Tarafsız bir bilim anlayışı mümkün mü?
Kapitalist bilim anlayışına baktığımızda şirketlerin bilimsel bilgiyi tekelleştirmek ve bundan kar etmek eğilimi bulunuyor. Dolayısıyla bu koşullar da tarafsız bir anlayış sunmuyor.

Fotoğraf: Pixabay
Nisan
Ilgın
ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü
Beyin Bilgisayar Arayüzü programını kim geliştirdi? Hangi biyolog/mühendis/bilim insanı bu projede görev aldı? Bu sorunun cevabının Elon Musk olmadığı kesin. Ama beyin bilgisayar ara yüzü deyince aklımıza Musk geliyor. Tabii ki bilimde salt amacımız ismimizin bilinmesi, ünlü olmamız olamaz. Ancak emeği, zamanı yıllarca aylarca projeye ayrılan bilim insanları görmezden gelinirken projeye bütçe veren Musk’ın ismi ağızlardan düşmüyor.
BİLİM EĞİTİMİNE GELİNCE BÜTÇE KAYBOLUYOR
Örneğin bugün ODTÜ’de Biyolojik Bilimler okuyan bizler geleceğin birer bilim insanı olmak için çabalıyoruz. Ancak bilim insanı olmaya çabalamak demek, bütçe yetersizliği sonucu asistan alımının azalması, yapılan deney sayılarının azaltılması, laboratuvarda geçirdiğimiz kısıtlı vakitte ise bozuk ekipmanlar ve kalabalık gruplar olarak çalışmaya mahkûm bırakılmak olarak karşımıza çıkıyor. Bilim insanı olmaya çabaladığımız bu süre ise deney yapamadığımız, yeni fikirler üretemediğimiz için kendimize kızmakla geçiyor. Bilim insanı olmak her gün farklı bir bilimsel gelişmeye değil, farklı bir bilimsel yasağa uyanmak demek oluyor. Evrimin müfredattan kaldırılmasının ardından yaratılışçılığın eklenmesi buna verebileceğimiz en yakın örneklerden.
Bütçe konusunu biraz daha kendi hayatımızdan verilerle, üniversite gençliğinin hayatından inceleyelim. Orta Vadeli Program kapsamında eğitimin Merkezi Yönetim Bütçesi’ndeki payı 2016’da yüzde 19,24 oranında iken 2023’te yüzde 14,53’e geriledi. 2023 yılındaki toplam eğitim bütçesi 649 milyar 800 milyon TL iken bunun yalnızca yüzde 20,72’si YÖK ve üniversitelere ayrıldı *. Bu eğitim bütçesi bile oldukça yetersiz gözükürken, bu miktarın nelere ayrıldığı ise ayrı bir tartışma konusu. ODTÜ’den örnek vermek gerekirse, öğrencilerin bilim araştırmalarına bütçe ayrılmasından ziyade; kariyer fuarları, Teknokent çalışmaları, KAAN gibi iktidar tarafından bir propaganda aracına çevrilen savunma sanayi projeleri bu bütçenin temel olarak kullanıldığı alan olarak karşımıza çıkıyor. Diğer yandan biz yetersiz laboratuvar koşullarında kısıtlı sayıda deney yaparak bozuk olmayan mikroskoplar için sıra bekleyerek eğitim almaya çabalıyoruz. Biyolojik Bilimler’de yer alan hayvan laboratuvarı bütçe yetersizliğiyle kapatılıyor. Yine ODTÜ’nün 2023 bütçesinin yalnızca %0,07’sinin Araştırma, Geliştirme ve Yenilik’e harcanmış olması eğitime ayrılan bütçenin üniversitenin bir bilim merkezi olmaktan çok sermayenin bir aracı olarak kullanıldığının açık bir örneği olarak karşımıza çıkmakta.
Bölümümüzdeki bu yetersiz eğitimi tamamlamayı başardığımızda ise gelecekte ne yapacağımız, nasıl geçineceğimiz gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Akademide devam etmek istediğimizde, bilime ayrılan bütçenin yetersizliği yüzünden, çalıştığımız projeden temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek kadar kazanç elde edip edemeyeceğimiz ise bir soru işareti olarak kalıyor. Bunun karşısında, geleceksizlik ve maddi kaygılarla baş edebilmek için birçok genç kariyerist eğilimlere savruluyor ve şirketlerde çalışmaya yöneliyor. Bu noktada da kendi çalışması bilinmeyen, kendi isteği değil şirketin istekleri doğrultusunda bilim yapan binlerce bilim insanın arasına karışıyoruz. Bir yandan arkadaşlarımız bu umutsuzluk hissiyle yurt dışına kaçmanın yollarını arıyor ve yaşadığı sorunlarla en azından Türkiye’de mücadele etmeyi bırakıyor.
KAPİTALİST DÜNYADA TARAFSIZ BİLİM
Bugün bu koşullarda bilim insanı olmak, özgürce bilim yapmak kolay bir şey değil. Ama bu koşullarda nasıl bir bilim anlayışını savunmalı? Bir kısmımız “Bilim tarafsız olmalı ve politika içermemeli, ben sadece işimi yaparım” diyor. Bir kısmımız “ben bilim insanı olacağım, tarafsız olmalıyım” diyor. Peki bu karşılıklar sorunlarımızı çözebilmek için etkili bir yöntem mi ya da şirketlerin bilim anlayışı bizim istek ve ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek düzeyde mi?
Kapitalist bilim anlayışına baktığımızda şirketlerin bilimsel bilgiyi tekelleştirmek ve bundan kar etmek eğilimi bulunuyor. Oysaki bilim toplumun yararına ve hayat kalitesini art ırmak üzerine olmalı. Günümüzde teknolojik gelişmeler sadece sınırlı bir kesimin ulaşabildiği bir durumda, fakat herkesin ulaşabileceği bir seviyeye yükseltilmeli. Bütün bu tartışmalar düşünüldüğünde kapitalist bir dünyada tarafsız bilim yapmak mümkün mü?
Bugün, İliç’te altın toplamak için en ucuz yöntemlerden siyanür kullanılarak ekolojik katliama ve işçilerin enkaz altında yaşamını yitirmesine sebep olan güvensiz maden sahaları bilimin toplum yararına kullanılması mıdır, kapitalizmin para kazanması için geleceksizleştirilmemiz midir? Pandemiye geri dönelim, dünya çapında ölümler artarken aşı bulan şirketlerin bu bilgiyi patent başlığı altında tekelleştirmesi ancak aşıya ulaşamayan “gelişmemiş” ülkelerde halkın ölüme terkedilmesi kapitalizmin bilimi tekelleştirmesi değil midir? Bunlar düşünüldüğünde hala “Bilim politik değildir, tarafsız olmalıdır” diyebilir miyiz? Bilim tarafsız değildir, toplum tarafında onun yararına olmalıdır, kapitalizmin bilim anlayışıyla aramızdaki ayrım budur. Burada objektif olmakla tarafsızlığın aynı şey olmadığını da vurgulamak gerekiyor. Toplumsal bilim burjuvazinin cebini genişletmeyi değil gençlerin özgürce bilim yapabildiği, para ve insan arasındaki seçimde insanın kazandığı bir anlayış olarak karşımıza çıkıyor.
Evrensel'i Takip Et