26 Mart 2024 12:55

Sahada şiddet orta sahayı geçti

Ülkenin içinde bulunduğu şiddet sarmalı, sermaye ilişkileri ve kamusal alana yapılan müdahaleleri düşününce burjuva siyasetin futbola kayırıcı müdahalesinin taşları yerine oturuyor.

Paylaş

Berkay SERT

İzmir

 

Geçtiğimiz günlerde oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçı, oynandığı sırada ve sonrasında yaşananlarla hâlâ gündemde yerini koruyor. Maçın başından itibaren sahaya atılan yabancı maddeler ve sonrasında bir taraftarın sahaya girmesiyle büyüyen olay neyse ki linç gibi bir duruma dönüşmeden sonlandı. Bu olay Türkiye'deki futbol iklimine, alınmayan önlemlere, bu tarz sorunları kökten çözmek yerine yalnızca bir avuç sermayedarın kârlı çıktığı “çözüm”lere dair bir utanç vesikası olarak karşımızda duruyor.

Öncelikle her zaman bu kadar korkutucu şekilde olmasa da sporda şiddet olaylarını ülkemizde sıkça yaşandığını söyleyebiliriz. 1967'de Kayserispor-Sivasspor maçında* ve 1969'da Kırıkkalespor-Tarsus İdman Yurdu maçlarında** 43'er kişinin hayatını kaybettiği olaylar futbol tarihimizin en ağır sonuçlanmış olaylarıdır. Bu olaylarda dönemin tanıkları olayların yeteri kadar soruşturulmadığı, cezaların yetersiz olduğu gibi demeçler vermişler. Günümüze geldiğimizde de bu kadar büyük çaplı olaylar olmasa da yine de cezaların yetersiz olduğunu veya buraya dair düzenlemelerin de ancak bazı siyasi yapıların işine geldiği ölçüde uygulandığını görüyoruz.

Bugüne kadar ülkemizde bu tarz olaylarla alakalı hiçbir yasal düzenleme yapılmamış da değil. Bunlardan en yakın zamanlı olanı 31 Mart 2011’de kabul edilen Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun ve bu kanun uyarınca geçilen elektronik bilet sistemi Passolig. Bu sistemle stada giren herkesin sistemde belirli olduğu ve bu tarz suçları işleyen insanların hızlıca tespit edilip bireysel olarak cezalandırılacağı söylenmiştir. Ancak geldiğimiz noktada böyle bir uygulama yapılmamakta, sıklıkla blok kapatma cezaları verilmektedir. Bu da stadyumlarda çoğunlukla rastgele koltuklara oturulduğu için işlemediği suçun cezası olarak maçlara gidemeyen yüzlerce taraftar anlamına geliyor.

FUTBOL İKLİMİNDE SAĞANAK KÂR VAR

Kulüp başkanlarının sermayeyle ve hükümetle ilişkisi de buradaki şiddet sarmalının bir türlü çözülememesinin en büyük nedenlerinden biri. Bilindiği üzere birçok kulüp başkanı sermayedar ve hükümetle ilişkisi iyi olan yerel ticaret burjuvazisinin temsilcileri oluyor. Bu suçların cezasızlığının nedenlerinden biri de bu. İçinde yaşadığımız sistemde suçu işleyenin statüsünün “adalet” karşısında nasıl belirleyici olduğu zaten su götürmez.

Bunun en yakın örneği yakın zamanda sahaya girip bir hakeme yumruk atan Ankaragücü Başkanı Faruk Koca. AKP kurucu üyelerinden olan ve iki dönem milletvekilliği yapmış olan Koca, attığı bu yumruk sonrası 5 yıl hak mahrumiyeti cezası almış, sonrasında bu ceza 400 güne indirilmiştir.***

Hükümetin futbola doğrudan müdahale etmesi de taraftarlar arasındaki ateşi körüklüyor. Örneğin seçim sürecinde bazı kulüpler bazı adaylara destek açıklaması yapıyor ve tepki de çekebiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan “kulüplere hibe ettiği stadyumlarla” övünüyor. Taraftarlık kültüründen iyice uzak, haftada bir ya da iki kez maç izlemek dışında ekonomik olarak da “gerçek” anlamda bir taraftarlıktan koparılmış kitlelerse bu tarz durumları kendi takımına faydası olduğu ölçüde olumlu karşılıyor, bir kulüp kültüründen ziyade başarıya endekslenmiş bir değerlendirme yapıyor. Bu da doğal olarak özellikle sermaye ve hükümet desteğine en teşne İstanbul kulüpleri karşısında daha zayıf Anadolu takımları adına bir dengesizlik oluşturuyor ve aslında İstanbul kulüplerinin futbol içi tekelliğini pekiştiriyor.

