18 Mart 2024 08:15

“Duvarsız üniversite” kararına neden karşıyız?

Eylem süreci; parasız, bilimsel bir eğitimin ve demokratik-özerk üniversite talebinin ne denli acil bir ihtiyaç olduğunu bizlere bir kez daha gösterdi.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Selinay UZUNTEL
İstanbul Üniversitesi

Geçtiğimiz haftalarda İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünün aldığı “duvarsız üniversite” kararı sadece biz okul öğrencilerinin değil deyim yerindeyse memleketin de gündemi oldu. Alınan karar tüm öğrenciler tarafından tepkiyle karşılanırken birçok soru da açığa çıkmıştı.
Biz bu karara iki yönüyle karşı çıkıyoruz. Birincisi bu kararın alınma motivasyonu, yani Rektörlüğün bu uygulamayı kendi siyasi, ticari çıkarlarını gözeterek alması ve gerçekten “üniversiteyi halkla buluşturma” niyetinı gözetmemesi. İkinci olarak bu kararın alınma biçiminin herhangi bir üniversite bileşenin karar sürecine dahil edilmeden tepeden inme şekilde duyurulması, yani üniversiteye dair alınan bir kararda akademisyenlerin ve öğrencilerin herhangi bir şekilde görüşünün dahi alınmadığı antidemokratik bir sürecin işletilmesi.
Bugün girişlerde öğrencilerin çantaları aranıyor, keyfi olarak fakülteler arası geçiş yasakları konuyor, kampüslerde sivil polisler konuşlandırılıyor, kalabalık bir arkadaş grubunun birlikte oturması, gezmesi “tehlike” unsuru oluyor ve özel güvenliklerin göz hapsinde kalınıyor. Böylesi bir oramda öğrencisini suçlu, tehlikeli gören bu anlayışın derdinin halkı bilimle buluşturmak mı yoksa kampüs yaşamına ve üniversite kültürüne müdahale etme arayışında olduğu mu sorusunun cevabını rahatlıkla buluyoruz aslında.

AKP’nin yıllardır üniversite yönetimleri eliyle öğrencilerin herhangi bir talep için yan yana geleceği alanları, sosyalleşebilecekleri alanları yok etme yoluna gittiğini görebiliyoruz. Bu kararın alınma sebebini de bu adımların parçası olarak görmek gerekir. Yani tek adam yönetiminin ve ona göbekten bağlı üniversite yönetimlerinin aldığı ve alacağı kararlar bizlerin yararına olmuyor. Üniversitede “siyaset yapılmaz” denirken ülkücü gruplara, tarikat-cemaatlere siyaset serbestiyeti tanınıyor; biz gençlerin haklarımıza, kazanımlarımıza sahip çıkmak ve daha fazlasını talep etmek için ihtiyacımız olan, kendi siyasetimizi yapmamızın önü kesiliyor.

KAMUSAL ÜNİVERSİTE VE AKP

AKP üniversiteleri arka bahçesi haline getirmek için uzun süredir olağanüstü uğraşlar veriyor ve akademik özgürlük, özerklik ilkeleri yıllardır hiçe sayılıyor. Üniversite bileşenlerinin örgütsüzlüğünden de faydalanarak üniversiteleri atadığı rektörlerin iki dudağı arasından çıkan kararlarla yönetiyor. Üniversitelerin bütününde bileşenlerin söz söyleme hakkının gasp edilmesi, bir araya gelinebilecek alanların daraltılması, kulüp ve toplulukların türlü bürokratik yollarla, sansürlerle, yasaklarla işlevsizleştirilmesi gibi çok yönlü bir biçimde saldırıyor. Anlayacağımız şu ki memleketteki antidemokratik uygulamalarla üniversitelerdeki baskılar doğru orantılı bir hatta ilerliyor.

Tek adam yönetimi “üniversiteleri ticarethane, öğrenciyi müşteri” olarak gören piyasacı anlayışın en başarılı mimarlarından ve sermayenin çıkarı doğrultusunda kampüsleri dizayn etmede hiçbir çekincesi yok! Eğitimi kamusal bir hak olmaktan koparan bu anlayış, onu alınıp satılabilen bir meta haline getiriyor. Dolayısıyla biz bugün ders materyallerimizi dahi parasız temin edemiyorsak “turistik gezi mekanı” tarifi doğası gereği de yarın kampüsün boş alanlarının da çeşitli yönlerle ranta açılabileceğini ifade ediyor.

Bu noktada kamusal üniversite anlayışı, elbette üniversitenin bilgi üretiminin ve bu süreçlerin emekçilerle buluşmasının önündeki engellerin kaldırılmasıyla, her üniversitenin kent hakkı çerçevesinde ve kent kültürünün bir olduğu gerçeğiyle savunulmalıdır. Bu noktada üniversite gençliğinin hareketi de ancak demokratik yollarla işletilen ve özgürce bilim yapılabilen üniversiteler inşa etme mücadelesinin bir parçası olursa “duvarsız üniversite” kararının gerçek bir karşılığı olur. Dolayısıyla tek adam yönetiminin tezahürü olan Rektörlüğün aldığı kararın siyasal rantı ve ufku bizim üniversite tahayyülümüzle örtüşemez, yoksul emekçi sınıfların çocuklarına okulların kapılarını kapatanlar aynı zamanda bu kapıları açamaz.

DEMOKRATİK VE ÖZERK ÜNİVERSİTE TALEBİ

Haberin yayılışından itibaren WhatsApp gruplarının kurulması, tag çalışmalarının yapılması, ne yapmalıyız sorusuna cevap aranması tepkilerin ilk dışavurumuydu. Eylemlerin kalabalık geçmesi -çıkış noktaları nasıl olursa olsun- daha önce eylem deneyimi olmayan birçok öğrenciyi buluşturdu. Öte taraftan ilk eylemin kulüplerin ortak çağrısıyla gerçekleşmesi aslında CİTÖK kampanyasından bugüne irili ufaklı da olsa birlikte hareket edebime deneyimini edinmiş kulüplerin bizce, artık daha kalıcı olacak başka bir ihtiyacı karşılama noktasında sorumluluk alması gerektiğini gösterdi. Geniş kesimlerin farklı saiklerle bu eylemlere katılıyor oluşu şu gerçeği değiştirmiyor: Öğrenciler sözünü söyleyemediği, fikrinin alınmadığı, karar alma süreçlerinin parçası olmadığı kararların dayatılmasını kabul etmiyor. 

Geçirdiğimiz eylem süreci öğrencilerin attığı sloganlardan tutalım da süren tartışmalara kadar parasız, bilimsel bir eğitimin ve demokratik-özerk üniversite talebinin ne denli acil ihtiyaç olduğunu bizlere bir kez daha gösterdi. Yani büyük çoğunluğun, ayyuka çıkmış anti-demokratik uygulamaların karşısında fikren ortaklaşmış olduğunu düşünüyoruz.

Dolayısıyla üniversite bileşenlerinin öğrencisiyle, akademisyeniyle, çalışanıyla birlikte yönetebileceği bir üniversite için birlikte bir mücadeleye girişmesi gerekli. Biz öğrencilerin yıllardır ÖTK seçimlerini yaptırmayarak ortak iradesini yok sayanların karşısında bugün bu seçimlerin yapılmasını zorlamak en öncelikli görevimiz olarak önümüzde duruyor.

BELİRLEYİCİ OLAN SINIFLARDAN BAŞLAYAN TARTIŞMALARIMIZ

Rektörlüğün aldığı bu antidemokratik kararın karşısına da olabildiğince demokratik ve katılımcı bir karşı koyuşta bulunmak önemlidir. Ancak bu süreçte tepeden inme kararların değil sınıf sınıf sürdürülen tartışmaların belirleyici olmasını önemsiyoruz. Bu kararın geri çektirecek ve özerk-demokratik üniversiteyi inşa edecek olan gücün, kendi kalıcı mekanizmalarını kuran, talepleri etrafında yan yana gelen öğrencilerin birliğinden doğacak güç olduğunu görmek gerekiyor.

Ancak bu konuda veya okulumuza, hayatımıza dair başkaca acil ihtiyaçlarımız ve taleplerimiz için bütüncül bir politik birikime ve eylem pratiğinin de buraya dayandığını bildiğimiz bir gençlik örgütünün parçası olmanın anlamı başkadır. Yani izleyici olmaktan çıkarak etken bir figür olarak, mücadele hattımıza yön vermek, karar alıcılardan biri olarak pozisyon edinmek, gençliğin üniversitelerdeki kol, kulüp, ÖTK gibi bağımsız örgütlerinin gerçek anlamda demokratik ve kalıcı temsil mekanizmaları halinde işletilmesi için sorumluluk almak anlamına gelir.
Emek Gençliği bugün bu olanakları gerçekliğe çevirebilecek, tarihsel deneyiminden hareketle yarın karşılaşacağı saldırılara hazırlıklı olabilecek, birliklerini kitleselleştiren ve güçlendiren bir mücadelenin adresidir. Ancak bu mücadeleyi büyütmek, bu yazıyı okuyan her sıra arkadaşımızın katkı sunabildiği ölçüde, taleplerimiz ve ihtiyaçlarımız, ilgi alanlarımız ve özlemlerimiz doğrultusunda birlikte ve örgütlü olduğumuz takdirde mümkün olur.

ÖNCEKİ HABER

Kadınların eşitlik ve güvence mücadelesi

SONRAKİ HABER

Kampüs kapıları öğrenciye değil sermayeye açılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa