Bir köy, bir kız çocuğu, eğitim ve özgürlük mücadelesi: Kara Elmas belgeseli
Eğitimci-Yazar Ayşe Kömür Kaya’nın hayatını konu alan, Deniz Çankaya’nın yönetmenliğini yaptığı “Kara Elmas” belgeseli üzerine Kaya ile konuştuk.

Fotoğraf: Deniz Çankaya Salmanlı
Tarık ÖZYILDIRIM
Eğitimci-Yazar Ayşe Kömür Kaya’nın hayatını konu alan, Deniz Çankaya’nın yönetmenliğini yaptığı “Kara Elmas” belgeseli üzerine Kaya ile konuştuk. Kara Elmas, Ayşe Kömür Kaya’nın hikayesi üzerinden bir kız çocuğunun köydeki yaşantısını, okumak için verdiği mücadelesini, toplumsal koşulların üzerindeki etkisini anlatıyor.
Kaya hem eğitimi için verdiği mücadeleyi hem de bir kadın olarak özellikle vermek zorunda olduğu mücadelesini anlatıyor. Erzincan’daki yaşam koşullarından, hayatı boyunca vermek zorunda olduğu özgürlük mücadelesinden bahsederken belgesel hakkında “İki cesur kadın hayatımızın başladığı topraklara gidecek, kamera diyecektik” diyor.
“Kara Elmas” belgeselinin çıkış öyküsünü, hayatınızın belgesel haline getirilme fikri nasıl oluştu?
Bir öğretmen arkadaşımız İstanbul’dan ayrılmadan önce dostlarıyla vedalaşmak üzere küçük bir toplantı düzenlemişti. Toplantıda yeni dostlarla tanıştık. Yönetmen Deniz Çankaya Salmanlı’yla da o gün tanıştık. Ortak noktamız Erzincanlı oluşumuzdu. Farklı noktamız ise yetişme tarzımız, kültürümüzdü. Erzincan’da biz çocukken Sünniler ve Aleviler birbiriyle görüşmezdi. Bunun ne kadar gereksiz olduğu, farklılıkların zenginliğimiz olduğu, insan olmanın bunun ötesinde bir şey olduğu hakkında uzun uzun sohbet ettik Deniz Hanım’la. Biz iki aydın kadın olarak kalıplarımızı yıkmıştık fakat kalıpların arasında sıkışıp kalan binlerce insan vardı. Sohbette konu eğitime gelince kendi okuma mücadelemden bahsettim. Hikayem belgesel film alanında uzman olan Deniz Hanım’ın dikkatini çekince “İstersen yaşantını Anadolu’dan bir kadın hikayesi olarak belgesel filmle anlatabiliriz” dedi. Ben de o sıralar yazmayı planlıyordum. “Olur” dedim. İki cesur kadın hayatımızın başladığı topraklara gidecek, kamera diyecektik.
ÖTEKİLEŞTİRİLEN BİR KIZ ÇOCUĞU OLARAK BÜYÜMEK
Belgeselin Erzincan bölümünde mücadeleci bir kız çocuğu görülür. Sanırım belgeselin can alıcı noktası da bu?
Hikayemde birçok dönüm noktası yaşanıyor. Hikayenin kahramanı Kömür Ayşe, yedi çocuklu fakir ama mutlu bir ailenin beşinci çocuğudur. Köyde yaşayan aile kış mevsimi gelince Erzincan’daki kiralık evlerine taşınırlar. Baba fabrikadaki işine, çocuklar da okula daha kolay gider, gelir. Sıra Ayşe’ye gelince işler değişir. Ağabey ve ablaları evlenmiştir. Baba emekli olmuş, annesiyle birlikte hacca gidip gelmiştir. Artık yaz kış köyde oturmaya karar vermişlerdir. Bu da Ayşe’nin okuma hakkının elinden alınması demektir. Hem Ayşe artık hacı kızı olmuştur. On bir yaşında olan Ayşe’den başını örtmesi, okul yerine köyün imamından ders alması gerektiği kararı verilmiştir. Ayşe bu duruma isyan eder. O, okula gitmek, okumak, her şeyin doğrusunu araştırarak öğrenmek istemektedir. Sorgulayan, meraklı kız çocuğuna köyün sınırları içinde yaşaması, oradaki kalıplaşmış yaşantıya ayak uydurması dayatılmaktadır. Kömür Ayşe günlerce ağlar, yemek yemez. Kız çocuğu olduğu için miydi bütün bunlar? “Keşke erkek olsaydım” der. Bu yakarışlar bir akrabanın desteği ile dikkate alınır. Babayı birlikte ikna ederler. Babası Ayşe’nin okumasına izin verir ama bir şartla. Ayşe başını kapatacak ve yalnızca imam hatip veya kız meslek okuluna gidebilecekti. Ayşe okula gidebilmek için babasının şartlarını kabul eder. Başını örter, kız meslek ortaokuluna yazılır.