Futbolda taraftarların en büyük şikâyeti olan adaletsizlik konusunu çözmesi beklenen şey se Video Asistan Hakem (VAR)’dı. Ancak VAR kullanımına başlandıktan sonra bırakın tartışmaları azaltmayı, arttırdı bile diyebiliriz. Nasıl teknoloji elinde olanın lehine kullanılıyorsa, örneğin yıllar önce teknolojinin geliştiği koşullarda işçilerin çalışma saatlerinin düşmesi öngörülürken, bu teknolojilerin bir avuç sermayedarın elinde olduğu ve çalışma saatlerini azaltmak yerine bu olanağı daha çok üretmek için kullanması gibi, burada da benzer durumlarla karşılaşıyoruz. Büyük kulüplerin dezavantajına olacak pozisyonların es geçildiği, asistan hakemlerin bazı pozisyonları -belki de güçlü takımlara karşı kamuoyu yaratma konusunda çekincesinden- tekrar izleme tavsiyesi vermediği, orta hakemlerin de yine aynı sebepten topun sahada uzun kalmasına ve tempolu maçlar oynanmasına izin vermediği gibi şeyler iddia edilebilir. Bu sebepten de hem ekonomik olarak değersiz hem seyir zevki açısından bir sene öncekinden daha keyifsiz ve taraftarın gözünde de adaletsiz müsabakalar ortaya çıkıyor.

GÜNCEL FUTBOLDA TAŞLARI YERİNE OTURTMAK

Bu noktada hem seyir zevki hem ekonomik anlamda en üst düzey lig olan İngiltere Ligi'ni ele alabiliriz. İşçi sınıfına açıktan düşmanlık gösteren Margaret Thatcher, Kasım 1978’de iktidarı ele geçirdiğinde artık futbol taraftarları için de farklı şeyler konuşulur hâle geldi. Thatcher hükümetleri işçileri güvencesizleştirme, sendikasızlaştırma anlamında işçi sınıfına Britanya tarihinin en gaddarca savaşını açarken dönemin gençliği de kendilerine ailelerinden gelen kimliğin paramparça olmasına şahit olmuş ve kendini ifade edeceği alanları bulamadıkça hem ülkedeki hem de futbol özelindeki şiddet sarmalı git gide katlandı.1970'lerde şiddet dalgası artık İngiltere'de futbolun belirleyicisi olacak kadar ileri gitti. ****

Tüm bunların sonunda Heysel'de 39, Hillsborough'day 97 seyircinin izdihamda hayatını kaybettiği iki facia yaşanmıştır. Ülkemizdekilere benzer şekilde buradaki ihmallerin detaylı şekilde incelenmediği belirtilmiş ve bu olaylar Thatcher'ın futbol taraftarlarına açacağı açık savaşın alt yapısını oluşturmuştur. Devam eden süreçte taraftarları holigan ilan eden yasalar çıkmış ve günümüzde AKP hükümetinin alkol ve diğer sosyal alanlarda uyguladığı kısıtlayıcı tedbirlere benzer tedbirleri Thatcher hükümeti de buralara dayandırarak uygulamaya çalışmıştır. Hem ekonomik koşullardan hem de bu sebeplerden stadyuma gidemeyen taraftarlar bir pub kültürü oluşturmuş ve bir şekilde stadyumların dışına itilmiştir. Yani İngiltere de çözümü toplumsal olarak veya kişileri cezalandırarak değil toplumun büyük bir kesimini kriminalize edip stadyumlardan uzaklaştırmakta bulmuştur.

Sonuç olarak tüm ülkelerde şiddet olayları az çok yaşanıyor. Bu olay da ne ilkti ne de son olacaktır. Ancak taraftarların ekonomik zorlukları sebebiyle kendi takımının maçlarını televizyondan dahi izleyemediği ya da kaçak yollarla izlemeye çalıştığı, bunun üstüne yöneticilerin açıklamalarında ve tartışma programlarında sahada oynanan şey dışında her türlü kışkırtıcı şeyin konuşulduğu bir futbol iklimimiz bulunuyor. Zaten bahsettiğimiz şekilde burjuva siyasetin buraya kayırıcı müdahalesi ve bireysel şiddet olaylarına karışanların caydırıcı cezalar alması yerine taraftarların tümünü kısıtlayacak tedbirler alınması da bu ortamın temelini oluşturuyor. Ülkenin içinde bulunduğu şiddet sarmalı, sermaye ilişkileri ve kamusal alana yapılan müdahaleleri düşününce taşlar yerine oturuyor.

 

KAYNAKÇA:

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/1967_Kayseri_stadyum_facias%C4%B1

** https://tr.m.wikipedia.org/wiki/1969_K%C4%B1r%C4%B1kkalespor-Tarsus_%C4%B0dman_Yurdu_ma%C3%A7%C4%B1

***  https://www.ntvspor.net/amp/futbol/faruk-koca-nin-cezasi-onandi-65985aac63b1ce005a0288ee

**** Hükmen Yenik!, Dağhan Irak. Evrensel Basım Yayın

ÖNCEKİ HABER

Okmeydanı'da diş hekimi SES'in 8 Mart bildirisi bahanesiyle pano parçaladı

SONRAKİ HABER

MESEM’de okumak ve yaşamak (!)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa