OSTİM’den izlenimler: İşçiler yalnızca pusulaya mühür basacak bir seçeneğe sahip değil
Emek Partisi Üyesi Ekin Yoldaş Kalı, OSTİM'deki seçim çalışmalarını ve çalışmalardan izlenimlerini Evrensel'e yazdı.
![OSTİM’den izlenimler: İşçiler yalnızca pusulaya mühür basacak bir seçeneğe sahip değil](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/183300.jpg)
OSTİM | Fotoğraf: Sinancem Alikoç/Evrensel
Ekin Yoldaş KALI
Emek Partisi Üyesi
Yerel seçime çok az zaman kala OSTİM’deki çeşitli eğilimlere dair bir tartışma yürütmeye, seçim sonrasına dair bir kapı aralamaya çalışacağız. Metro, cami çıkışı, atölye araları dağıtımları; irili ufaklı iş yeri toplantıları, MESEM buluşmaları ve ev ziyaretleri...
Erdoğan’ın da il il gezerek mitingler yapması, bakanlarının sahaya inmesi etkili olacak ki bu seçim Erdoğan ve diğerleri arasında bir seçim algısı oluştu. Sanki yerel değil de genel seçim havasında Erdoğan’ı ve diğer adayları oyluyor işçiler. Dolayısıyla işçilerin tartışmaları ve eğilimleri, eleştirileri ve değerlendirmeleri genel itibariyle bu eksene oturuyor: Tek adam ve yaverlerine karşı diğerleri...
Birçok işçi havzasında olduğu gibi en temel tartışma günlük dertler etrafında süren ücret ve geçim mücadelesi. Bu durum öncekilere kıyasla seçimin gündemde tuttuğu yeri görece daralttı. Çıraktan ustaya, gençten yaşlıya, herkese bir dokun bin ah işit. Küçük işletme sahipleri, yani kendileri de atölyesinde birkaç işçiyle birlikte çalışan patronlar da şikayetçi. Ekonomi politikalarına yönelen tepkilerin iki yönü var: Biriken lüks, şatafat ve zenginlik buna rağmen işçilerin payına düşen borçlanma ve yoksullaşma... Sosyal medyada yaygınlaşan zengin fenomenlerden, her sene yeni modeli alınan milyonluk arabalara binen kendi patronlarına kadar uzanan bir yelpazeyle kendini kıyaslıyor işçiler. Çocukların karşılanamayan ihtiyaçları, kasada boşaltılan market sepetleri gündeme geliyor. Kimisi buna kader, nasip deyip geçiyor. Ancak çoğunluk bu adaletsizliğe tepkili.
YA SONRASI...
Özellikle genç işçiler arasında çalışma koşullarının ağırlığına ve kötü muameleye karşı hoşnutsuzluk kabuğuna sığmıyor. Bir diğer yön ise bu ekonomi politikaların sahiplerine, tek adam yönetimine ve ekonomi yönetimi ekibine itiraz. Otuzlu yaşlarında bir işçi “Hem bizi borç batağının içine çektiler. Kredi kartlarını patlattık, kredi çektik. Al birinden ötekine koyla geçiniyoruz. Şimdi de faizler fırladı elimiz kolumuz bağlandı. Bunlar ekonomiyle kendi isteklerine göre oynuyorlar” ifadeleriyle tepkisini dile getiriyor. Birkaç kişinin çalıştığı bir esnaf, “Dışarıdan mal alıyoruz dövizle. Bu kutuların üzerinde yerli isim yazdığına bakmayın. Yüzde 80’i ithal mal. Yalnızca kira ve elektriği TL ile ödüyoruz. Şimdi de faizler çok yüksek. Muhtemelen seçimden sonra iyice dağılır ortalık biz de kapatır gideriz” diyor. Ücretlerin eridiğine dikkat çeken, iki çocuklu 40 yaşlarında bir işçi, “Kaç yıldır sanayideyiz. Aldığımız ücret asgari ücrete yaklaştı, kıdemimizin bir anlamı kalmadı. Son ücret zamlarında toplanıp patronun yanında çıktık kabul etmiyoruz deyip talebimizi belirttik. Patron uyanık önceden belli adamları yanına çağırıp işçilerin beklentisi ne diye yoklama yapmış zammı da ona göre vermiş. Ama 30 kişiyi karşısında görünce hemen geri adım attı. Birlik olsak daha çoğunu alırız” sözleriyle mücadelenin önemi dikkat çekiyor. Hemen hemen herkes 1 Nisan ve sonrası için oldukça kaygılı. Zamların, vergilerin, faizin, dövizin zincirlerinden boşanacağı düşünülüyor. Kime seçim desek kaygıyla nefesini tutup “Ya sonrası” diyor...
Ankara’da Turgut Altınok unutmuşum dediği yerde 600 dairesinin çıktığı, Ankara’nın da dört bir yanına dağılmış yüzlerce kalem mal varlığıyla gündeme geldi. 50 yaşlarında bir işçi, “Madem Allah’ın emaneti biz bekçiyiz ver de biraz biz bekleyelim kardeşim” diyerek gülerek ifade ediyor tepkisini. Mansur Yavaş az siyaset daha çok hizmet yapan biri olması üzerine kurdu propagandasını, belli ölçüde de karşılık buluyor. Pek tartışmalara girmeyen AKP’li işçiler tutumunu hayırlısı olsun, nasip ifadeleriyle belli ediyor. İşler mal varlığı tartışmalarına gelince herkes tepkili. Kısıtlı olarak “Herkes çalıyor kardeşim bu düzen böyle. Çaldığına değil yaptığına bakacaksın” sözlerini de duyuyoruz bu tartışmalarda. İşçiler siyasetçilere güven olmayacağını bu mal varlıkları üzerinden de dile getiriyor. Ancak Büyükşehir Belediyesi için Mansur Yavaş geçen seçimlere kıyasla daha çok duyduğumuz bir aday. İlçelerde ve yerellerde ise oy verme tutumunda aile ilişkilerinden tutalım da, çoluğu çocuğu işe sokmaya kadar birçok belirleyen var. Halkın yönetime katılımını konuştuğumuzda neredeyse imkansız bir şeyin gerçekleşmesi gözüyle bakılırken “Herkes bir musluğun başını tutmuş. Bunlar koltuklarını bırakmamak için babalarını tanımaz, bizi hiç tanımazlar” diyor deneyimli bir kaynak ustası.
Oy verme tutumunda göze çarpan bir değişiklik var. Oy vermeyeceğini, kararsız olduğunu belki de kullanmayacağını söyleyenlerin sayısında kayda değer bir artış var. Bunların ana ağırlığını geçmişte Cumhur İttifakı partilerine oy verenler oluşturuyor. Ancak umudunu da seçimlere bağlamış, son genel seçimlerde Erdoğan kazanınca da küsmüş kısmi bir kesimde de böyle anlayışlar mevcut. Oy vermeyeceğini söyleyenler siyasete ve siyasetçilere güvensizlikten söz ediyor. Bir yanı yukarıda ifade ettiklerimiz. Diğer yanında iktidarın İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarına dönük politikası başta olmak üzere din istismarına dayanan, yerli ve milli silahlarla övünürken uluslararası sermayeye alan açan politikalar da eleştiriliyor. Geçen seçimde de bir benzerini yaşamıştık. Bir cuma namazı çıkışında AKP adaylarının bildirileri içeriden dağıtılıyordu. Çıkanlar yanımıza tepkiyle gelmiş, işçilerinden biri “Sizi de kolunuzdan tutup imamın oraya götüreceğim orada dağıtın bunlar her şeyi tekeline aldı. İnsanı dinden imandan çıkaracaklar.” öfkesini dile getirmişti. Yine yakın vakitte İsrail ile sürdürülen ticarete dikkat çektiğimiz bildiriler de ilgiyle karşılanırken iktidara “İki yüzlülük”, “Bunlar bırak Müslümanı insan değil” tepkileriyle karşılaştık. Adaylarımızla atölye aralarını gezerken “Ben eski ülkücüyüm. Ocak’ta çok koşturdum. Beni bırakın ülkücülüğü memleketten soğuttular. Hakkını arayan insanları bize yıllarca solcu, terörist diye tanıttılar. Şimdi de Kaan, TGC Anadolu diyorlar. Artık bunların hiçbir kıymeti yok benim için.” sözleriyle kendini ifade ediyor ancak seçimlerde oy kullanmayacağı konusunda ise diretiyordu. Adayların emekçi olmasının ise sahiplenmelerinin önünü açtığını, duygu birliğini geliştirdiğini söyleyebiliriz.
Elbette tüm bu tartışmalarda Emek Partisi’nin, emeğin adaylarına da oy istiyor, bunun da ötesinde birlikte mücadeleyi nasıl öreceğimizi konuşuyoruz. Herhalde en çok aldığımız tepki siyasetçilerin, adayların işçilerin arasında olmasına şaşkınlıkla gelen olumlu yaklaşımlar. Önce adayımızla sohbet eden bir işçi kime oy vereceğini sorup adayı öğrenince önce şaşırıyor sonra da “İşte doğrusunun böyle olması lazım. Şimdi işçiden kopmuş, halktan bir haber adam bizim derdimizden ne anlasın?” diyerek adayımızın elini sıkıyor. Adaylara oy verme konusunda belli belirsiz bir “Olur tabi veririz.” diyen de var “Siz zaten kazanamazsınız. Neden oy istiyorsunuz, bizim oy da boşa gitmesin.” diyen de. Bu kadar oy vermeyeceğini söyleyenin arasında oyunu hala kıymetli görme hali de devam ediyor. Meselenin oy verip birini seçmek değil, birlikte mücadelenin ve örgütlenmenin önünü açmak; olanaklarını birlikte yaratmak olduğunu tartıştığımız işçilerde ilk elden kendine ve yanındaki arkadaşlarına güvensizlikle karşılaşıyoruz. Ancak olumlu yaklaşan, neyi nasıl yaparız sorularıyla sohbetin koyulaştığı örnekler de mevcut.
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ SEÇİMLERDE YATMIYOR
Genel itibariyle öfke, kaygı ve umutsuzluğun birbirine karıştığı; bazı anlarda burundan soluyarak başlayan konuşmalarda bazen de kaşını çatıp susarak dışarı vuran duyguların hakim olduğunu görüyoruz. Elbette oy vermek işçi sınıfının siyasete dair en eski kazanımlarından biri olarak önemsiz değil. Ne var ki tüm sorunların çözümü de seçimlerde yatmıyor. Emekçilerin kimisinin araştırmayla kimisinin de sezgi ve deneyimleriyle fark ettiği gerçek yaklaşıyor. Tek adam yönetiminin başta ekonomik olmak üzere siyasal ve kültürel yeni saldırılara hazırlandığı ve seçimlerin geçmesini beklediği açık. Erdoğan dahi “Enflasyon ortamında ne versek eriyip gidiyor.”, “Dişinizi sıkın” sözleriyle gerçekleri ter yüz eden söylemlerinin aksine gerçeği kabul etmek zorunda kalıyor. Seçimlerin ardından gelen süreç birlik olmamış, mücadeleye umutsuz bakan, örgütlenmeye ön yargılı işçilerle karşılaşırsa “Vay halimize!” kaygıları haklı çıkar. İşçiler yalnızca pusulaya mühür basacak bir seçeneğe sahip değil. Şimdiden başta insanca yaşayacak bir ücret ve çalışma koşulları, demokrasi ve özgürlükler mücadelesine hazırlanmak gerekiyor. Bahar geldi, işçilerin 1 Mayıs’ı da yaklaşıyor...
![EMEP Milletvekili İskender Bayhan değerlendirdi: "Emperyalistler ve işbirlikçileri Suriye'ye barış ya da demokrasi getiremez"](https://staimg.evrensel.net/images/330/upload/dosya/279032.jpg)
Evrensel'i Takip Et