Burjuva partilerinin karşısında seçenek Emek Partisi
Rantçı belediyeciliğin karşısında demokratik halkçı bir belediyecilik talebini büyütmenin, bu talebi en geniş halk kesimlerinin ortak talebi haline getirmenin yollarını arıyoruz.
Fotoğraf: Evrensel
Çağlar KAZAK
Emek Partisi Eskişehir İl Yöneticisi
31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken Eskişehir’de de seçim hazırlıkları siyasi partiler için son sürat devam ediyor. Siyasi partilerin hızına emekçilerin ulaştığından söz etmek pek mümkün değilse de şehirde bir seçim telaşının varlığından söz edebiliriz.
Eskişehir’in yerel seçimlere dair çizdiği tabloyu incelemeye belki de adaylıkların belirlenmesi sürecinden başlamak daha iyi olur. Genel seçimlerde İYİ Parti’den milletvekili seçilip çok kısa bir süre içerisinde de istifa edip AKP’ye geçen Nebi Hatipoğlu, kendisi bir süre çelişkili ifadeler verse de Eskişehirliler için Belediye Başkanlığı adaylığı belli olan ilk isim oldu. Ve belki de en çok tartışılan isim. Eskişehir’de tanınan bir patron olan Hatipoğlu’nun Organize Sanayi Bölgesindeki fabrikasındaki kötü çalışma koşulları Eskişehir işçi sınıfının çok iyi bildiği bir durumdu. Dolayısıyla zaten parti değiştirmesiyle başta kendisini destekleyenler olmak üzere geniş bir çevrenin tepkisini çeken ve güvenilmez ilan edilen Nebi Hatipoğlu işçiler için de güçlü bir aday olamadı.
Burjuva partilerinin en güçlülerinden birinde durum buyken diğer güçlü bir klik CHP için ise mevcut başkan Yılmaz Büyükerşen’in ilerlemiş yaşına rağmen hâlâ göreve talip olduğunun konuşulmaya başlaması ciddi tartışmalar yarattı. Belki de tartışmaların sertliğinden olsa gerek Büyükerşen, kırgınlıklarını saklama gereği de duymadan, görevi uzun yıllar birlikte çalıştığı, çok güvendiği Ayşe Ünlüce’ye bıraktı. Ayşe Hanım’ın adaylığı bir nebze olsun tartışmaları bastırmışsa da ciddi bir kesim için aynı yönetsel anlayışın devamı niteliğinde olan adaylığı heyecan yaratmadı.
Burjuva klikler içerisinde bunlar yaşanırken sol, sosyalist kesimlerin suskunluğu da epey sürdü. Özellikle Emek Partisi olarak ülkenin her yerinde olduğu gibi Eskişehir’de de en geniş halk kesimlerinin mücadele ittifakını oluşturmak, işçi ve emekçileri iki burjuva kliğe mecbur bırakmamak adına yürüttüğümüz ittifak tartışmaları ne yazık ki olumlu sonuçlanmadı. TİP, SOL Parti gibi örgütler aday çıkarmayarak neredeyse açıktan diyebileceğimiz bir şekilde CHP’yi desteklerken, DEM Parti ve TKP kendi adaylarıyla seçime girmeyi tercih etti. Emek Partisi olarak da Büyükşehir Belediye ve Tepebaşı Belediye Başkanlıkları başta olmak üzere birçok ilçede de Belediye Meclis Üyeliklerine işçilerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların temsiliyetini gözeterek adaylıklarımızı açıkladık.
HALKIN “SEÇİM” DERDİ YOK, “GEÇİM” DERDİ VAR
Adaylıkların netleşmesinin ardından saha çalışmaları başladı tüm adaylar için. Elbette temsil ettikleri sınıfın siyasetine uygun oluyor çalışmalar. Düzen partileri için vaatlerin bini bir parayken bu vaatlerin halkta bir heyecan yarattığından bahsetmek söz konusu değil. Ne yapılacağı iddia edilen katlı kavşaklar, su ve ulaşım indirimleri ne de kangrenleşmiş şehir merkezindeki trafik sorunun çözüleceği vaadi inandırıcı gelmiyor kimseye. Deyim yerindeyse halkın “seçim” derdi yok, “geçim” derdi var. Yoksullaşmanın hızlandığı, ay sonunun gelmediği koşullarda daha birkaç ay önce yapılan genel seçimlerdeki kadar bile heyecan olmamasının çeşitli nedenleri var kuşkusuz. Muhalefetin iktidardan daha çok desteklendiği Eskişehir’de yaşanan seçim yenilgisinin heyecanı kıran bir etmen olduğundan bahsedebiliriz.
Ama burjuva siyasetinin halka vadedeceği hiçbir şeyinin kalmamış olması daha büyük bir etmen gibi görünüyor. Saha gözlemlerimiz özellikle AKP’yi yani Nebi Hatipoğlu’nu destekleyecek seçmen için yerel yönetim ile merkezi hükümetin uyum içinde olması halinde ancak şehre yatırım yapılacağı fikrinin karşılık bulduğunu gösteriyor. Özellikle Yılmaz Büyükerşen’in Eskişehir için önemli işler yaptığı dönemin DSP’den seçildiği ve o dönemin DSP’nin de iktidar ortağı olduğu dönem olması seçmen için bu fikrin kanıtı niteliğinde oluyor. Bir de tabii özellikle sosyoekonomik olarak dezavantajlı olan mahallelerde tarikatların ve cemaatlerin etkisiyle kim işaret ediliyorsa ona oy verme mecburiyeti seçmenin oyunu belirliyor. Diğer yandan CHP ve Ayşe Ünlüce seçmeni için ise başta gençler ve kadınlar olmak üzere solcu, Alevi mahallelerde yerel yönetimi AKP’ye kaptırmanın hayat tarzına müdahaleyi hızlandıracağı endişesi yaygın. Bir de özellikle belediyelerdeki işe alımlar ve rantın paylaşımı üzerinden kurulan düzenin bekası oyun rengini belirliyor.
