MESEM gerçeği ne anlatıyor?
MESEM sermayenin güvencesiyse, onun iptali ve nitelikli, bilimsel bir eğitim hakkı için birleşmek de MESEM’lilerin güvencesini oluşturacak.
Fotoğraf: Midjourney Firat Turgut/Evrensel
Uğur DÜZGÜN
Ankara
Türkiye’de iktidar ve sermayenin kâr hırsı, sömürü politikası; gençliğe ve geleceğine nasıl kabus oluyor diye soracak olursak MESEM projesi bize birçok cevap üretecek bir hayat yaşatıyor. Dergimizde de somutluğu genç işçiler veya çıraklar tarından çokça kez ortaya kondu. Açlık sınırında bir ücrete bile ulaşmaya hayli uzak aylıkların, yoğun mesai saatlerinin, artan baskıların, yorgunluğun, ihmallerin getirileri sayfalarımızda yer aldı. Gelecek kurmanın endişesi, meslek kaygısı, aile bütçesinin yetmezliğinin ittiği sanayi kapısı ile birlikte büyüyen MESEM projesi bir başka gerçekliği de gösteriyor. Artan yoksulluğu, çocuğundan gencine ucuz iş gücü deposuna dönüştürme kozu, masada çok daha açık. İş kazaları ve işçi cinayetlerinin sarmaladığı, sermayeye mahkum edilmiş bir gençlik arzusu yükseliyor.
ÇOCUK İŞÇİLİĞİ YASALLAŞTIRAN DEVLET
El altından uygulanan çocuk işçilik, çıraklık okulları, meslek liseli öğrencilerin staj dışı zamanlarda okullarda ve atölyelerde çalıştırılması gibi çokça örnek geçmişte de vardı. MESEM bir anda ortaya çıkmadı ama emekçi halkın, çocuklarının, yaşam alanlarınının, eğitim, kültür, sosyal haklar gibi temel ihtiyaçlarının ne denli kuşatıldığını gösteren en somut örneklerden. Savaşlarda eli silah tutana cephe kapısı nasıl açılır olduysa, boyu tezgâha varana da sömürü kapısı açılır durumda. MESEM’ler de bunun en yasal hali. Devlet olanaklarının, yasalarının, kanunlarının ucuz emek sömürüsünü büyütmeye yeni bir alan açtığı gibi bütün haklardan ve güçlerden mahrum bir sınıfa egemen olma düşünün bir karşılığı. Bu düzenin tarihinde bunun çokça örneği var. Bugün de tek adam yönetimi temsil ettiği sınıfın en gerici birikimlerinden faydalanmaktan geri durmuyor. İşçi ve emekçilerin mücadelelerle bu düzenin kabuğuna gönderdiği sömürü örnekleri, baskı ve kriz koşullarında bir bir deliğinden çıkarılıyor. Halkın ürettikleri ve vergileri ile kendini organize eden devlet, en basit ama gerekli hakları sağlamaktan bile uzaklaşıyor.
Eğitimin niteliği, imkan ve olanaklarına ulaşmak fahiş fiyatlara tırmandı. Bir okula kayıtlı olup da atölyede, kuryelik yaparken, bir traktörün arkasında ölüme sürüklenen gençlerin sayısı artıyor. Bir ucu ölüme, kazalara bir adım mesafede çalışmayı zorunlu kılan bu eşitsizlik, kapitalizmin en belirgin eğilimlerinden biri. Türkiye’nin de ekonomi politikası, bu gidişatı büyütmeye kuruldu. Örneğin Osmanlı’nın son dönemlerinde yükselen grevlerin önemli taleplerini, kadın ve çocukların yapamayacağı işlerde çalıştırılmaması oluşturuyordu. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlardan bir tanesi de 18 yaşından küçük işçilerin, iş veren tarafından günde 2 saat okullara gönderilmesi kaydıyla çalıştırılmasıydı.
Geçim derdi, işsizlik kaygısıyla MESEM’e kaydolan bir öğrenci içinse en temel haklardan bir olan eğitim dahi, neredeyse 100 yıl öncesindeki durumla aynı. Haftada mesai ile birlikte 5 gün çalışan, 1 gün okula giden çıraklar, günde 2 saate eş eğitim görebiliyor. İçeriği ise ne kadar günceldir, o da meçhul. MEB’in MESEM’deki eğitim anlayışı formalite içeriklere dayanıyor. Kültür, bilim dersleri meslek okullarının programından bir bir kaldırılıyor.
İş kazalarında yaşamını yitiren akranları; baskı, hakaret, küfürler veya uzun çalışma saatleri genç işçi ve çırakların ne kadar ağrına gitse de “ekmek verene” sırt dönmek büyük bir çelişki. MEB, patron, kimi zaman da aileler büyüyen sorunlara, işten kaçıyorsun cevabını veriyor. 14-15 yaşında bir gencin 10 saate yakın çalışması nasıl gerçekliğe dayanmıyorsa bu cevaplar da bir o kadar dayanmıyor. İş başı belli olup da, paydosun ne zaman verileceği bilinmeyen çokça atölyede, asgari ücretin üçte biri ücrete çalışan gençler için yaşanan her sorunun sorumluluğu kendilerine ait olduğu anlatılıyor. İş cinayetlerine hiçbir yaptırımın olmaması, göstermelik denetimlerin uygulanıyor olması MESEM öğrencileri için umutsuzluğu, çözümsüzlüğü de büyütüyor.
ORTAK TALEPLER İÇİN ORTAK MÜCADELE
Çocuk işçilik yıllar yıllar önce nasıl kapitalizmin normali olmaktan çıktıysa, bugün tekrar başka biçimler altında normal hale getirmek isteyenlere karşı ne yapmalıyız sorusunun cevabı da burada yatıyor. Nitekim çocuk ve gençlerin ucuz iş gücü olarak sermaye tarafından kullanılmasının engellenmesi, işçi sınıfı ve emekçilerin yıllara yayılan mücadesiyle mümkün olmuştur. Devletler bu mücadelenin sonunda işçi sınıfına birçok hak vermek zorunda kalmıştır, bunlardan biri de çocuk işçiliğinin yasaklanması, kamusal eğitimin sağlanması olmuştur. Öyleyse bugün başka yasal biçimler altında -adı çıraklık, kalfalık, MESEM ya da her ne olursa- tekrar çocuk ve gençleri çok yönlü gelişimden, eğitimden koparıp ucuz iş gücü olarak kullanmak isteyenlere karşı durmak bu mücadeleden, işçilerin kendi tarihlerinden öğrenmekle mümkün.
Nitekim mücadele olanaklarından, işçi sınıfının deneyimlerinden, kendi birlikteliğinden uzak olmanın karşılığı da daha sınır tanımaz bir sermaye programına alan tanıyor. Bu proje sermayenin güvencesiyse, onun iptali ve nitelikli, bilimsel bir eğitim hakkı için birleşmek de MESEM’lilerin güvencesini oluşturacak. Bahsettiğimiz tarihe baktığımızda bu mücadelenin en önemli unsurunun birleşmek, örgütlü mücadele etmek olduğu sonucunu çıkarmak hiç zor değil. Öyleyse başta atölyelerde, meslek liselerinde kendi birliktelerini kurmak, ortak sorunlar ve talepler için ortak bir mücadeleyi örgütlemek, geleceği kazanma mücadelesinin ilk ayağı olarak alternatifsiz bir şekilde karşımıza çıkıyor.