4.2 no’lu Strateji diyor ki: “Mesleki ve teknik ortaöğretimde okulların ihtisaslaşması sağlanacak ve ‘bölge okulları, sektör içi okul ve sektöre entegre okul’ benzeri okul modelleri geliştirilecektir.” Okula gitmeyen gençler zaten çocuk yaşlarında iş hayatına katılıyorlar. MEB ise okulu işe götürmek yerine, işi okula getiriyor. Belli ki çözüm yanlış yerde aranıyor, şayet çözüm aranıyorsa. İhtiyaçlar kapsamında belirtilen “mesleki eğitimde yapılan iş birlikleri ile atölye ve laboratuvar öğretmenlerinin sektörde işbaşı eğitimi almalarının sağlanması” maddesi de bir soruyu doğruyor: Kimin “ihtiyaçlar”ı? Yukarıda öğrencilerin ihtiyaçlarına uzaktan da olsa değinmiştik. Basit bir akıl yürütme, bu maddenin OSB’lerdeki patronların, sanayi odası başkanlarının ihtiyaçları olduğunu açığa çıkarıyor. Meslek liselileri sanayiye iş gücü dışında bir şey olarak görmeyen, yazdığı rapor Milli Eğitim Bakanlığına mı Sanayi Bakanlığına mı ait olduğu belli olmayan MEB’e (yani eğitime) tahsis edilen bütçe, belli ki o kadar yetersiz ve sadece kâr saiki ile hareket eden bir proje için bile para bulunamamış olacak ki Riskler başlığında “akademik ve bilimsel etkinliklere katılım için finansman kaynaklarının yeterli olmaması”ndan bahsediliyor.
MEB, raporunda eğitimi sermaye için düzenlemekle kalmayıp aynı zamanda sermayeyi okullara, kampüslere dahil etme planına sahip olduğundan da bahsediyor. Teknoparklarla kampüslere hızla giren şirketlerin sayısını ETKİM (Eğitim Teknolojileri Kuluçka ve İnovasyon Merkezi) adını verdikleri projeyle daha arttırmayı planladıklarını görüyoruz. Geçtiğimiz sene ODTÜ Teknokent’le MEB arasında yapılan anlaşmayla ODTÜ’den açılan ETKİM projesi bu planın ilk adımlarından gibi görünüyor ve yeni stratejik plan kapsamında bu adımların hızlanacağa da benziyor. MEB bu 4 senelik süreçte ETKİM aracılığıyla en az 200 projeyi yatırımcılarla ve risk sermayedarlarıyla eşleştirerek kampüsleri birer iş merkezine çevirmeyi hedefliyor.
İSTİHDAMA HAZIRLIK
Yine Ortaöğretim üst başlığında yer alan bu madde de MESEM’ler hedefe alınıyor.
2.5.2 no’lu Performans Göstergesi’ne göre Mesleki Eğitim Merkezi Programı’na kayıtlı öğrenci sayısı (Telafi Programı Hariç) su an 147.302. Bu öğrencilerin 130 bini ise OSB’lerin içindeki okullarda “eğitim” görüyor. Bakanlık; 2028’de MESEM'li öğrenci sayısı hedefini 170.000 olarak gösteriyor. Rapordaki MESEM başlığında son 1 yıl içerisinde iş cinayetlerinde ölen 8 MESEM öğrencisinden bahsedilmezken, MESEM programına dair “olumsuz” görülen sonuçlarda sektöre yeterince entegre olamaması gösteriliyor. MEB’in konuya ilişkin Stratejiler’inden biri 2.5.1 no’lu maddede şöyle ifade ediliyor: “Mesleki ve teknik eğitim programlarının iş piyasasının ihtiyaçlarıyla uyumlu olmasını ve memnuniyetini sağlamak ve öğrencilere pratik deneyim kazandırmak için işverenler ve endüstri kuruluşlarıyla iş birliği yapılacak OSB’ler ve teknoparklar içinde meslekî ve teknik Anadolu liseleri ile meslekî eğitim merkezleri açılacak; ne eğitimde ne istihdamda olan gençler meslekî eğitim merkezi programlarına yönlendirilecek ve barınma ihtiyacı olan örgün eğitim çağındaki çıraklar için çırak pansiyonları oluşturulacaktır.” Ateşe körükle giden bu “strateji”, hukuken çocuk statüsünde bulunan MESEM’li gençlerin, şimdiki koşullarda bile okula gitmeleri gereken haftanın tek gününde patronları tarafından “okula gitme işe git” baskısı altında kaldığı ve neredeyse hiçbir eğitim almadıkları göz önünde bulundurulduğunda askeri koğuş usulüyle OSB’lerin içerisinde kurulacak yatakhanelerin, MESEM’li gençleri, köle işçiye çevirecek ve psikolojik ve seksüel gelişimlerine zarar verecek bir hamle olduğu ortadadır. Üstelik sınaî atıkların, fabrika bacalarının arasında topluca kalınan bu koğuşların (sözde pansiyonların) mahremiyeti, sosyal alanları vb.ni kısacası insanca yaşam koşullarını tatbik edemeyeceği de öngörülebilir.
