26 Mart 2024 13:46

Depremi ceza sanan sözde profesörlere karşı afetin bilimi

Deprem hakkındaki düşüncemizin evrimi, insan düşüncesinin nasıl değiştiğini gösterdiği gibi günümüzde de doğal afetlerle baş etme stratejilerimizi etkilemektedir.

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel

Paylaş

Fatma KARABACAK

Yıldız Teknik Üniversitesi

 

Yıldız Evrim Atölyesi olarak geçtiğimiz günlerde bir araya gelerek gerekli önlemler alınmazsa depremlerin nasıl felaketlere dönüştüğü ve depremin din, mitoloji gibi konularla ilişkisi hakkında tartışmalar gerçekleştirdik. Toplumların depremi yorumlama şeklinin eski medeniyetlerden günümüze nasıl değiştiği ve depremin felakete dönüşmesindeki ana etkenin ne olduğu gibi soruları cevaplandırmaya çalıştık.

Bilimsel olarak incelersek standart bir doğa olayının bir felakete dönüşmesine neden olan faktörler çevresel, jeolojik, coğrafi ve beşerî olabilmektedir. Saydığımız bu sebeplerden insanın müdahalesiyle ilgili olan kısımları on binlerce yurttaşımızı kaybetmemizin ana faktörü. Biz bu yazıda alınmayan önlemlerin kaynaklarını değil, bir afet olarak depremin algılanışının tarihin bir döneminde nasıl yorumlandığıyla ilgili bir tartışma yürüteceğiz.

MİTLERDEN BİLİME: DEPREMİN EVRİMİ

Eski medeniyetler, depremi tanrıların birer eylemi olarak görmüş ve mitolojik açıklamalarda bulunmuştur. Mitolojiden bilime geçiş, depremin doğasını anlamaya yönelik önemli bir evrimi işaret eder. Thales, depremi rasyonel bir bakış açısıyla ele alarak mitolojiden ayıran ilk düşünürdür. Thales, depremin doğal nedenlerle açıklanabileceğini ve tanrıların bir cezası olmadığını savunmuştur. Thales gibi Aristoteles ve Anaksimenes de depremi bilimsel bir temele oturtmaya çalışan antik filozoflar arasında yer almaktadır.

Felaketler sonrasında oraya atılan kimi köktendinci görüşler, depremi, bugün bile, insanlığın dini kurallara uymamasının cezası olarak görmektedir. Ülkemizde yaşanan felaketlerde de bazı kesimlerden insanlar ve din adamları, felaketlerin nedenini zina, alkol tüketimi veya açık giyinmek olarak yorumlamışlardır. Hatta kimi zaman sözde bilim insanları üniversitelerde ve televizyon programlarında afetleri tanrının bir “cezası/uyarısı” olarak tarif etmeye devam etmektedirler. YTÜ’de de 2020’de Elazığ’da gerçekleşen depremi bu şekilde ele alan Prof. Dr. Bedri Gencer büyük tepki toplamış, 1000’e yakın öğrencinin imzasıyla akademiden uzaklaştırılmıştı.

Günümüzde bilim, depremin yer kabuğundaki tektonik hareketlerin bir sonucu olduğunu açıklamaktadır. Fay hatları ve levhalar arasındaki gerilimler, depremin temel nedenidir. Mitolojik geçmişten modern bilime geçiş, insanlığın doğayı anlamadaki evrimini simgeler. Deprem hakkındaki düşüncelerin evrimi, insan düşüncesinin nasıl değiştiğini ve bilimin nasıl açıklama getirdiğini göstermektedir. Bu evrim, günümüzde de doğal afetlerle baş etme stratejilerimizi etkilemektedir.

Tektonik plakaların hareketleri, fay hatlarının varlığı ve yer altı yapılarının karmaşıklığı deprem riskini artırabilir. Fakat depremler, ancak ve ancak yeterli önlemler alınmadığında bir felakete dönüşebilirler. Özellikle fay hatları üzerinde bulunan yerleşim yerleri, depremlerin daha şiddetli etkileriyle karşılaşma riski taşımaktadır. Depremin felakete dönüşmesindeki coğrafi etkiye bakarsak, yüksek nüfus yoğunluğuna sahip, yapılaşmanın plansız/denetimsiz olduğu bölgelerde riskin daha büyük olduğunu görüyoruz. Bu tür alanlarda insanın topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmesi, gelecekteki felaketleri önlemek adına her zamankinden daha büyük bir önem taşımaktadır.

DEPREMİN FELAKETE DÖNÜŞMESİNDE İNSANIN ROLÜ

Çevresel faktörler açısından değerlendirirsek, özellikle tsunamiler, depremin ardından deniz tabanında meydana gelen ani yer değiştirmeleriyle oluşabilir ve kıyı bölgelerine büyük zararlar verebilir. Ayrıca deprem sonrası ortaya çıkan toprak kaymaları, sel ve heyelan gibi doğal afetler de felaketi artıran faktörler arasında yer almaktadır. Burada bir felaketin oluşmasında insan etkisine bakacak olursak yoksulluk, eğitimsizlik ve afet bilinci eksikliği gibi faktörler, depremin yıkıcı etkilerini artırabilir.

Ülkemizde meydana gelen deprem olaylarının birçoğunda tecrübe ettiğimiz gibi insanların depreme yeterli önlem almadaki ihmalkârlıklar, binaların dayanıksız inşa edilmesi, acil durum planlamalarının olmaması ve toplumun genelde deprem güvenliği konusundaki bilgisizliği gibi faktörler depremin bir felakete dönüşmesindeki asıl nedenlerdir. Depremin felakete dönüşmesinde devletin oynadığı rol de oldukça kritiktir. Binaların depreme dayanıklı bir şekilde inşa edilmesini sağlayan standartları belirleyerek ve denetleyerek, deprem riski taşıyan bölgelerde şehir planlaması ve risk analizi yaparak, halkı deprem riskleri konusunda bilinçlendirerek depremin etkilerini minimize etmek devletin sorumluluğundadır.

SONUÇ YERİNE

Depreme dair düşünce süreçleri sorgulandığında, köktendinci bakışın neden-sonuç ilişkisine sahip olmadığı ve mantık çerçevesinde bir zemini olmadığı görülmektedir. Öncelikle, doğal afetlerin doğal nedenlere dayandığını bilmekteyiz. Dolayısıyla doğal afetler, insanların, başka insanların inşa ettiği “kurallara” uyması ya da uymaması ile alakalı olmayan, insandan bağımsız gerçekleşen olaylardır. Diğer bir çelişki de şudur ki: Depremlerin tanrıdan gelen bir ceza olarak görülmesi, tanrıya bir çeşit zalimlik atfedilmesini içerir. Eğer tanrı, insanların günahları nedeniyle masum insanlara felaketler gönderiyorsa, bu tanrı, adil ve sevgi dolu olma özelliklerini de yitirir. Sonuç olarak, depremleri dini cezalar olarak algılamak, bilimsel gerçeklerle çelişen ve insanları gerçek anlamda korumaktan uzak bir bakış açısıdır. Toplumların, doğal afetlere karşı bilimsel bilgiye dayalı, rasyonel bir bakış açısı geliştirmeleri onlar için tek faydalı ve çıkar yoldur.

ÖNCEKİ HABER

Düşlediğimiz hayatları ve özgürlükleri kazanmanın zorunlu koşulu

SONRAKİ HABER

Hit the Road üzerinden: “İyi” bir geleceğe ne zaman varırız?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa