Suudi Arabistan: Kadınların özgürlüğüne krallığın bekası şartı
Suudi Arabistan’da görünürde kimi “özgürlükler” tanınsa da kadınların, rejimin bekasına bağlanmış, sıkışmış yaşam biçimi devam ediyor.
Arşiv | Fotoğraf. Elif Görgü/Evrensel
Ela AVA
Suudi Arabistan’ın fiili yöneticisi, Veliaht Prens Muhammed bin Selman, son birkaç yıldır kadınlara tanıdığı “özgürlükler” ile gündemimize geliyor. Özellikle geçtiğimiz haftalarda kadınlara giyinme özgürlüğü “bahşeden” Selman bu ara çok konuşuluyor.
Bu meseleye gelmeden önce Arabistan’da kadınların yaşamına dair hatırlatmalar yapalım.
ARABİSTAN’DA ŞERİ YASALARLA KADINLAR
Suudi Arabistan’da kadınların çalışması yasak olmasa da çok uzun yıllardır birçok şart ve kısıtlama mevcut. Hâlâ kadınların çalışmaya başlamadan önce Arabistan İslam İşleri Bakanlığından izin alması gerekiyor. Bu kuruluş, kadınların istihdamına yönelik birçok kısıtlayıcı kural belirlemiştir. Örneğin kadınların çalışmasının amacı, yaşam için gerekli geliri elde etmek olmalıdır. Çalışmak için başvuran kadının, çalışmazsa hayatını idame edemeyeceği ispatlanmazsa İslam İşleri Bakanlığının kadının çalışmasını yasaklama veya talebini dikkate almama hakkı bulunuyor.
Bir diğer şarta göre, kadınlar, sadece kadınların bulunduğu ortamda çalışabilir ve erkeklerin, kadınların çalışma ortamına girmesi yasaktır. O yüzden genelde kadınların, kız çocuklarına özel okullarda, tekstil atölyelerinde, kadın hastanelerinde hemşirelik ve benzeri işlerde çalışabilme olanağı var.
Ayrıca kadınların çalışması ancak “velisinin” resmi izni ile mümkün. Evli olmayan kadınlarda bu izin babadan, evli kadınlarda ise bu izin kocadan alınır. Kadının işi, onun ev işlerini ihmal etmesine neden oluyorsa kocası yasal olarak onun çalışmaya devam etmesini yasaklayabilir. Sonuç olarak bu istihdamın devamlılığı sadece kadının velisine bağlı.
Öte yandan kadınların birçok yönetici pozisyonda, bakanlıklarda ve yargıda çalıştırılması yasak; Suudi Arabistan’da kadınların hakim olarak seçilemiyor. Bu yüzden kadınların iş gücüne katılım oranı uzun yıllardır yüzde 10’larda seyrediyor.
Bu uçsuz bucaksız kurallar ve niceleri, yıllardır Arabistan’da kadınların yaşadığı tablonun özü.
İKTİSADİ ‘YENİLENME’ VE İSLAMİ HUKUKTA REFORM
Kadınların durumunu incelerken Arabistan’ın kimi iktisadi yönlerini de hatırlamakta yarar var. Suudi Arabistan yaklaşık 40 milyon nüfusu bulunan ve 10 milyon göçmen işçinin yaşadığı bir ülke. Petrol üretimine dayalı ülkenin özel sektör faaliyetinin oranı ise yüzde 35’lerde. Petrol gelirleri sayesinde pek çok silah ithal edebilen, dünyanın en büyük silah ithalatçısı ve Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna sahip olan Suudi Arabistan, gücünü OPEC içindeki rekabeti ortadan kaldırmak için kullanıyor ve böylece petrol fiyatlarını kontrol etmeyi başarıyor. Öte yandan özellikle Hindistan, Bangladeş, Pakistan gibi ülkelerden gelen işçilerin emeğine dayanan bir üretim ve ağır sömürü sürecini gözlemleyebiliriz.
Arabistan’da “İslami Hukuk”a dayalı iktisadi ve medeni değişiklikler son dönemde Suud ailesi ve ilişkilendiği emperyalist ülkelere bağlı olarak gündeme geldi. Örneğin; “klasik İslam iktisadı”nda “esir ticareti” önemli bir yerde durur. İslam iktisatçıları günümüzde köleci düzenin kalkmasıyla birlikte esir veya köle ticaretinin ötesinde yine klasik İslam iktisadına dayalı olan göçmenlerden veya Gayrimüslimlerden alınan haraç ve fey vergileri ile önümüze çıkıyor. Ülkede yaşayan göçmenlere bir kişinin kefil olması ise uzun yıllar İslam Hukuku gereği olarak dayatılmıştı. Ancak günden güne Arabistan’da göçmen işçi emeğine duyulan ihtiyaç ve iktisadi dönüşümler, 2021 yılında bu kanunun kaldırılmasına yol açtı. Artık göçmenler kefilleri olmadan Arabistan’da ödedikleri yüksek vergi miktarıyla çalışmaya devam edebiliyorlar. Bu ve benzeri reformlar bir yana, petrol kaynaklarının sınırlı olmasını gözeten Suud ailesi gelecek için özellikle ABD ile çeşitli mali protokoller imzaladı, pazarlık masasına oturdu.
ABD İLİŞKİLERİN SÜRECE ETKİSİ
Riyad ile Washington arasındaki stratejik ittifak, zorluklara ve dalgalanmalara rağmen devam ediyor. Obama’nın başkanlığının ikinci döneminde Doğu politikası ve Amerika’nın Batı Asya bölgesine müdahalesinin azaltılması gibi faktörlerin etkisiyle sarsılan Arabistan ve ABD ittifakı, Trump’ın başkanlık döneminde yeniden güçlendi. Ancak bir süre sonra petrol üretim miktarı konusunda anlaşmazlıkların artması yine ikili arasında gerginliklere neden olmuştu.
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Washington ve Riyad arasındaki görüş ayrılıklarının artması ve 80 yıllık ittifakın bozulması, Suudilerin Çin-Rusya bloku ile ilişkileri geliştirmesine neden oldu. Çin’in Suudi Arabistan’la ekonomik anlaşmalar imzalaması ve güvenlik iş birliğinin gelişmesi ABD’yi Ortadoğu’daki kadim müttefikini koruması gerektiği sonucuna götürdü. Bu nedenle Biden Hükümeti geçtiğimiz yıl Riyad ile ilişkilerde oluşan boşluğu doldurmaya ve Basra Körfezi bölgesinde hâlâ güce sahip olduğunu göstermeye çalıştı.
ABD, Suudi Arabistan ile müzakerelere devam ediyor, hâlâ petrolün dolar kurunda satışa çıkması ise ABD için çok kilit bir noktada duruyor. Washington, Riyad’ın diğer para birimleriyle, özellikle Çin’in para birimiyle petrol fiyatlandıracağından endişe ediyor. Suudi Arabistan, dünyanın en büyük 3 petrol üreticisinden biri. 1970’lerden bu yana ülke ham petrolünü dolar olarak satmayı kabul ederek ABD dolarının hegemonik pozisyonunu küresel rezerv para birimi olarak korumaya yardımcı oldu.
Son dönemde ABD’nin, Suudi Arabistan’ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeyi kabul ettiği diplomatik bir anlaşma üzerinde çalıştığı biliniyor. Anlaşmaya göre ABD karşılığında Arabistan’ın her zaman korumayı ve aynı zamanda ülkenin nükleer programının geliştirilmesine yardım edeceğini taahhüt ediyor. Filistin direnişinin 7 Ekim saldırısı ABD’nin bu planını bozmuştu, şimdi bu plan yeniden rayına oturtulmaya çalışılıyor.
Bu arada yoğun insan hakları ihlalleriyle Batı kamuoyunun şüpheyle yaklaştığı Suudi Arabistan gibi bir ülkenin kadınlara verilecek kimi “özgürlükleri” görünür kılması bu sürecin bir kolaylaştırıcısı olarak işlev görüyor. Özellikle ABD’nin 20 yıl işgal ettiği Afganistan’ı ve kadınları yeniden Taliban’a teslim etmesi kamuoyunun büyük tepkisini çekmişken…
SERMAYE İÇİN ‘ÖZGÜRLÜKÇÜ’ MASKESİ
Prens Selman geçtiğimiz günlerde yaptığı bir röportajda, “Kadınların ve gençlerin güçlendirilmesi iki önemli konu olmaya devam ediyor. Ve bu mesele sürdürülebilir büyümeye ulaşmanın temel direkleri” demişti.
Kadınlara araç kullanma hakkı, özgürce giyinme hakkı, “Mahremleri olmadan” dışarı çıkabilme hakkı, kafelerde, restoranlarda oturma hakkı tanınması ve benzeri reformlar sürecinde ise bahsi geçen haklar için mücadele eden kadınlar hâlâ hapisteydi. Örneğin Suudi Arabistan’da yazar ve insan hakları savunucusu olan 29 yaşındaki Manahel Al-Otaibi’den kasım 2023’ten bu yana haber alınamıyor. 18 aydır cezaevinde olan fitness eğitmeni genç kadın, “dini ilkeleri ve toplumsal değerleri zayıflatmak, kamu düzenini bozmak ve toplum güvenliğini tehdit etmek” gibi suçlamalarla karşı karşıya bulunuyor. Manahel’in davasının özel olarak terörle ilgili davalara bakmak üzere 2008 yılında kurulmuş bir mahkemeye gönderildiği biliniyor. Bu mahkeme, siyasilere yönelik idam cezası da dahil olmak üzere ağır cezalar uyguluyor.
Bu arada Arabistan’da nüfusun yüzde 40’ından fazlasının 24 yaşın altında olduğu, aynı zamanda 15-24 yaş arası kadınlarda işsizlik oranının yüzde 50’nin üzerinde olduğu gerçeği önümüzdeki süreçte Selman’ın dediği gibi “sürdürülebilir ekonomi” için kadın iş gücünü göz ardı ederek gerçekleştirmesinin mümkün olmadığını da gösteriyor.
Dolayısıyla Suudi Arabistan’da görünürde kadınlar için kimi “özgürlükler” tanınsa da kadınların, Suudi Arabistan yönetiminin bekasına bağlanmış, sıkışmış yaşam biçimi devam ediyor.