Tabip odaları seçimlerine giderken
Yarılmalar sonucu Ankara, İzmir, Aydın’da daha önce bir arada bulunan arkadaşlar iki liste halinde seçime girecek. Yakın zamanda Ankara EMO’da yaşananların tekrarlanması korkusu aklımızda.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Dr. Fatih SÜRENKÖK
6023 sayılı Yasa ile kurulan tabip odaları, 81 ilin 65’inde hekimlerin meslek odası olarak faaliyet gösteriyor. 12 Eylül askeri cuntasına kadar tıp fakültesinden mezun olan her hekimin üye olma zorunluluğu varken, 12 Eylül faşizmi TTB’nin gücünü azaltmak adına “Mesleğini özel olarak icra eden” hekimlerin üyeliğini zorunlu tutarken, kamuda çalışan hekimlerin üye olmalarını isteğe bağlı olarak değiştirdi. Zorunlu olmamasına rağmen, kamuda çalışan hekimlerin de önemli bir kısmı, tabip odalarına üye olmaktan kaçınmadı ve şu an TTB kayıtlı üye sayısı 120 binin üstünde.
Sağlık alanında, başta hekimler olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarının farklı örgütlenme yerleri var; tabip odası, sendikalar, dernekler gibi.
Meslek odalarının çalışma alanları oldukça geniş ve kapsamlı olduğundan toplumun hemen her kesimini etkilemektedir.
Yasa gereği Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve tabip odaları tek olmak zorunda iken sendika ve dernekler sonsuz sayıda olabilmekte. Tabip odalarında örgütlenme yöntemi; sendika, dernek ve partilerdekinden farklı. Tabip odaları ve TTB’de üyelik siyasi, sosyal ya da başka bir amaç ile olmaz. Ancak doğaldır ki, üyeler arasında siyasal, sosyal farklılaşmalar ve kümeleşmeler olacaktır. İşte gruplar bu ayrımı yaparak seçime girer ve yönetimleri almaya çalışır.
Nusret Fişek’le başlayan ve özellikle Ata Soyer’in öncülük ettiği EDTTB (Etkin Demokratik TTB Hareketi) 1990 yıllardan sonraki TTB yönetimlerine damgasını vurdu. Selim Ölçer, Füsun Sayek, Gençay Gürsoy, Eriş Bilaloğlu, başkanlık ettikleri dönemde, TTB; iyi hekimlik değerlerinin yanında, toplum sağlığı, insan hakları, demokrasi gibi toplumun bütününü kapsayan çizgileri yönetimlerde savunulan değerler haline getirdiler. Artık yapılan “beyaz eylemler” daha etkili ve tüm sağlık çalışanlarını daha kapsayıcı idi. 2003’te “Tezkereye Hayır” yürüyüşü, 2003-2004 “görevdeyiz” eylemleri, 2011’de on binlerce hekimin katıldığı “Beyaz Yürüyüş” tabip odaları ve TTB’nin kitlelerle buluştuğu dönemlerdi.
2012’den sonra da Özdemir Aktan, Bayazıt İlhan, Raşit Tükel, Sinan Adıyaman ve son olarak Şebnem Korur Fincancı başkanlığındaki TTB Merkez Konseyleri; hekimlerin özlük hakları ve halkın sağlık hakkı yanında ülkede yaşanan insan hakları ihlalleri ve savaş ortamlarına da hep karşı mücadele vermiştir. Barış akademisyenlerinin “Bu suça ortak olmayacağız” ve “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklamaları bunun en iyi örnekleri olmuştur. Pandemi döneminde de özellikle salgın/afet döneminde hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının sağlığının korunmasında TTB ve tabip odaları önder rol oynamıştır.
TTB ve tabip odaları seçimlerinde doğal olarak siyasi bir güç savaşı hep vardır. İktidar yanlısı merkez sağ ve milliyetçilere zaman zaman ulusalcılar da katılarak bir liste oluşturup, TTB seçimlerine girseler de bu hiçbir zaman başarılı olamamıştır.
İstanbul, Ankara, Adana, Muğla ve zaman zaman da İzmir seçimleri hep EDTTB Grubu tarafından kazanılmış ve Kürt illerinin de delege sayısı ile TTB Merkez Konseyi “Yaşama soldan bakanların” yönetiminde olmuştur. 2010 yılına kadar ulusalcıların elinde olan Çanakkale, Antalya, Balıkesir, Manisa, Isparta-Burdur, Bursa tabip odaları da EDTTB Grubundan hekim arkadaşlarca kazanılmış ve yönetilmiştir.
4 yıl öncesine kadar TTB Merkez Konseyi seçimlerine, EDTTB Grubu, aday listesini genellikle konsensüs sağlayarak gitmiştir. MK, 11 kişiden oluşmakta; mümkünse başkan ve genel sekreterin Ankara ve İstanbul’dan seçilmesi tercih edilmekteydi.
Bu 11 kişinin 4 ya da 5 kişisi Ankara’dan; 2 ya da 3’ü İstanbul’dan, 1 kişi Ege Bölgesi adına İzmir’den, 1 kişi Akdeniz Bölgesi’nden ve 1 ya da 2 kişi de Kürt illerinden seçilerek gelirdi. Yüzde 40 cinsiyet kotası mutlaka dikkate alınırdı. EDTTB Grubunda doğal olarak, değişik sol sosyalist siyasi parti ya da hareketlerden arkadaşlarımız mutlaka vardı, ama bu öne çıkartılmaz, genellikle dönemlere özgü ve ihtiyaçlara göre, en çok fayda sağlayacak 11 kişi bulunmaya çalışılırdı. 4 yıl önce bu “sihir” bozuldu. Tam pandemiye girildiği dönemde yapılan 2020 seçimlerinde, MK oluşmasında ihtiyaçlar yerini siyasi tercihlere bıraktı. Gruplar, iller, kişiler, güçler arasındaki dengeler değişti. Karşılıklı mutabakat ortadan kalktı ve yerini sonucu önceden belli, demokratik bir tavır(mış) gibi yapılan ön seçim aldı. Oluşan MK adayları doğal olarak seçimi alsa da daha ilk aylarda TTB tarihinde bir ilk yaşanarak, EDTTB Grubundan bir arkadaş MK üyeliğinden istifa etti ve yerini sağ listeden bir hekim arkadaş aldı.
Bu seçimi izleyen aylar içinde gruplar, kişiler, güçler nasıl adlandırılır bilmem ama onlarca kişi, EDTTB içindeki bu huzursuzluğu gerek MK’ye, gerekse EDTTB Grubunun yürütmesine defalarca kez söyleyip, “Sorunların halının altına süpürülmemesinin gerekliliği, aksi takdirde sorunların daha da artacağı ve ciddi bölünmelerin yaşanacağı” dile getirilmiştir. Bu konu ısrarla 2022 seçimi öncesi dahil gündeme alınmamış ve hep “mış” gibi yapılmıştır. 2022 seçimlerine girilirken yine konsensüs rafa kaldırılmış, mevcut MK devam kararı almış olarak seçim süreci başlamıştır. Sözüm ona, demokratik ön seçim ile kendisini garantiye alan bu grup (ya da Özdemir Aktan Hoca’nın deyimi ile “öbek”) ile “Yönetimi bize bırakın” diyen diğer öbek. Sonuç başından belli idi ve beklenen oldu. Mevcut MK’den 8 arkadaşımız göreve devam etti.
Tüm bunlara baktığımızda öbekler ya da kişiler arasındaki sorunlar neydi?
- Güç savaşı: Benim siyasi görüşümdeki insanlar yönetimde olsun.
- TTB’nin araçsallaştırılması: TTB ya da tabip odaları araç mı amaç mı olsun?
- TTB öncelikli olarak bir meslek odası mı yoksa demokratik bir kitle örgütü mü?
Aslında bu soru ya da sorunlar iç içe. Yıllardır sadece sağlık alanında değil her alanda yaşadığımız olaylar. KESK içinde, TMMOB’nin bazı odalarında yaşananlar benzerleri.
Odalar siyasi parti değildir. Üyeleri siyasi, sosyal, ekonomik ve akademik olarak vb. çok farklı. Odaların illerdeki yönetimlerini ve TTB MK seçimlerinde oy verecek delegeleri seçerken il bazında oy kullanan hekimler homojen değil. Bazı sosyalist arkadaşların önerisi gibi, MK’nin 11 kişisi de sosyalist olmalı dersek acaba kaç il tabip odası yönetimini kazanır ve illerden kaç delege çıkarabiliriz? Ya da İzmir’de savunduğumuzu Diyarbakır’da, Diyarbakır’da savunduğumuzu İzmir’de ağzımıza alamıyorsak ne kadar sahici olabiliriz?
Önümüzdeki bir ay içinde illerdeki tabip odaları seçimleri yapılacak. Bu aynı zamanda seçilecek delegeler nedeniyle, TTB seçimlerinin kaderini de belirleyecek.
Son 4 yıldır EDTTB’de yaşanan yarılmalar sonucunda Ankara, İzmir, Aydın’da daha önce bir arada bulunan arkadaşlar iki liste halinde seçime girecekler. Yakın zamanda Ankara EMO’da yaşananların tekrarlanması korkusu tabii ki aklımızda. Ancak siyaseten ya da karşılıklı saygı gereği bir arada duramıyorsak da, ilkeli birliktelik ve ittifaklar ile bugüne kadar yıkılmaz bir kale gibi duran TTB MK’yi iktidar yanlılarına kaptırmamamız ve özenle korumamız gerekiyor.
Sevgili arkadaşım Dr. Zeki Gül’ün köşe yazısında belirttiği “Güvercinin ruh tedirginliği ile sınanmak” hiçbirimize iyi gelmeyecektir. Bu sürecin tedirginliğini yaratanların sadece gidenler değil, gidenlerin gitmelerine koşul sağlayanlar olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu süreci doğru yönetemeyen MK ve EDTTB yürütmesinin öz eleştiri vermeleri belki de gidenlerin de kalanların da birbirlerinin kıymetini anlamalarına olanak verecektir. Tıpkı bir uzvumuzun yokluğunda, onun kıymetini anladığımız gibi.
Her birimizin değerli ve gerekli olduğunu, kıymetimizi ancak yokluğumuzda hissedeceğimizi unutmayalım.
Son sözüm; propaganda ve ajitasyonda serbestlik, eylem ve seçimde birliktelik.
Risk olan illerde fedakarlık yapmaktan kaçınmamaktır, siyasi olgunluk.
Evrensel'i Takip Et