Bu tablo karşısında Emek Partisi olarak seçim çalışması hedefimizi “daha çok işçi ve emekçiye ulaşmak, daha çok işçi ve emekçiyi düzen siyasetinin etkisinden çıkarmak, işçilerin ve emekçilerin örgütlü gücünün dönüştürücü etkisini anlatmak” olarak ortaya koymamız önemli bir fark yaratıyor. İşçi duraklarından semt pazarlarına, şehir merkezine, ilçelerde, köylerde, işçi evlerindeki buluşmalara, demokratik kitle örgütlerinden meslek odalarına ulaşabildiğimiz her yerde adaylarımızla emekten yana bir belediyeciliğin hep birlikte nasıl örüleceğini tartışıyoruz. Rantçı belediyeciliğin karşısında demokratik halkçı bir belediyecilik talebini büyütmenin, bu talebi en geniş halk kesimlerinin ortak talebi haline getirmenin yollarını arıyoruz.
İŞÇİ, EMEKÇİ, GENÇLER ARASINDAN ADAYLAR
Çalışmalarımızın emekçilerden önemli bir karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. İki burjuva parti karşısında Eskişehirlileri seçeneksiz bırakmamış olmamız bir kesim tarafından takdir edilirken “oyları bölüyorsunuz” tepkileri de yok değil. Daha çok CHP seçmeninin yoğunlukta olduğu mahallelerde yaşanan tartışmalar Emek Partisi’nin düzen dışı siyasetini anlattığımızda genel olarak karşılık buluyor. AKP seçmeninin daha yoğun yaşadığı mahallelerde ise merakın daha ağır bastığını söyleyebiliriz. Adaylarımızın sahada çalışmanın bizzat içinde olması, elinde tuttuğu bildirideki resimde tanıtımı yapılan adayın bizzat kendisine bildiriyi uzatan kişi olduğunun fark edilmesi şaşkınlık yaratıyor. Halkımızın bu kadar ulaşılabilir adaylara alışık olmadığını eğlenceli anılarla fark ediyoruz.
Özellikle genç, kadın, işçi adaylar ilgi topluyor. Örneğin Odunpazarı Belediye Meclis Üyesi adayımız Battal Çetinbaş bir işçi. Gıda-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan işçilerden ve fabrika önünde 36 gün süren direnişin önderlerinden. Şimdi de petrokimya sektöründe üretim yapan bir fabrikada işçilik hayatına devam ediyor. İşçi duraklarında en çok ilgi çeken ve beğeni toplayan dağıtımlar Battal Çetinbaş’ın bildirileri oluyor dersek yeridir. İşçilerin kendilerinden bir adayı karşılarında görmeleri, işçiler için siyaset yapması, işçilerin taleplerinin, özlemlerinin anlatılması partimize dair sempatinin artmasına yol açtı.
Benzer bir şeyi Tepebaşı Belediye Başkan adayımız Berivan Özkara için de söyleyebiliriz. Üniversite öğrencisi olan adayımız özellikle genç kadınların desteğini kazandı. Genç ve kadın bir adayın gençliğin ve özellikle genç kadınların en yakıcı sorunlarını bizzat kendi tecrübelerinden yola çıkarak dile getirmesi aynı sorunları yaşayanlar tarafından samimiyetle karşılanıyor. Yağmur, çamur, sıcak, soğuk, gece, gündüz demeden çalışma yürüten partililerimiz de hem sempatiyle karşılanıyor hem takdir ediliyor. Sabah vardiyasına giden işçilere sabah ayazında bildiri dağıtırken “size helal olsun oyum size” diyerek, çay ısmarlayan cam işçisi hepimizin içini ısıtıyor örneğin.
Tüm bunlarla beraber elbette bugünden yarına birkaç aya sıkıştırılmış bir çalışmanın ve kurallarını burjuvazinin belirlediği bir platformda gerçekleşen seçimlerin halkın örgütlenip kitlesel bir mücadeleye girişmediği, siyaseti sadece oy vermenin ötesine taşımadığı koşullarda sonuçları itibariyle çok büyük bir oranda işçi sınıfı ve emekçilerin yararına olmayacağını biliyoruz. Ancak bizim attığımız her adımdan beklentimiz, düne oranla mücadeleyi bir nebze daha büyütmek, sömürücülerin, asalakların siyasetini daha çok işçi ve emekçi için görünür kılmak ve daha çok kişiyi kendisi için mücadele edecek bir bilince taşımaktır. Daha şimdiden hedeflerimiz doğrultusunda küçümsenmeyecek bir ilerlemenin içinde olduğumuzu görmekle beraber daha yapılacak çok işimiz olduğunun da farkındayız.