Savaş İttifakı 75 yaşında: Rusya sopasıyla hiza
Rusya’nın Ukrayna'ya saldırmasıyla NATO’ya adeta gün doğdu. NATO içerisinde başlayan tartışmaların üzeri örtüldü ve Batılı kapitalist ülkeler bir kez daha ABD’nin liderliğinde kader birliği yaptılar.
Fotoğraf: Marek Studzinski/Unsplash
Yücel ÖZDEMİR
Köln
75 yıl önce bugün, 4 Nisan 1949’da 12 ülkenin katılımıyla temeli atılan Kuzey Atlantik Paktı (NATO) geçen ay İsveç’in katılmasıyla üye sayısını 32’ye çıkarmış oldu.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve sosyalizme karşı bir savaş örgütü olarak kurulan NATO, çatısı altında topladığı Batılı kapitalist-emperyalist ülkelerin egemen sınıflarının çıkarlarını korumak için pek çok katliama, cinayete, savaşa ve işgale imza attı. Liderliğini ABD’nin yaptığı bu savaş örgütü, geçmişten bugüne kendisine verilen görevlerin çoğunu yerine getirdi. Özellikle antiemperyalist, sosyalist, komünist parti ve örgütlerin güçlü olduğu ülkelerde kurduğu gizli Gladio (kontrgerilla) örgütleri üzerinden ordu ve siviller arasında devşirdiği paramiliter güçler sayesinde pek çok katliamlar yaparken, aralarında 1952’de birliğe üye yaptığı Türkiye ve Yunanistan’ın olduğu ülkelerde ise açıktan darbeler örgütledi.
Üye ülkelerde antikapitalist ve antiemperyalist güçleri zayıflatmak ve ortadan kaldırmak için her yola başvuran NATO, önce SSCB’nin sonra Rusya’nın etki alanını daraltmak adına aşamalı olarak üye sayısını da arttırdı. 1955’te Almanya’nın üye yapılmasıyla, bu ülke Avrupa’daki ABD kışlası haline getirildi ve durum halen de devam ediyor.
VARŞOVA PAKTI NATO’DAN 6 YIL SONRA KURULDU
NATO, asıl olarak da sürekli SSCB’nin başını çektiği Varşova Paktını hedef aldı. Belirtmek gerekiyor ki, pek çok kesim NATO’nun SSCB ve Varşova Paktı tehdidi nedeniyle kurulduğunu ileri sürülse de bu gerçek değil. Zira, NATO’nun “baş düşman” ilan ettiği Varşova Paktı, NATO’dan altı yıl sonra 14 Mayıs 1955’te kuruldu.
1990’da SSCB’nin ve Doğu blokunun dağılması, 1 Temmuz 1991’de Varşova Paktının kendisini feshetmesine rağmen Batılı emperyalist devletler NATO’nun varlığını sürdürmeye karar verdiler. 1999’dan itibaren Varşova Paktı ülkeleri başta olmak üzere Doğu Avrupa ve Balkanlar’daki ülkeler hızla NATO’ya üye yapıldı. Rusya’yı çevreleme stratejisi kapsamında atılan bu adımlar, Moskova’da güvenlik endişesini artırırken, NATO her yeni üye ile daha güçleniyordu.
YENİ DÜŞMANLAR: İSLAMİ TERÖRİZM, RUSYA, ÇİN
Buna rağmen, 1990’lı yılların ikinci yarısında düşman yokluğundan varlık tartışması yaşayan, ama Doğu’ya genişleyerek etki alanını büyüten NATO için 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’e yapılan terör saldırısı adeta “can simidi” oldu. Kurulduğundan beri ilk kez “Bir veya daha fazla üyeye yapılan saldırı bütün üye ülkelere yapılmış bir saldırı olarak değerlendirilir” şeklindeki ünlü 5. madde devreye konularak Afganistan işgal edildi.
NATO’nun 20 yıllık Afganistan işgali boyunca on binlerce insan katledildi, yüz binlercesi de yaralandı ve ülkesini terk etmek zorunda kaldı. “İslami terörün sonunu getirme” iddiasıyla yapılan işgal zamanla bir bataklığa dönüştü. Binlerce NATO askeri hayatını kaybetti. Sonunda Afganistan yeniden Taliban’a teslim edilerek geri çekildi. Zira bu dönemde artık NATO’nun varlık nedeni olan “düşman” İslam ve terörizm değil, Rusya olarak resmi belgelerde ve açıklamalarda yer almaya başlamıştı.