BÜTÇE - MALİYETLENDİRME
Yukarıda da değindiğimiz biçimde, rapor boyunca neredeyse her alanda bütçe eksikliği göze çarpıyor. Maliyetlendirme üst başlığında Sözde hedefler için 5 yıl boyunca 1.000.000.000.000 (1 Trilyon) TL harcanması öngörülüyor. Girişte de bahsettiğimiz üzere, eğitim bütçesinin %81,11’i personel giderleri ve SGK prim giderleri gibi zorunlu harcamalara yani personel giderine ayrılacakken, MEB, tek adam yönetimini daha fazla bütçe ayırmaya davet etmek yerine çözümü ulusal ve uluslararası yatırımcıları davet etmekte buluyor. Türkiye’de özel öğretim kurumlarına devam eden öğrenci oranlarının OECD ortalamasının altında kaldığını belirten rapor, temel eğitim kademesinden özel okullarda eğitim gören öğrenci oranını arttırma hedefiyle özel sektörün eğitim yatırımlarının desteklenmesi ve bu amaçta mevzuat düzenlemelerinin yapılmasının bir gereklilik olarak görüyor. Özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının eğitim konusunda iş birliğini bir fırsat olarak gören rapor temel hedeflerden biri olan “Mesleki ve teknik eğitim alanında eğitim-istihdam-üretim ilişkisini güçlendirme” için bütçeden ayrılan payı da 3 kat arttırıyor.
Rapor bütçede yetersizliklerinden mi, kuru bir umursamazlıktan mı olduğu belli olmayan biçimde Türkiye genelinde 200 bin kadar imza toplanan “okullarda bir öğün ücretsiz yemek” talebine de değinilmiyor. Türkiye’de son yıllarda özellikle artan yoksullukla birlikte yüz binlerce çocuğun zihinsel ve fiziksel gelişimleri için en kritik dönemlerinde yetersiz beslenme ile karşılaştığı verilerle ortada. Peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerini her gün tüketemeyen çocukların oranı yüzde 42,2; Her gün tüketilmesi gereken et, tavuk ya da balık gibi ürünleri düzenli tüketebilen çocuk oranı yalnızca yüzde 12,7. Bu koşullar altında, Türkiye’deki 22 milyon çocuğun gelişimsel bozukluklarla karşılaşmaması için yoksul kesimleri gözeten eğitim/gıda politikalarına da ihtiyaç varken, rapor bu ihtiyaçları yadsıyor. Yetmezmiş gibi, milyonlarca çocuğun ihtiyaçları ve ailelerinin talepleri göz ardı edilerek, alay edercesine, MEB, okul kantinlerinde öğrenciler için haftanın 1 günü “çorba ve meyve günü” etkinliği düzenliyor ama çocuklara çorba 50, muz 15 TL’den satılıyor.
KAYNAKÇA:
MEB 2024-2028 Stratejik Planı
https://www.evrensel.net/haber/488084/milyonlarca-cocuk-23-nisani-zor-kosullarda-karsiliyor-aclik-yoksulluk-iscilik
https://www.evrensel.net/haber/512559/meb-saglikli-beslenmeyi-ranta-cevirdi
https://www.evrensel.net/haber/509595/mebin-2024-2028-stratejik-plani-cocuklar-icin-calisma-kamplari
https://www.evrensel.net/haber/509732/cocuklarin-gecesini-gunduzunu-somurecekler
https://yegitek.meb.gov.tr/www/mebin-dijital-egitim-ve-inovasyon-ekosistemi-faaliyetini-yapacak-etkim-acildi/icerik/3438