Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin
“İnsan ne zaman ölmez?” sorusunun yanıtını kestirmeden vereyim; insan 26 Mart günü ölmez. En azından ölmemeye çalışır diyeyim. Çünkü 26 Mart Ölmeme Günüdür.
1970’lerin sonunda Can Yücel, Edip Cansever, Turgut Uyar, Tomris Uyar, Ömer Uluç gibi isimler rakı masasında “Ölmeme Günü” üzerine konuşurken
Yazının başlığını okuduğunuzda sanırım Osman Nihat Akın’ın nihavent şarkısının sözleri ve ezgisi zihninizde dönmeye başlamıştır. Aslında “Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin” cümlesini bu yazının başlığı olarak belirlediğimde aklımda Osman Nihat Akın’ın nihavent şarkısından ziyade Can Yücel’in 1992 yılında yaptığı Hamlet çevirisi vardı.
Can Yücel Hamlet çevirisi yaptığı süreci şöyle özetler: “Bu Shakespeare pezevengi Türkçe söylese nasıl söylerdi, bunu düşünüyorum. Bunu düşünürken bayağı güzel şeyler çıkıyor ortaya. Demek ki Shakespeare Türkçe düşünebiliyormuş”. Sonuç olarak Can Yücel çeviriyi yaparken Can Yücelliğini yapmış ve belki de dünyanın en bilinen ve o güne kadar da çevirisini “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” diye bildiğimiz Shakespeare’in “to be or not to be, that’s the question” cümlesini kendi meşrebince çevirmiştir; “Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin”
Olmak ya da olmamak, ölmek ya da ölmemek olarak da okunabilir mi? Bilmiyorum. Bu ikilem insanlık tarihinin bir türlü çözemediği Gordion düğümü olarak halen varlığını sürdürmektedir. Peki, bu ikilem ne zaman son bulur? Yani insan ne zaman ölür?
Kalbi durduğunda mı? Yoksa damarlarından tüm kan çekildiğinde mi? Ya da artık beynine oksijen gitmediğinde mi ölür? Kim bilir belki de artık kalbi atmayan bedeni kara toprağın bağrına koyduğumuzda ya da mezarın başına o daracık toprak parçasının tapu senedi dikildiğinde ölürüz. Cevap bu sıraladıklarımın hem hepsi hem de hiç biridir. Alın size yeni bir ikilem. Cevap hepsidir çünkü bu saydıklarımın herhangi biri gerçekleştiğinde tek tek hücrelerimizin yaşamı son bulur ve biyolojik olarak ölürüz. Peki, bir gün, bir ay, bir yıl ya da bir ömür sırtlandığımız ömür sadece hücrelerimizin ölmesi ile son bulur mu? Bu noktada cevap belki de hiç biridir.
Hani hep söylenir ya; ölmek demek sadece kalbinizin atmasının son bulması değildir. Ölüm ancak kadrajına girdiğiniz fotoğraflardaki tüm insanların ölümüyle gerçekleşir. Sanırım bu tespit yapıldığında tüm fotoğraflar o parlak kartlara basılıyordu ve dönüp dönüp kim kaldı kim gitti diye bakabilme şansımız vardı. Öfkelenip yırtsak bile yapıştırabilme ihtimalimiz vardı. Oysa bugün öyle mi? Tüm fotoğraflar bir dijital cinnete ya da bir virüse bakıyor.
Evet, o siyah beyaz ya da sepya fotoğraflar benim kuşağım için çocukluk demektir; eğer şanslıysan. Ben o şanslı çocuklardandım. En azından çocukluğumda çekilmiş ve parlak kartonlara basılmış fotoğraflarım var. Altın kesime sığdırılmamış olsam da ışık kara kuru yüzüme uygun düşmemiş olsa da fotoğraf makinesinin arkasından kocaman bir kahkahaya eşlik eden sıcacık bir bakışın gölgesi düşmüş gözlerime.
Bence insanın ne zaman öldüğü sorusuna yanıt aramanın bir yolu da insanın ne zaman ölmeyeceğini merak etmekten geçer. Bu nedenle de yazının bundan sonraki bölümünde insanın ne zaman ölmeyeceği sorusuna yanıt arayacağım.
“İnsan ne zaman ölmez?” sorusunun yanıtını kestirmeden vereyim; insan 26 Mart günü ölmez. En azından ölmemeye çalışır diyeyim. Çünkü 26 Mart Ölmeme Günüdür.
Nereden mi çıktı bu Ölmeme Günü? 26 Mart 1981 günü İstanbul Beyoğlu’ndaki Krepen Pasajındaki Neşe Restoran’dan çıkmış. 12 Eylül darbesinin yaprak kıpırdamaz tedirginliğinin halen sokaklarda kol gezdiği günlerden bir gün Tomris Uyar İsa Çelik’i arayarak 26 Mart günü Krepen’deki Neşe’nin yerinde buluşulacağını söyler. İsa Çelik birçok sözde suçtan aransa da gitmeye karar verir. Masa da kimler yoktur ki o akşam Can Yücel, Salim Şengil, Nezihe Meriç, Edip Cansever, Tomris Uyar, Turgut Uyar, Turgut Uyar’ın oğlu Tunga Uyar, Muhteşem Sunter, Mehmetcan Köksal, Dürnev Tunaseli, Pertev Tunaseli, Ömer Uluç ve İsa Çelik. Masa Edip Cansever’in Masa da masaymış ha şiirine esin kaynağı olacak kadar güçlüymüş.
Ölmeme Gününün adı işte bu masada konulmuş. Bir iddiaya göre Ölmeme Günü vücuduna iğne yürümüş bir kadının iğnenin kalbine batması sonucunda öleceğinden duyduğu endişeden köken almıştır. Aslında bu hikâye İsa Çelik tarafından anlatılmış olsa da nasıl olup da bu hikâyenin Ölmeme Günü ile ilişkilendirildiği konusu İsa Çelik için bile muammaymış. Çünkü İsa Çelik o günün Ölmeme Günü olarak adlandırılmasının canlı şahidiymiş.
26 Mart 1981 akşamı Neşe Restoran’ın ortasında 4 masa birleştirilmiş. Masalar konuklar gelmeden beyaz peynir, fasulye pilakisi, pancar turşusu, fava, sumakla hallendirilmiş soğana komşu arnavut ciğeri, lâkerda, üstüne ince ince dereotu kıyılmış çiroz, kılçıkları ayıklanmış ve yüz yüze yapıştırılarak kızartılmış hamsi kuşları ile şenlendirilmiş. Masaların ortasına yerleştirilmiş büyük yeni rakılar mavzer gibi mezelere omuz vermiş. Günün konukları yerlerini aldıktan sonra masanın davetsiz ama daimî misafiri tombalacı İsmet torbasını şıkırdatarak restorana gelmiş. İsa Çelik’in ifadesiyle “ölük” bir hali varmış İsmet’in, ancak ser verip sır vermeyince Tomris Uyar garsonu çağırıp büyük bir rakı siparişi vermiş. Rakıyı İsmet’e veren Tomris Uyar şişeyi bir yıl sonra aynı gün getirmesini ve birlikte içmeyi tembihlemiş.
Ancak İsa Çelik şişenin bir yıl sonraya dolu kalacağından endişe ettiği için şişenin üzerine bir kâğıt yapıştırarak masadaki herkese imzalatmış. Böylece o şişenin bir yıllık sağ kalımını sağlamış. Tomris Uyar rakıyı alarak İsmet’e vermiş ve bu yıl ölme ve seneye 26 Mart’ta Ölmeme Gününde içelim demiş. Böylece 26 Mart Tomris Uyar’ın isim analığında Ölmeme Günü olarak ilan edilmiş.
Ölmeme Gününe birçok tevatür yakıştırılmıştır. Bunlardan birisi de Cemal Süreya’nın “Ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin” dizesinin Ölmeme Gününe atfen yazıldığıdır. Cemal Süreya bu dizeyi o güne atfen mi yazmıştır bilinmez. Ancak İsa Çelik’in şahitliği Cemal Süreya’nın o masalarda hiç yer almadığı yönündedir. Diğer bir tevatür de Ölmeme Gününün Cemal Süreya’nın ölümüyle son bulduğudur. Hatta Turgut Uyar’a atfedilen “Cemal Süreya ölmüş diyorlar. İlahi Azrail; Cemal Süreya ölür mü hiç” dizeleridir. Oysa Cemal Süreya’nın ve Turgut Uyar’ın ölüm tarihlerine bakıldığında bu söylentinin asılsız olduğu kolayca anlaşılır.
İşin aslı Ölmeme Günü 22 Ağustos 1985 günü Turgut Uyar’ın ölümü ile son bulduğudur. Turgut Uyar’ın Cemal Süreya’nın ölümüne atfen yazdığı iddia edilen dizeler de aslen Turgut Uyar’ın ölümü için Ferhan Şensoy tarafından yazılmıştır daha doğrusu Ferhangi Şeyler’de söylenmiştir. Şiirin ya da deyişin aslı şöyledir: “Ağustos 22, dediler ustan ölmüş. Çok gülünçsün Azrail, Turgut Uyar ölür mü?”
Can Yücel’in “Şiirimizin o en kızıl saçlı levendi” diye tanımladığı Turgut Uyar’ın ölümü üzerine Cemal Süreya’nın yazdığı “Öldüğü gün/ Hepimizi işten attılar” dizeleri bir bakıma Ölmeme Günü masasının emekçilerinin de işten atıldığı gün olmuştur.
Siz siz olun 26 Mart’ta kendinize mukayyet olun…
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20