18 Mart 2024 08:10
/
Güncelleme: 08:12

Bilkent’te ihtiyaç birleşen bir mücadele hattı

Mert DÖŞEMECİ

Bilkent Üniversitesi

Bilkent’te yemekhane koşulları ve zamlarına ilişkin öğrencilerin ekonomik taleplerini dillendirilmesi için ve bunun dar grupların önderliğindense geniş kesimleri bir forum düzenleyerek, talepler neticesinde hazırladığımız dilekçelerle imza toplayarak ve rektörlük önünde basın açıklaması yaparak bir araya gelmelerimizden sonra karşılaştığımız sonuçlardan hareketimizin sorunları üzerine dersler çıkarma ihtiyacı doğdu.

REKTÖRLÜK TALEPLERİMİZLE ALAY EDİYOR

Öncelikle rektör, belirlediğimiz talepler üzerine öğrenciler tarafından belirlenen temsilcilerle görüşmeyi reddetti. Bu üniversite yönetiminin ikiyüzlülüğünü gösterir nitelikte. Bizimle görüşmek için vakti olmadığını iddia eden rektörün cinsel taciz skandalları okul itibarını tehdit ettiğinde protestocularla görüşmek için fazlasıyla vakti olmuştu. Sigara alanı protestosunda katılımcı sayısı yüksek olduğu zaman pek dürüst ve yoğun (!) rektör, protestonun hızlıca sönmesi için öğrencilerle görüşmeye  vakit ayırabilmişti. Bunlar neticesinde belli ki sorun rektörün yoğun olması değil hareketimizin zayıflığı ve bürokratik sürecin arkasına saklanma çabası.

Temsilcilerin nihayet yönetimden biriyle görüşmesine izin verildiğinde alınan yanıtsa oldukça küçümseyiciydi. Rektör yardımcısına göre fiyatların kontrolü okul yönetiminin elinde değil. “Öğrenciler enflasyonu da düzeltsin o zaman” şeklindeki söylemleri de ya yalan ya da anlamsız. Özellikle Koç Üniversitesi öğrencileri yemek ücretini 40 TL’nin altında tutmayı başardıktan sonra, Koç ailesi bonkör lütuflar yapmaya Doğramacılardan daha mı yatkın? Yoksa enflasyon İstanbul’daki arkadaşlarımıza etki etmiyor mu? Tüm bunların YÖK raporuna göre 5 milyon TL kar eden bir “vakıf” üniversitesinden gelmesi de oldukça gülünç.

Bu bahanelerde farkında olmadan söylenen gerçekler var. Mevcut hükümetin iktisadi başarısızlığını ve her zaman sermaye sınıfı lehine olan politikalarının konuyla olan bağını hatırlatıyor. Dolayısıyla Bilkent öğrencileri olarak mücadelemizin, Türkiye'deki sömürücü sistemin ve temsilcilerinin yarattığı sistematik sorunları da göz önünde bulundurması gerekiyor.

BİLEŞENLERİN TUTUMU SÜRECİ ZAYIFLATIYOR

Bu süreçte, Bilkent’te alıştığımız anlık ve tepkisel protestoların aksine; taleplerimizin demokratik olarak kararlaştırıldığı bir forum toplanırken bazı bileşenler tamamen bunun dışında kalmayı seçti. Sürecin en başından beri oldukça az sayıda insanın çabasıyla yürütülen süreç, çeşitli gençlik örgütlerinin kendi politik tutum ve çıkarlarını öne koyan tavırlarından dolayı daha da zayıfladı.

Burada şu meselenin kavranması gerekiyor: 12.000’den fazla Bilkent öğrencisini ilgilendiren yemekhane zamlarının çözümü ancak Bilkent öğrencilerinin ortak iradesiyle gerçekleşebilir. Bu açıdan, bazı gençlik örgütlerinin yaşanan gelişmelere dair Bilkentliler adına anlık ve tepkisel eylemler düzenlemesinden ve sonrasında Bilkent öğrencilerini bu eyleme katılmamakla suçlamasındansa, Bilkent Üniversitesi öğrencilerinin mümkün olduğu en geniş biçimde bir araya gelebileceği olanakları yaratarak bu eylemleri kararlaştırması gerekmektedir. Forum düzenlemek bu ihtiyaca cevap veren türden bir örnektir. Ancak bazı gençlik örgütleri bazı öğrencilerin beslenmenin ücretsiz sağlanması gereken bir hak olduğunu düşünmediklerini öngörerek bu foruma katılma ihtiyacı görmeyebiliyorlar. Uzun zaman sonra ilk defa ekonomik talepleri etrafında bir mücadeleye girişen ve bunu bir forum örgütleyerek mücadele olanaklarını değerlendiren öğrencilere katılmayanların kavraması gereken, ücretsiz beslenme ve ücretsiz eğitim hakkının geniş öğrenci kesimleriyle gerçekleştirilen toplantılarda, forumlarda tartışılarak örgütlenmesi gereken bir talep olduğudur. Ayrıca forumun bir sonucu olarak imza kampanyası başlamışken ve rektörlük önündeki basın açıklamasının örgütlenmeye çalışıldığı bir süreçte öğrenci topluluklarıyla yaşanan bazı anlaşmazlıklar sonucunda örgütlerin birlikteliğini öne çıkaran politik gruplar, kermes gibi önerileriyle mevcut süreci zayıflatmakta ve öğrencilerin iradesini de yok sayma eğilimindeler. Bu önerilerin bu kadar dar gruplarca gerçekleştirilemeyeceği bir yana, düşünüldüğü gibi ileri öneriler de değiller ve öğrencilerin mevcut mücadele hattını görmezden gelerek oldukça zayıf olan birlikteliği de bölme eğilimindeler. Çünkü taleplerimizi kazanmaya yönelik değiller.

Bu durumlar tecrübesizlik veya üniversitenin çizdiği sınırlar içerisinde faaliyet yürütmekten kaynaklanıyor olabilir. Dayatmacı ve yalnızca örgütleri işin öznesi yapan bu tutumun aksine okulun tüm bileşen ve öğrencilerinin demokratikçe içerisine dahil olduğu ve söz hakkının olabildiği bir biçimde karar alma mekanizmalarının oluşturulması ve süreci bir adım ileriye taşıyacak “boykot” gibi önerilerin tartışılması gerekirdi. Çünkü ancak böyle bir politik hat yürüttüğümüz mücadelenin ilerletilmesi ve gelişmesine hizmet eder.

Sürdürülen kampanyaya dair de çeşitli dersler çıkartmalıyız. Örneğin imza kampanyasının sürdüğü süreci basın açıklamasının da örgütlendiği bir süreç hâline getirmek bir sonraki kampanyada hedeflerimiz arasında olmalıdır. Çünkü 2500’den fazla imza toplanırken yalnızca 50 civarı öğrencinin basın açıklamasına katılmasının başlıca sebeplerinden biri budur. Bu da forumda basın açıklamasını netleştirememekten ve var olan enerjimizi de yukarıda anlattığımız toplantı ve planlara ayırmaktan kaynaklanıyor. Buradan önümüzdeki sefer daha kararlı adımlar atmamız gerektiği ve bileşenlerin forumda alınan kararlara saygı duyması gerektiği sonucunu çıkartabiliriz. Ayrıca bir avuç insanın imza topladığı bu süreci herkesin kendi sınıflarından ve arkadaşlarından imza topladığı bir sürece taşıyabilmemiz, bu gibi süreçleri kitleselleştirmek; 40-50 kişilik eylemleri aşmak açısından önemli bir görev olarak karşımızda duruyor. Süreç içerisinde rektörlük vb. yerlerin cevaplarına dair hızlı teşhir ve ajitasyon hamlelerini yapamamamız da cabası. Bir sonraki süreçte bunlara hızlı cevaplar üretebilmenin yollarını şimdiden aramalıyız.

GENİŞ BİRLİKTELİKLER YARATMALIYIZ

Bir süredir öğrenci konseyi üyesi olan bir öğrenci konseyin tamamen işlevsiz olduğunu düşündüğünü söylüyordu. Rektörün görüşme taleplerine nadiren yanıt verdiğini ve karar alma sürecinde hiçbir şekilde etki edici bir güçleri bulunmadığından bahsetti. Bunun sonucunda, öğrenci mücadelesi için uzun vadeli bir kazanımı hedefleyerek, öğrenci konseyinin 12 bin öğrenciyi etkileyen kararların alınma aşamasında söz sahibi olmasını öngören bir talep oluşturmuştuk. Rektör yardımcısının da bu talebi büyük bir panikle karşılaması, “Öğrenci Konseyi enflasyonu da düşürsün o zaman” demesinden şunu anlıyoruz ki Öğrenci Konseyi gibi temsilciliklerin aktifleştirilmesi ve denetlenmesi Bilkent’te yaşadığımız sorunların çözülmesi noktasında önemli bir adım olabilir. Çünkü belli bir çevrenin dışına çıkamayan dar bir mücadele anlayışını aşamadığımız sürece rektörlüğün bizimle görüşecek vakti olmamaya, taleplerimizi karşılayacak bütçesi olmamaya devam edecek. Bunun için de topluluklarından, politik örgütlerine; bilinçli bütün öğrencilere büyük sorumluluklar düşüyor.

Sorunlarımızı aşmak, belli gruplarla sınırlı ve onların iç tartışmalarıyla hareketi boğmadığı ve çıkarları için bağımsız öğrencilerin de antipatisini kazanmadığı, daha geniş kesimlerin daha kalıcı birliktelikler etrafında bir araya gelmesiyle mümkün olacaktır. Bunun için ilk adımı kendi sınıf ve bölümümüzdeki insanlarla bölüm temsilciliklerinin önemi üzerine tartışmaya başlayarak atabiliriz.

Böylelikle rektörlük tedirgin olmaya başlayabilir, haklarımızı ve taleplerimizi kazanmak için birilerinin endişelenmesi gerekiyor çünkü. Bu endişeyi yaratmak da ancak tartıştığımız bir mücadele hattıyla mümkün.

Evrensel'i Takip Et