Yarın sandıkta, sonra çözümde buluşmalıyız
Her gün zorlaşan yaşam koşullarının, baskının daha da artacağı ülke durumu seçimden sonra da devam edeceği için pazar günü sandıkta, arkasından her günse mücadelede yan yana gelmeliyiz.

Fotoğraf: Pexels
Sema BARBAROS
Emek Partisi İstanbul İl Başkanı
Yarın akşamdan itibaren pek çok analiz, grafik, tablo göreceğiz, okuyacağız. Seçmek, seçilmek, seçim, sandık, oy, müşahit... Önceki seçim kadar yoğun tartışılmasa da yine de bu kelimelerle oldukça haşır neşir günler geçirildi. Bu sefer müşahit olma, seçim kurullarına gitme talebi dünden daha az. Bu ortada. Oysa her gün zorlaşan yaşam koşullarının, baskının daha da artacağı ülke durumu seçimden sonra da devam edeceği için pazar günü sandıkta, arkasından her günse mücadelede yan yana gelmeliyiz.
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Seçimler demokrasinin tek ve en önemli aracı değil. Sonuç ne olursa olsun düzeni al aşağı etmeyeceğini bilmeliyiz. 14 Mayıs’ın ardından bütün umudu sandıkta arayanlar umutsuzluğa düştü. Bunu bizzat muhalefetin kendisi yaptı. İnsanlar sadece oya sahip çıkarak sorunun çözüleceğine inandırıldı. Öyle olmadı, şimdi de öyle olmayacak.
Elbette bu, seçim günü ne olursa olsun demek değil, sadece bununla sınırlı bir mücadeleyi yeterli bulmanın yetersizliğini anlatmaktır. Sadece sandığı tutuyorsanız ve ertesi gün hayata aynı yerden başlıyorsanız gerçeklerden uzaksınız demektir. Çünkü karşımızdaki sermaye ve tek adam tek seferde sadece sandıkla yıkılmaz.
Bu gerçekle seçim ve oy kullanma sürecini ele alabilirsek yıkılmayız, mahzunlaşmayız. “Atın beni denizlere yalan dünya size kalsın” şarkısı ile ortalıkta dolaşmayız. Oy vermeyenleri suçlamak, yeni duvarlar örmek, asla kazanılamaz duygusuna kapılmak yerine bu kadar sorunu yaşayan milyonlar neden aynı oylarla birleşmiyor gerçeğiyle haşır neşir olmalıyız.
Eğer barınabildiğiniz, istediğiniz yere ulaşabildiğiniz, açlıkla muhakeme edilmediğiniz, gezebildiğiniz, eğlenebildiğiniz bir hayat istiyorsanız ve bunları biraz da herkes için istiyorsanız o zaman sistemli bir mekanizma yaratmadan bunu gerçekleştirmenizin mümkün olmayacağını bilin. Peki olduğumuz yerden başlayarak bu mekanizmaları kurmak çok mu zor? Değil.
En ufak kazanım elde edemediğiniz yerlerde dahi pek çok şey yapabilirsiniz. Yapılabildiğini görmek için kendi iş yerinize, okulunuza, mahallenize, ilçenize bakabilirsiniz. Yaşanan irili ufaklı eylemleri görmelisiniz mesela, bunların birleşeceğinden, hafıza oluşturduğundan emin olmalısınız. Daha örgütlü ve sistematik bir ilişki tarif ediyoruz ancak irili ufaklı bütün talepler böyle kazanılmış.
Yerel yönetimler için de böyle.
Biz kâr ve rant belediyeciliğine karşı işçi ve emekçilerin, emek ve demokrasiden yana siyasal güçlerin, demokratik kurumların, halkın yerel yönetimlerinin kurulması mümkündür ve kurulmalıdır diyoruz ısrarla. Bunu hayata geçirmek için attığın ilk adımlar oldukça önemli. Hiç küçümsemeyin kendinizi. Her bir emekçinin attığı adımlarla yürünecek bu yol. Mahallelerden başlayarak atanan temsilciler değil, orada sorunlarla boğuşanlar buna karar verebilir. Sadece muhtarı ve azaları, belediyeyi, meclisi, başkanı seçmek değil, tersine her sokakta bu meclisleri kurmak önemli. “Biz kurduk siz gelin” anlayışı, “Biz seçtik siz yönetin” anlayışını değiştirmemiz, meclisleri sokak sokak kurmak gerekiyor.
Her sokakta insanların yaşadığı yerlerde bunun bir parçası olmasını sağlamak kararları böyle alabilmek.
Seçim dönemi boyunca kendi yaşadıkları sorunları seçilenler çözsün diye beklemeyen onlarca eylem gördük. İnşaat işçilerinden, tekstil işçilerine, kadın derneklerinden, üniversitelere... Kazananlar, kazanamayıp yeniden uğraşanlar... İşte yerelin bu kadar tartışıldığı bu günlerde sonuç ne olursa olsun nerede ve nasıl yaşamak istediğimize kendimiz karar verebilmek için kendimize mücadele alanları yaratmalıyız. Sorunlarımıza karşı yan yana gelmeyi öğrendiğimizde değiştiğini göreceğiz. Aksi durumda yıllarca aynılar arasında tercih yapmanın tartışıldığı, sandığın sermaye tarafından baskılandığı nice seçimler görebiliriz.
İşte bu sebeple sandıkta bitmeyecek kadar sorunumuz olduğunu görmeliyiz. Bunu değiştirecek tek gücümüzün ise aynı dertleri paylaştığımız milyonlarca emekçi ile bir araya gelmek olduğunu da. Emekçileri sadece seçime şartlayan ve umutsuzluk yaratanlara karşı, bizim olan kentlerde çözümler üretmek üzere kolları sıvamalıyız.
Evrensel'i Takip Et