Başta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Eski Başbakanı Angela Merkel olmak üzere birçok Avrupalı siyasetçi ve stratejistin Avrupa’nın ABD’den bağımsız bir askeri güce sahip olması gerektiği yönündeki açıklamaları, hem Brüksel’deki NATO karargahını hem de ABD’yi öfkelendirdi. Zira bu dönemde NATO, Doğu Avrupa ve Balkanlarda yeni üyeler alarak gücünü ve etki alanını genişletme yönünde hamleler yapmıştı. Bu ülkelerin çoğunda şimdi “Rusya korkusuyla” askeri harcamalar rekor düzeyde artırılmış durumda. Askeri harcamalar için ayrılan parayla genellikle ABD, İngiltere, Almanya gibi emperyalist ülkelerden silah satın alınıyor. Dolayısıyla asıl kazanan bu ülkelerin silah tekelleri. Kaybedenler ise kesintilerin mağduru emekçiler.
RUSYA’YI ÇEVRELEME PLANI: SIRADA HANGİ ÜYELER VAR
“Düşman” ilan edilen Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırmasıyla NATO’ya adeta gün doğdu. Saldırı öncesinde NATO içerisinde başlayan tartışmaların üzeri örtüldü ve Batılı kapitalist ülkeler bir kez daha ABD’nin liderliğini yaptığı NATO çatısı altında kader birliği yaptılar. Rusya düşmanlığı üzerinden iç çelişkileri bir yana bırakan, askeri harcamaları devasa düzeyde arttıran NATO’nun yeni hedefi yeni üyeler kazanarak Rusya sınırına yaklaşmaya devam etmek. Potansiyel üyeler arasında Gürcistan, Sırbistan, Ermenistan, Azerbaycan… sayılıyor.
Üye olmadan NATO ile stratejik iş birliği içinde olan pek çok Asya, Latin Amerika ülkesi ile Avustralya bulunuyor. Gelinen aşamada tam anlamıyla küresel bir savaş örgütüne dönüşen NATO’nun Rusya’nın yanında bir de Çin’i düşman kategorisine dahil etmesi, ömrünün düşmanlara endeksli olduğunu bir kez daha gösteriyor.
UKRAYNA SAVAŞI EN FAZLA NATO’YA YARADI
Ukrayna sahasında süren savaş, NATO’nun dünya üzerindeki militarist gücünü artırarak egemenlik kurmasının önünü açtı. Bu nedenle Ukrayna’da savaşın kısa sürede bitmesinden çok uzaması üzerine bir strateji belirlenmiş görünüyor. Bunun için de öncelik Ukrayna’nın daha fazla silahlandırılarak savaşı kaybetmesini engellemeye, dolayısıyla savaşın ömrünü uzatmaya verilmiş. Bu stratejiye bağlı olarak NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, dün Ukrayna’ya beş yıllık plan dahilinde 100 milyar avroluk bir paketin hazırlanması çağrısında bulundu.
Ukrayna savaşı üzerinden birliğini yeniden tesis eden NATO’nun bugünkü halinin ne zamana kadar süreceği ise belirsiz. Zira, NATO içindeki emperyalist devletler arasındaki çıkar çatışmaları yeni krizlere gebe görünüyor. Almanya ve Fransa’nın NATO’dan ayrı askeri güç kurma planları şimdilik yavaşlasa da varlığını sürdürüyor.
Dünya çapında süren emperyalist paylaşım mücadelesinin önemli örgütlerinden biri olan NATO 75 yıllık tarihi boyunca savaş ve militarizmin önemli merkezlerinden biri oldu. Bu nedenle savaşsız, çatışmasız bir dünya için bütün üye ülkelerde NATO’ya ve NATO üyeliğine karşı güçlü bir mücadeleye ihtiyaç var. Bu mücadele güç kazanmadığı takdirde emperyalist-kapitalist devletler dönemsel ihtiyaçlarında bağlı olarak bu savaş örgütünü bundan sonra da etkili bir şekilde kullanmaya devam edecekler.