Yeniden Refah neyi ters yüz ediyor?
Ucuz emek sömürüsüne dayalı kapitalist düzenin “şeytani bir gölge” olarak muğlaklaştırılması, sınıfsal temelli sıkıntılarla kopan yığınların öfkesini komplocu, ne idüğü belirsiz bir düzleme sokuyor.
Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
Ekinsu Devrim DANIŞ
İstanbul
Yeniden Refah Partisi’nin, İstanbul mitingindeyiz. Az sayıda bir kalabalığın içerisinde iyi giyimli, düzgün kesilmiş saç sakalları ve gösterişli ceketleri ile oradan oraya koşturan erkekler göze çarpıyor. Mitingin başlamasına 10 dakika kala kalabalık artıyor. Kürsüden yapılan anons ile “hanımefendi”lerin sol tarafa geçmesi isteniyor. Kadınlara ayrılan bölmedeyiz. Esenler, Arnavutköy ve Zeytinburnu ilçelerinden gelen kadınların ağırlıkta olduğu grup içerisinde boyunlarında “görevli” kartı asılı olanlar şık kıyafetleri, Armine marka başörtüleri ve çantalarıyla diğerlerinden ayrışıyor. Kürsüden Fatih Erbakan’ın miting alanına ulaşmak üzere olduğu anons edilirken arada çalan seçim müziklerine neredeyse bütün kadınların ezbere eşlik ettiğini görüyoruz. Az sayıda bu kalabalığın ilçe yöneticileri ve kadın kollarında görevli imtiyazlı kadrolardan oluştuğu hemen anlaşılıyor. O sırada Erbakan Vakfı imzalı bir pankart açılıyor: “Ey işbirlikçiler, İsrail ile ticaretten vazgeçin!” Dikkatler oraya yöneliyor. Kadınlar şöyle bir bakıyor pankarta. Sonra kendi aralarında sohbet etmeye devam ediyor. Kalabalık içerisinde erkeklerin olduğu taraftan “Mücahit Erbakan, Kahrolsun İsrail!” sloganları atılıyor. Cılız bir şekilde slogana eşlik ediliyor. Aynı saatlerde gerçekleşen AKP mitinginde Erdoğan, Yeniden Refah'tan istifa eden İstanbul Milletvekili Suat Pamukçu’ya rozet takıyor. Kürsüden bir açıklama yapılıyor: “Şimdi bir görüntü geldi elimize. Bunlar nikahı önceden kıymış, projeydi. Sizin küçücük beyniniz alt etmeye yetmez Erbakan’ı”. Yanımızdaki kadınlara ne olduğunu, neden öyle bir açıklama yapıldığını soruyoruz. “Nikah kıyılmış galiba, biz de anlamadık tam” diyorlar. Nihayet Erbakan protokolde yerini alıyor. İstanbul Belediye Başkan Adayı Mehmet Altınöz başlıyor konuşmasına. Erdoğan’ın emeklilere seyyanen zam müjdesi vermesi beklenen saatlerde Altınöz, 70 yaş üstü emeklilerin ayakkabı boyacılığı yaparak, pazarda kazak satarak geçimlerini sürdürmek zorunda kaldığından bahsediyor. “Onların çalışma mecburiyetlerini ortadan kaldırmak için çalışıyoruz” diyor. “Mücahit Erbakan” sloganları ile Fatih Erbakan çıkıyor kürsüye. Erbakan’ın konuşması; borç ve faizle belediyeleri batıran, rüşvetçi, adam kayıran, torpilci belediyecilik anlayışının, dünyanın en yüksek faiziyle dolar borçlanan kurumu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, milyonlarca asgari ücretli ve emeklinin açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edildiği koşulların ve İsrail ile sürdürülen ticari anlaşmaların eleştirisini merkez alıyor. Kalabalığın çok da heyecanlanmadığı bu konuşma içerisinde en dikkat çeken ise Erbakan’ın “500 bin üye hedefini aşmış bulunuyoruz. 260 binden 500 bine ulaşmak yüzde 100'e yakın artış demektir. Kısa sürede bu hızla büyüyen başka bir siyasi parti yoktur” ifadeleri oluyor. Konuşmasının devamında bu hızlı üye artışını şöyle temellendiriyor: “Bu millet yıllardan beri uygulanan rantçı belediyecilikten bıktı. Denenmiş olan yeniden denenmez.” İkindi namazının okunması ile beraber Erbakan sözlerini noktalıyor. Kadınlar da iftar hazırlığı için miting alanını terk ederek evlerine gitmek üzere ilçe teşkilatlarının tuttuğu araçlara yürüyor.
* * *
YENİDEN REFAH’IN YARATTIĞI BEKLENTİ
YRP, 2023 genel seçimleri öncesinde aşı karşıtlığı, LGBTİ karşıtlığı ve iktidarın ekonomi politikalarına çekimser muhalefeti ile AKP’den kopan muhafazakâr kesimlerin bir seçeneği haline geldi. Özellikle; Konya, Karabük, İstanbul, Kocaeli gibi emekçilerin yaşadığı şehirlerde yüksek bir oy oranı ile seçimlerden çıkan YRP, %2,9 oy oranına ulaşarak beş milletvekili çıkardı. Önümüzdeki yerel seçimlerde de başta Urfa olmak üzere İstanbul, Kocaeli ve Malatya gibi illerde seçimin kaderini belirleyici parti olacağı sıkça konuşuluyor. Peki, zayıf geçen ve bileşenleri büyük oranda imtiyazlı “kadro”lardan oluşan İstanbul mitinginin sınırlarını da aşan bir tabana seslenen ve büyük oranda muhafazakâr işçi ve emekçiler için seçenek haline gelen Yeniden Refah’ı neden bugün konuşuyoruz?
"AKP’DE YÜKSELMEK ZOR"
Genel seçimlerde burjuva muhalefetin yaşadığı hezimetin ardından Yeniden Refah Partisi’nin özellikle emekçi kentlerinde, yoksul mahallelerde tabandan bir örgütlenme sürdürdüğü, kadın ve gençlik kollarıyla kapı kapı dolaşıp mevcut ekonomi politikalarından, yüksek enflasyon ve alım gücünün düşmesi ile insanca bir yaşamdan uzaklaşan emekçilerin kaygılarını kucaklayacak bir siyaset sürdürdüğü çokça tartışıldı. O süreçte görüştüğümüz Yeniden Refah Partili işçiler de AKP içinde siyaset sürdürmenin, yükselmenin mümkün olmadığı, teşkilat içerisinde söz sahibi olmanın bile daha elit ve ayrıcalıklı bir kesimin elinde olduğundan yakınıyorlardı. AKP’deyken çeperde bırakılan, dışlanan ve ancak siyasetin gölge aktörleri olarak konumlandırıldıkları durumdan şikâyet edip YRP’deki pozisyonunu şöyle anlatıyordu: “Evlere girip çıkıyoruz, insanları ikna edebiliyoruz, sözümüz önemseniyor”. Yani işçiyi YRP’ye sürükleyen kendi sınıfsal temelli sorunlarından yola çıkarak sürdürebileceği bağımsız bir siyaset değil; aksine yine bireysel olarak sözünün geçerli olabileceği bir alan bulabilmiş olmasıydı. Buradaki eleştirinin temelinde ise AKP’nin ayrıcalıklı, elit ve zenginliği elinde bulunduran bir azınlığın partisi haline gelmiş olmasıydı. Bu gerçekliğin elbette emekçilerin yaşamındaki ekonomik zorluklar ve geçim kaygısı ile çakıştığı noktalar ise YRP’nin izlediği siyasetin özellikle emekçiler nezdinde karşılık bulmasına sebep oluyordu.
* * *
HAYALLER ERDOĞAN SONRASINDA
Kendisine oy vermiş emekçilerin huzursuzluğu ve tepkisini “fedakârlık yapın, sabredin, dişinizi sıkın” diyerek yönetmeye çalışan Erdoğan’ın işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının iyileşmesini sermayenin büyümesi koşuluna bağlayan denklemi şu an bir çöküş içerisinde. Genel seçim sürecinde “yerli ve milli” otomobil, savaş uçakları ve milli savunmanın güçlendirilmesi gibi yatırım projelerinin emekçiler için refah ve huzur getirmeyeceği ayyuka çıkmış durumda. Ne emekliye ne memura ne de işçiye müjde verileceğine dair somut durum işçilerin AKP’den kopuşunu hızlandırıyor. Türkiye’nin dört bir yanında insanca yaşanacak bir ücret ve daha iyi çalışma koşulları, sendikal hak ve özgürlüklerin tanınması için eyleme geçen emekçiler nezdinde mevcut huzursuzluğun askıda bir bekleyişten örgütlü bir tepkiselliğe nasıl evrildiğini ortaya koyuyor. “Gerekirse daha az beslenirim yeter ki memleketin bekasına zeval gelmesin. Bir şekilde katlanırız” diyen işçiler açısından ikinci işler, ek mesailer ve bireysel baş etme yöntemlerinin tükendiği yerde bıçak da kemiğe dayanmış durumda. İşte bu koşullarda Yeniden Refah Partisi “müsbet siyaset” çizgisi ile bir seçenek haline geldi. Cumhur İttifakı içerisinde Erdoğan’a oy veren Yeniden Refah Partisi için “Doğruya doğru, yanlışa yanlış” siyaseti AKP’yi eleştirse de henüz Erdoğan’dan tam olarak kopuş sağlayamamış kesimler için bir sempati yarattı. Milyonlarca işçi ve emekçinin hem maddi gerçekliği hem de duygu durumunu kucaklayacak populist bir çizgide siyaset yapan Erbakan, Erdoğan’ın da gönlünün milli görüşçü çizgide olduğunu ancak bunun gerekliliklerini yerine getiremediğini sıkça vurguluyor. Özellikle ittifak sürecinde AKP’ye sundukları üretim, ihracat ve istihdam temelli maddelerin yerine getirilmemesini hatırlatarak temel ayrışmanın emekçilerin yaşamını ihya edecek bir politika olduğu ifade ediliyor. Bugünkü yerel seçimlerin aslında Erdoğan sonrası dönem için bir rekabet olduğu da düşünüldüğünde, Erbakan’ın sahneye çıkışı “Onlar yapmak istedi ama yapamadı. Biz yapacağız!” gibi önemli bir iddiayı da taşıyor. Mitingde de sıkça atılan “Başkan Erbakan” sloganları ve hızlı oy artışının vurgusu, YRP’nin iddiasız, küçük bir parti değil; kazanabilecek ve işçilerin taleplerini gerçekleştirebilecek iddiada bir parti olduğu duygusunu da yaratıyor. YRP’nin İstanbul adayı Mehmet Altınöz, Duvar Gazetesi’nden Anıl Mert Özsoy’a verdiği röportajda “Seçim çalışması için gittiğimiz yerlerde insanlar bize proje sormuyor. Yerel seçimdeyiz ama insanlar geçim derdi konuşuyor” diyor. Erdoğan’ın mevcut ekonomik gidişattan rahatsız olan tabanına “Çözersem ben çözerim. Bekleyin!” dediği süreçten müjde beklentisi bile yaratamadığı, Bakan Şimşek’in “2024’te çok zorlanacaksınız. Benden bir şey istemeyin” diyerek emekçilerle aradaki köprüyü attığı son süreçte Zafer Partisi’nden Yeniden Refah’a ve burjuva muhalefet içerisinde kümelenmiş Saadet Partisi’ne kadar emek eksenli bir popülist siyaset rağbet kazanmış görünüyor. Bu elverişli zeminde İzmir’deki Lezita grevini ziyaret eden Ümit Özdağ’ın, sözde solcuların değil aslen kendisinin işçilerin temsilcisi olduğuna dair vurguları, sosyalist partilere yönelik hedef gösterici videolarını da aynı politikaların bir uzantısı olarak görmek gerekir.
MİLLİ GÖRÜŞ TABANI HOMOJEN Mİ?
İhracata dayalı büyüme ve rekabet, ucuz işgücü sömürüsü, sendikalaşma önündeki engeller ve toplamda geçim kaygısının işçi ve emekçilerin düşünce dünyasındaki izdüşümü tüm bu maddi gerçekliklerin tersyüz edilmiş haliyle farklı eğilimler olarak yansıyor. Dolayısıyla, teflon tava gibi doğrudan hiçbir politikayı tam üstüne yapıştırmadan ama arayış içinde olan kesimlerin her birinin de kendinden bir şey bulduğu, daha gri, muallak bir alanda politika yapmanın elverişliliğini düzen partileri de tepe tepe kullanıyor. Bu noktada; aile düzeni, maneviyat, ahlak, LGBT karşıtlığı ile emek eksenli siyasetin sosları birbirine karışıyor. Yazıyı bitirmeden önce, Yeniden Refah Partisi’nin “Şeytani bir aklın gölgesinde yaşamak mı? Bizi biz yapan değerleri geri almak mı?” başlığıyla çektiği distopik bir bilim-kurgu filmi unsurlarıyla bezenmiş propaganda videosuna bakalım. Ters yüz edilmiş bir şehir görüntüsü ile açılan video; hepsi birbirinin aynısı devasa binalar, tüketimin esiri olmuş robotlaşmış bireyler, ruhsuz, duygusuz ve insana ait bütün özelliklerini kaybetmiş bir toplumun eleştirisi ile devam ediyor. Tüketmek ve tükenmek üzere inşa edilmiş bu kurgu evreni ise şeytani bir aklın gölgesi olarak sunulmuş. Ucuz emek sömürüsüne dayalı kapitalist düzenin “şeytani bir gölge” olarak muğlaklaştırılması tam da sınıfsal temelli sıkıntılarından doğru kopan yığınların öfkesini komplocu, ne idüğü belirsiz ve kürekle içine ne atılırsa uyumlu görünen bir düzleme sokuyor. Emekçilerin kendi nesnel gerçekliğinin karşılık bulduğu sınıfsal çelişkiler bu torba içerisinde eritilerek düzenin sınıfsal niteliği muğlaklaştırılıyor. Ez cümle, Refah Partisi’nin dönemsel rolünün keskinleşmiş olan sınıfsal çelişkileri yumuşatmaya, sınıf çatışması değil barışını yaratmaya yönelik bir hat izleyeceğini düşünerek yorumlamak gerekiyor. Bir şekilde AKP’den sınıfsal temelli sıkıntılarından doğru kopan yığınların öfkesini soğutacak bir tampon işlevi göreceğini söylemek mümkün. Yeniden Refah Partisi’nin müsbet siyaseti tam da bu düzleme oturuyor.İşçiler gerçekliklerini, sadece kendi bireysel yaşamları ile sınırlı kavramanın ötesine geçip bağımsız bir sınıf siyasetinde ortaya koyabilirse, ehven-i şer sıkışmışlığından çıkabilecek. İşte asıl o zaman YRP’nin propaganda videosundaki tersyüz edilmiş evren, ayakları üzerine oturabilecek.