İran’da "İsrail’e misilleme" nasıl tartışılıyor?
İran, bölgesel bir savaş riskini göze alır mı, tartışılır, ancak İsrail ya da ABD ile doğrudan bir çatışma istemediğini defalarca gösterdi.
Fotoğraf: İran Lideri Basın Ofisi
Ela AVA
Geçtiğimiz haftalarda İsrail’in İran’ın Suriye’deki konsolosluğuna yapılan saldırıda aralarında İran’ın “Suriye ve Lübnan Kudüs Gücü” Komutanı Muhammed Rıza Zahedi ve “Suriye Kudüs Gücü” Komutan Yardımcısı Muhammed Hadi Hacrahimi’nin de bulunduğu 10’dan fazla kişi öldü.
Muhammed Rıza Zahedi, Tahran ile Lübnan’daki Hizbullah arasındaki en kıdemli ve en güçlü bağlantı olarak biliniyordu. Zahedi 1980’de İslam Devrim Muhafızlarına katıldı ve İran-Irak savaşı sırasında İslam Devrim Muhafızlarının komutanlarından biriydi. Daha sonra Devrim Muhafızlarının başkomutanı olan ve şu anda dini lider danışmanı olan Rahim Safavi ile birlikte Devrim Muhafızlarındaki üst düzey görevlerini sürdürdü. Dolayısıyla İran rejimi için böylesi bir gücün kaybedilmesi küçümsenmeyecek kadar önemli.
İran rejiminin Dini Lideri Ayetullah Hamaney’in saldırı sonrası “Onları pişman edeceğiz” mesajının ardından İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan ise İran’daki Amerikan çıkarlarının koruyucusu olan İsviçre Büyükelçiliği yetkilisi ve Birleşmiş Milletler Genel Müdürüyle görüşme yaptıklarını belirterek ABD’nin sorumluluğunu vurgulamış, “Amerika hesap vermeli” demişti. Bu mesajların ardından “İran saldıracak mı, saldırmayacak mı?” tartışmaları alevlendi. İsrail’in İran Konsolosluğuna yönelik saldırısının gerçekleştiği günün aynı zamanda ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Gazze’de ateşkes kararnamesini veto etmemesiyle aynı güne denk gelmesi de dikkat çekmişti.
İSRAİL, İRAN’I SAVAŞIN DOĞRUDAN PARÇASI HALİNE GETİRMEK İSTİYOR
İran’ın İRNA gibi resmi haber ajansları, İsrail’in İran’ı doğrudan savaşın bir parçası haline getirme isteğinin bir yandan olası savaşta ABD’nin “amasız, şartsız” İsrail’e desteğinin etkili olacağını vurguluyor. İran içindeki tartışmaları şöyle özetleyebiliriz:
İran rejimi güçleri Suriye’de ikinci kez İsrail’in saldırısına uğradı. İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırması veya İran’da çok sayıda İranlının öldürülmesi de listeye eklenebilir. Bütün bu vakalarda İslam Cumhuriyeti saldırı tehdidinde bulunmasına rağmen saldırılarını doğrudan yapmadı. Başka ülkelerin topraklarında kimi saldırılar gerçekleştirdi.
Ancak bu sefer İsrail’in “İran toprağına” saldırması farklı tartışmaları da beraberinde getirdi. Rejime bağlı “Asre İran” analiz portalı Suriye’deki İran Büyükelçiliğinin İran toprağı olduğunu ve saldırının İslam Cumhuriyeti’nin “statüsü”nün sorgulandığı anlamına geldiğini yazdı. İran, bölgesel bir savaş riskini göze alır mı, tartışılır, ancak İsrail ya da ABD ile doğrudan bir çatışma istemediğini defalarca gösterdi.
DİNİ LİDERİN AJANSI: KINASAYDINIZ, SALDIRMAYACAKTIK
Öte yandan 12 Nisan’da İran Dini Lideri Hameney’in haber ajansı Jamaran’da yayımlanan başyazısı da İran rejiminin doğrudan savaşmak istemediğini gösteriyor: “Eğer Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, siyonist rejimin Şam’daki diplomatik tesislerimize tecavüzünü kınasaydı ve ardından faillerini yargılasaydı, belki de İran’ın İsrail’i cezalandırma zorunluluğu ortadan kalkardı.”
Tahran’ın Şam saldırısının intikamını doğrudan alacağına dair açıklamalar, bu seferki misillemenin İran rejiminin bölgedeki güçleri ya da başka bir deyişle “vekalet verdiği güçler” tarafından değil doğrudan İran rejimi tarafından yapılma olasılığını yükseltiyor. Özellikle İRNA ve Tasnim gibi rejime bağlı haber ajanslarına yansıyan tartışma buna işaret ediyor.
Ayrıca aynı ajanslardaki başyazılarda, Lübnan üzerinden olası bir hamle başka bir seçenek olarak öne çıksa da Lübnan’dan gelecek büyük bir saldırının, zaten tehlikeli ve kırılgan bir durumda olan bu ülkenin sınırlarının istikrarsızlaştırılması riskine yol açacaktır. İran ve Hizbullah son aylarda bundan kaçınmaya çalışmıştı. Ayrıca Lübnan’dan yapılacak büyük çaplı bir saldırının, İran’ın Hizbullah aracılığıyla sağladığı caydırıcılığın inandırıcılığını boşa çıkaracağına dair iç tartışmalar da mevcut.
İKİLEM BÜYÜYOR
Öte yandan İran rejimi bir yandan savaşın sadece İsrail ile olmayacağını, özellikle ABD’nin İsrail’e yardım edeceğini biliyor. ABD’nin İsrail’e “Güvenliğinizi tamamen garanti altına alacağız” mesajları vermesi de bunu gösteriyor. Bu tabloda İran tereddüt yaşarken, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ise İran’la askeri bir çatışmayı memnuniyetle karşılayacağı yorumları yapılıyor.
Tüm bunlar dikkate alındığında, İran rejiminin doğrudan savaşa yol açmayacak şekilde hareket etmeyi tercih edeceği değerlendirmesi öne çıkıyor. Bugün açısından rejimin durumu nükleer müzakerelerde geldiği sıkışmış noktayla hemen hemen aynı; bir yandan atom bombası yapamayacağını biliyor, diğer yandan da uranyum yoğunlaştırmaya devam ediyor.
Öte yandan İran’ın desteklediği veya bölgede kurduğu güçlerinin tutumu ve reaksiyonun belirleyici olması bir yana Rusya ve Çin’in arka perdede rejimle nasıl bir tartışma süreci yürüttüğü de merak konusu ve belirleyici olacaktır.
Son olarak, bu tür krizler İran’daki halk hareketi açısından ölümcül olmuştur. İran’a yönelik her türlü savaş tehdidi, içerideki rejim karşıtı tüm güçlerin ve kişilerin düne göre daha fazla baskı altına alınmasına neden olmakla birlikte, içeride farklı yönleriyle henüz canlılığını koruyan halk hareketlerinin de sönümlenmesine yol açmıştır.