AKP işçiye kadro vermedi yepyeni bir mağduriyet yarattı
2017’de AKP ve yandaşları tarafından “Taşeronu bitiriyoruz herkese kadro geliyor” denilerek yayımlanan 696 sayılı KHK işçilere kadro getirmediği gibi yeni hak mahrumiyetleri de doğurdu.
Fotoğraf: Pixabay
İZSU İş Yeri Temsilcisi Bayram KESKİN
İzmir
Ülkemizde milyonlarca çalışabilir insan nüfusu, yeteneğine ve eğitim durumuna göre iş bulamadığı için belediyeleri istihdam kapısı olarak görmektedir. Belediyede istihdam edilen işçilerin büyük çoğunluğu; yeteneğine, mesleğine göre veya herhangi bir sınav sonucu işe alınmadığı için siyasi parti ve belediye başkanının ya da meclis üyelerinin torpiliyle işbaşı yaptırılıyor.
Bu durum siyasi partiler için koşulsuz bir oy desteği oluştururken işçiler ise tercih etmedikleri belediye başkan adayına da iş kaygısı nedeniyle destek vermek zorunda kalıyor.
SENDİKA ‘TERCİHİNİ’ DAHİ BAŞKAN BELİRLİYOR
Bu nedenle belediye çalışanları; ücretleri, diğer sosyal hakları ya da çalışma koşullarının iyileştirilmesi için eylem ya da grev yaparlarsa belediye yetkililerini ve siyasi parti temsilcilerini karşılarında görüyorlar. “Size iş verdik, daha ne istiyorsunuz” gibi söylemlere maruz kalıyorlar. Diğer yandan eylem ya da grev nedeniyle hizmet alamayan vatandaşları işçilerin üzerlerine salarak işçilerin haklı talepleri bastırılmış oluyor. Birçok belediyede işçilerin sendika tercihlerinde belediye başkanı ve bürokratlar belirleyici olurken işçiler sırf bu nedenle belediyelerde istemedikleri sendikalara üye olmak zorunda kalıyorlar.
BORÇLANARAK YAŞAYAN İŞÇİLER
Dışarıdan bakıldığında belediye işçilerinin güvenceli iş, yüksek ücret, yaşam koşullarının iyi olduğu yönünde bir algı var. Ancak gerçek öyle değil. Özel sektörde çalışan işçilerin bir kısmından bir tık daha yüksek ücret ve güvenceli, kurallı çalışma ortamı var diyebiliriz ama işçilerin büyük çoğunluğu geçinmekte zorlanıyor, bankalar ve kredi kartlarına borçlanarak yaşam mücadelesi veriyor.
Doğumdan ölüme, ulaşımdan altyapıya ve kent yaşamını kolaylaştıran hizmetlerin tamamında belediye çalışanlarının emeği var. Belediye çalışanlarının (kamu emekçileri dışında) büyük çoğunluğu belediyenin kadrolu işçileri olarak değil belediye şirketlerinde istihdam edilmektedir. Bir kısmı da taşeron şirketler üzerinden çalıştırılmaktadır. Birden fazla şirkette çalışan belediye işçileri birbirleriyle rekabet halinde, ücrette ve çalışma koşullarında eşitsiz uygulamaya tabi tutulmaktadırlar.
EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET VE GÜVENCELİ İŞ YAKICI BİR SORUN
İzmir Büyükşehir Belediyesinden örnek verirsek İZELMAN, İZENERJİ, İZDOĞA, ÜNİBAL, İZFAŞ ve İZBETON gibi şirketlerde çalışan işçiler aynı alanda çalışmasına rağmen, ücretlerde eşitsizlik uzun yıllardır devam ettiği gibi bu eşitsizlikler işçilerin ilişkisini de olumsuz yönde etkilemektedir. İZELMAN ile İZENERJİ arasındaki ücretler son iki toplu sözleşmede kısmen kapansa da gruplar arasındaki makas her geçen gün açılmaktadır. Özellikle dış sahada çalışan işçilerin barınma ve çalışma ortamı iş sağlığı ve iş güvenliğine aykırı olduğu gibi koruyucu ekipman yetersizdir. İşçilerin eşit işe eşit ücret ve güvenceli iş talebi yakıcı bir sorun olarak devam ediyor.
"KADROLU İŞÇİ SAYISI PARMAKLA SAYILACAK KADAR"
1980’lerin ortalarında başlayan son 21 bir yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP iktidarı aracılığıyla uygulanan ve bir sermaye programı olan özelleştirme sonucu esnek, güvencesiz, düşük ücret uygulamaları ve köle pazarına dönüştürülen taşeron çalışma yönteminden belediye çalışanları da fazlasıyla nasibini aldı. Bugün belediyelerin kendi alt şirketlerine veya taşeron şirketlere yaptırdığı işlerin büyük bir kısmını kadrolu işçiler yapıyordu. Şimdi kadrolu işçiler parmakla sayılacak kadar azaltıldı. 2001-2018 tarihleri arası başta kamu kuruluşları olmak üzere bütün iş kollarında taşeron çalışma yaygınlaştırıldı.
Bir taraftan işçiler kuralsız, güvencesiz ve taşeron çalışmaya karşı eylemler örgütlerken diğer taraftan açılan muvazaa davalarının tamamına yakınını işçilerin kazanması sonucu AKP hükümetinin köşeye sıkışmasına neden olmuştur. Köşeye sıkışan AKP iktidarı bir seçim takvimi döneminde kendi yarattığı mağduriyeti gidermek için kamuda çalışan yaklaşık 1 milyona yakın işçiye kadro sözü verdi.
"İŞÇİLER BELEDİYENİN TAŞERONLARINA MAHKUM EDİLDİ"
24 Aralık 2017 tarihinde AKP ve yandaşları tarafından “Taşeronu bitiriyoruz herkese kadro geliyor” denilerek yayınlanan 696 sayılı KHK işçilere kadro getirmediği gibi yeni hak mahrumiyetleri de doğurdu. Belediye çalışanları, belediyenin kendi taşeronu olan şirketlere mahkum edilirken yine binlerce işçi bu haktan yararlanmak için daha önce açtıkları muvazaa ve kadro davalarından vazgeçmek zorunda kaldı.
‘MÜCADELEYİ ŞİMDİDEN ÖRGÜTLEMEZSEK YARIN GEÇ OLACAK’
Ne yazık ki birçok sendika bu durumu olumlu karşılamıştır. AKP iktidarı, bir kadro vermedi; yeni bir mağduriyet yarattı. Bugün belediye şirket işçilerinin iş güvencesi pamuk ipliğine bağlı ve belediye başkanlarının iki dudağı arasındadır. Sözde değil özde kadro, güvenceli iş ve insanca yaşanabilecek bir ücret talebi elzem bir durum oluşturmuştur. Mücadeleyi şimdiden örgütlemezsek yarın çok geç olacak!
"EŞİTSİZLİKLERE KARŞI KALICI ADIMLAR ATILMALI"
Genel-İş İzmir 2 No’lu Şube İdari İşler Baştemsilcisi Dilek Tekin Kandemir
İzmir
1990’lı yılların başından itibaren kamu kurumlarının temizlik, güvenlik gibi alanlarında ihtiyaç duyduğu destek hizmetleri ‘Hizmet satın alma’ yani taşere edilme yoluyla karşılanıyordu.
Bu uygulama neticesinde kamu kurumlarında alt işverene bağlı olarak çalışan taşeron işçi sayısı oldukça artmıştı. Zamanla bu sistemden kaynaklanan sorunlar tartışılmaya başlanmış ve neticesinde 2017 yılında 696 sayılı KHK ile alt işverene bağlı çalışan işçiler, çalıştığı kurumun sürekli kamu personeli işçisi haline getirildi. Ancak tamamlanan sürecin sonrasında ortaya kimi olumsuzluklar çıktı. Kamu kurumunun alt işverenlerine bağlı çalışan işçilerin statü ve maaş farklılıkları dengelenmediğinden aynı işi yapmakta olan kamu işçileriyle arasında ücret farklılıkları oluştu. Alt işverenle sendikalar arasında belirli periyotlarda tazelenmekte olan TİS süreçlerinde şartlar yapılan iş bağlamında değerlendirilmediğinden aradaki farklılıklar yalnızca ücret değil tanınan sosyal haklarda da kendini gösterdi.
Alt işveren şirketlerin iş tanımları, personel sayıları, yapılan işin niteliği, kuruma sağladığı gelir seviyesi hizmet veren işçilerin istek ve beklentilerinin şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır. İşe alım süreçlerinde karar verici makamın değerlendirmeleri sonucu oryantasyon sağlanmaksızın direkt yerleştirme yapılmakta, dolayısıyla işçinin alt işveren seçme şansı bulunmamaktadır. Karma olarak yerleşimi yapılan aynı iş tanımına sahip personelin ayrıştırılması ve farklı ücretler ile çalıştırılması başka bir sorun yaratmaktadır. Bulunulan sürecin geniş kapsamlı ele alınarak görev tanımlarının belirlenmesi, personel istihdamında liyakate önem verilmesi açısından ‘uçurum’ niteliğinde değerlendirilebilecek ücret farklılıklarının ortadan kaldırılması ve eşit sosyal hakların tanınmasına yönelik bir an önce kalıcı adımlar atılması gerekmektedir.
GÜVENLİK GÖREVLİLERİ MUĞLAK YASALARLA MÜCADELE EDİYOR
İZSU Güvenlik İş Yeri Temsilcisi Bülent Kılıç
İzmir
Türkiye’de 2004 yılında çıkarılan 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasası ve bu yasanın içindeki boşluklar nedeniyle güvenlik işçilerinin sorunları her geçen gün katbekat büyüyerek devam ediyor.
5188 sayılı Yasa ilk çıktığında binlerce güvenlik işçisi taşeronda, güvencesiz, kuralsız, esnek çalıştırılarak düşük ücrete mahkum edilmiş, birçok hak kaybına maruz kalmıştı. Yapılan bir araştırmaya göre güvenlik kartı olan kişi sayısı 824 bin 743. Buna karşın istihdam edilen kişi sayısıysa 365 bin 33. Kamuda aktif çalışan güvenlik görevlisi sayısı ise 184 binin üzerinde. Kamuda çalışan güvenlik görevlilerinin tamamına yakını AKP iktidarının sözde kadro olarak müjdelediği içi boş olan 696 sayılı KHK ile belediye iştiraki şirketlere geçirildi.
696 sayılı KHK hiçbir sorunu çözmediği gibi yeni sorunları da beraberinde getirmiştir. Güvenlik görevlilerinin yasadaki görev tanımı; çalıştığı yerin güvenliğini sağlamak, olumsuz gelişmelere karşı yetkileri dahilinde müdahale etmektir. Yasa’ya göre yardımcı kolluk kuvvetisin ama sıradan bir yurttaş kadar yetkin var. Görev tanımın ile yaptığın görevler arasında o kadar çok çelişki var ki burada saymakla bitmez.
Bir güvenlik görevlisi hangi görevleri yapıyor diye düşündüğümüz zaman bazen danışman, bazen vale, bazen temizlik görevlisi, bazen çaycı, kantar görevlisi, ambar görevlisi oluyoruz. Yasalar önünde kamu görevlisi olup; uygulamada vatandaşın haklarına sahip olmak, işte tam da araf denen şeydir. Çalıştığın kamu kurumunda zurnanın son deliği olarak görülen ve dışlanan fakat zora düşüldüğünde ise acil servis gibi çağrılan kişisindir.
“Görevinin dışında bir iş yapma” diyen özel güvenlik şube denetimcilerinin; görevinin dışında iş yaptığından söz ettiğinde de “Ne yapacaksın kardeşim ekmek kavgası idare et” denen kişisin. Yazılı emirlerinden daha çok sözlü emirler ile yürütülen çok müstesna bir işimiz var. Sözlü talimata uydun diye sen işinden olurken; bu talimatı veren kişi “Ben böyle bir talimat vermedim” deyince en fazla ihtar aldığı bir işte çalışıyoruz. Yüzde 40’ımızdan fazlası üniversite mezunu, boş dolaşmaktansa bir iş sahibi olayım diyerek okumuş sözde kamu görevlisi olan işçileriz. Hak etmiş olduğun bir güvenlik görevlisi vasfını 5 yılda bir rant kapısı haline getiren özel güvenlik şirketlerinde gidip alacağın eğitimle yenileme şartı olan işçileriz.
Bir bekçiye karşı yapılan bir olumsuzluk ile bir gecede yapılan yasayla bekçilerin yasal güvenceleri İçişleri Bakanlığı tarafından sağlanmışken; güvenlik camiası, 2004’ten bu yana yaşamış olduğu sayısız ölümlü, yaralamalı ve şiddet dolu birçok olumsuzluğa rağmen içi tam anlamıyla doldurulamamış, yoruma açık 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasası’yla çalıştırılıyor.
-BİTTİ-