Ayşe okul yaşantısında da zorluklarla karşılaşır. İlkokula giderken ilk gün öğretmeninden yediği tokat yetmezmiş gibi arkadaşlarının soyadının kömür oluşundan dolayı alay etmeleriyle, kara kız demeleriyle, köy çocuğu ötekileştirmeleriyle baş etmeye çalışır. Bu durum ortaokul döneminde de devam eder. Ayşe bazen bu sözlerden çok bunalırdı, ağlardı bazen. Kendini çirkin, aşağılanmış, yetersiz hissederdi. Bir gün tarih öğretmeni onu ağlarken gördü ve şöyle dedi: “Kömür ne demek biliyor musun? Sen kara elmassın.” Bu sözler yüreğine iyi gelmişti. O anki aklıyla kömürle elmas arasındaki bağlantıyı kuramasa da. Yıllar sonra felsefe eğitimi aldığı dönemlerde anlamıştı kömür ile elmas arasındaki bağlantıyı. Karbonlar yan yana dizilince kömür, üst üste dizilirse elmas oluyordu. Felsefe de bu konu insanın dikeyleşmesi örneğinde kullanılıyordu. “Kötü duygular insanı yataylaştırır, iyi duygular ise dikeyleştirir” diye anlatmıştı felsefe hocası. Ayşe çocukluğundaki Kömür Ayşe’yle o gün barışmıştı. Bu yaşantıyı yönetmen Deniz Hanım’a anlatırken Deniz Hanım; “Belgesel filmin adını buldum. Kara Elmas” dedi. İsim çok hoşuma gitti. Dikeyleşmeye çalışan Ayşe’ye bu isim çok yakışacaktı.
Umut ediyorum ki herkes bir gün içindeki kara elması, sevginin gücünü keşfedecek, dikeyleşecek.
‘ÖĞRETMEK İÇİN GİTTİM, ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM’
Belgeseli izlerken Bingöl’deki öğretmenlik anılarınız ve oradaki insanlarla ilişkileriniz dikkat çekiciydi. Neler yaşadınız?
Köye gittiğimde henüz yirmi yaşındaydım. Erzincan’dan sonra ailece İstanbul’a taşınmıştık. İstanbul benim için özgürlükler şehriydi. Başörtümü daha boğaz köprüsünü geçerken çıkarmıştım. Artık el alemin dediği değil Ayşe’nin dedikleri olacaktı bu şehirde. Fakat henüz İstanbul’un tadını çıkaramadan Bingöl’e gitmek zorunda kalmıştım. Tayinim Bingöl’e çıkmıştı. Annem, babam “Hadi şimdi git bakalım ne yapacaksın oralarda, Kürtlerin içinde” demişlerdi. Sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim. Öğretmen olmuştum ama gideceğim yerde hayat nasıldı? Babam “Yıllarca başörtü takmam diye itiraz ettin. Oradaki kadınlar çarşaf giyiyor” dedi.
Ailemin söylediklerini duymazdan geldim. Sonuçta yıllarca mücadele etmiş, okuma arzumu gerçekleştirmiş ve öğretmen olmuştum. Bundan sonra insanları aydınlatacak, onlara ışık olacaktım. Bingöl’e gittiğimde sokaklarda erkeklerle çoğunluktaydı. Kadınlar siyah çarşaf giyiyorlardı. Erkekler kadınlarla tokalaşmıyor, yan yana oturmuyorlardı. Şafi mezhebi gereği insanlar böyle yaşıyordu. Dilleri Kürtçeydi. Kendimi başka bir ülkeye gitmiş gibi hissettim. Yirmi yaşımda yüklendiğim köy öğretmeni misyonunun hakkını vermek için çaba göstermeye, mesleğime layık olmaya çalıştım.
Öğretmeye gittiğim insanlardan çok şey öğrendim. Ön yargıyla gittiğim o şehirde, köy muhtarının öğretmen olan oğluyla evlendim. Sonra iki güzel kızımız dünyaya geldi. Dilimiz, inancımız, rengimiz sevmeye engel değil.
‘KÖY ÇOCUKLARI ZORU BAŞARANLARDIR’
Belgeseli kız çocuklarına ve köy öğretmenlerine adamanızın sebebi neydi?
Aydınlık yarınlar için kız çocukları mutlaka okumalı. Kimseye muhtaç olmadan onurlu yaşamak için erkeklerle eşit koşullarda olmak, geleceğe iyi nesiller yetiştirmek için okumalı kız çocukları. Köy öğretmenleri, köy çocukları zoru başaranlardır. Yoktan var eden, üreten, çözüm bulan, coğrafyanın, doğanın olumsuz koşullarıyla baş edebilenlerdir. Onları sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Evrensel'i Takip Et