14 Nisan 2024 06:00
/
Güncelleme: 15 Nisan 2024 09:19

EMEP Genel Başkan Yardımcısı İskender Bayhan yazdı: Seçimler, tek adam düzeninin yenilgisi ve birleşik mücadele

"Hoşnutsuzluk büyük, dindirilemeyen ve çeşitli eylemler halinde dışa vuran bir hatta yaşanıyor ama çözüm arayışları da aynı ölçüde günü birlik formüller ve düzen içi beklentilere sıkışmış durumda."

EMEP Genel Başkan Yardımcısı İskender Bayhan yazdı: Seçimler, tek adam düzeninin yenilgisi ve birleşik mücadele

İskender Bayhan | Fotoğraf: TBMM

İskender Bayhan
EMEP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili

Büyük sermayenin tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı yerel seçimlerde büyük bir yenilgi aldı. CHP ise burjuva muhalefetin ana partisi olarak seçimlerden başarıyla çıktı.

Tek adam iktidarının ve ittifakının aldığı yenilginin esas nedeni, sömürülen ve ezilen halk kitlelerine 14-28 Mayıs seçimleri öncesi verdiği vaatleri tutmaması-tutamamasıdır. Erdoğan yönetimi, yaklaşık bir yıl gibi kısa bir süre önce işçilerin-emekçilerin-emeklilerin yaşadığı büyük hoşnutsuzluğu ve huzursuzluğu, yerlilik ve millilik propagandası eşliğinde geleceğe dair koşulların düzeleceği beklentisine tahvil etmeyi önemli oranda başarmıştı. Ancak mayıs seçimlerinin hemen sonrasında bu vaatlerini gerçekleştirmeyi 2026-27’ye öteleyen Erdoğan yönetimi, geçen 10 ay içerisinde henüz ülke sathında merkezi-birleşik eylem ve direniş karakteri kazanmasa da tarihinin en ciddi ve yaygın işçi-emekçi tepkileriyle ve mücadeleleriyle yüz yüze kaldı. Başta asgari ücret-ek zam ve emekli maaşları olmak üzere yaşanan ücret savaşları karşısında milyonlarca işçi ve emekçiye “sabır-fedakarlık-dişini sıkma” çağrıları yaptı. Bu 10 ay içerisinde çeşitli mevzii mücadelelerle bu çağrıyı dinlemeyen işçi ve emekçilerin artan hoşnutsuzluğu ve öfkesi 31 Mart seçimlerinin sonuçlarında da belirleyici oldu. Bu özet tablo, tek adam iktidarının yenilgisinin, toplumsal altyapıda sertleşen, keskinleşen emek-sermaye çelişkisinin şekillendirdiği sınıfsal nedenlerine işaret ediyor.

Elbette buna, tek adam iktidarının sınıf karakterinin bir ürünü olarak, siyonist İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği katliamlara ilişkin sürdüğü bir ucu iş birlikçi diğer ucu hamaset dolu politikaya olan tepkiyi de eklemek gerekir.

İşçi ve emekçilerin hoşnutsuzluğu büyük, yaygın, dindirilemeyen ve çeşitli eylemler halinde dışa vuran bir hatta yaşanıyor. Ama çözüm arayışları da aynı ölçüde günü birlik formüller ve düzen içi beklentilere sıkışmış durumda. Bunun içinde tepkinin seçim-sandık-seçmen üçgenine indirgenmiş düzen içi adresi CHP oldu. Sonuç olarak milyonlarca işçi ve emekçi, zehirli ilaç olarak gündeme getirilen Erdoğan-Şimşek ekonomi politikalarını reddederken, onları cezalandırmanın ve tepki göstermenin adresi olarak da CHP’yi tercih etti.

Kayyum atanan kentlerde ise Kürt işçileri, emekçileri ve onların genç kuşakları büyük bir kararlılıkla tek adam iktidarının kayyum politikalarına karşı kendi demokratik temsiliyetlerini geri almak üzere sandığa gittiler ve bunu da gerçekleştirdiler.

Tek adamın yerel yönetim seçimlerindeki yenilgisi ve kayyumların geri alınması, sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin mücadelesinin hem bir kazanımı, hem de yeni ve birleşik mücadelelerin sürdürülmesinin güçlü bir dayanağıdır.

Seçimlerin ardından sermaye örgütleri ve Erdoğan-Bahçeli cephesinden yapılan açıklamalar, İMF’ siz İMF programı olarak gündeme getirilen ve esası ucuz emeğe dayalı yoğun sömürü ve baskı olan politikalarda ısrar edileceğini gösteriyor. Dolayısıyla yerel seçim sonuçları, bu politikalara karşı sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin birleşik mücadelesine olan ihtiyacı azaltmıyor daha da artırıyor. Elbette bu mücadelenin örgütlenmesinin sorumluluğu da başta partimiz olmak üzere ilerici, devrimci, demokrat sol ve sosyalizm iddiasındaki güçlerin omuzlarındadır.

Ancak bu açıdan yerel seçimler sürecinde ki ittifak yaklaşımı-deneyimleri büyük oranda zayıf, tartışmalı ve olumsuz bir tablo ortaya çıkarmıştır. Bu durumun yaşanmasında mayıs seçimlerinin sonucunun belirleyici bir etkisi oldu. Başta Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere, muhalefet cephesinde oluşmuş çeşitli ittifaklar, seçim yenilgisinin ardından adeta ittifak -ortak mücadele fikrini reddeden düzeyde tartışmalar- değerlendirmeler yaptılar. Öyle ki bir-iki yer dışında yerel seçimlerde ittifak kavramını kullanmak bile mümkün olmadı.

Van Büyükşehir’e kayyum atama girişimine karşı Van halkının sokaklara çıkmasıyla birlikte, bölgede ve batıda hızla ortaya konulan ortak tepkiler ise önümüzdeki dönem açısından ortak mücadelenin potansiyelini ve olumlu yönünü gözler önüne serdi.

Parti olarak bu güne kadar sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin acil talepleri üzerinden geniş bir devrimci-demokrasi ittifakının-ortak mücadelenin güçlendirilmesi için ısrarcı olduk. Çünkü Türkiye’nin, insanca çalışacak ve yaşayacak koşullar, demokratik haklar, barış ve sosyalizmin egemen olduğu bir ülke olabilmesini sağlayacak olan temel toplumsal gücün işçi sınıfı ve ezilen halk kitlelerinin birliği olduğunu görüyor ve kavrıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu anlayış ve tutumla hareket edeceğiz. Ancak pratikte adım atmak, müttefiklerimizin değerlendirmelerine bakınca düne göre daha da zorlaşmış görünüyor.

Partimiz önümüzdeki dönem bütün güçleriyle büyük sanayi başta olmak üzere temel fabrika ve iş yerlerinde işçi sınıfının mücadelesini ilerletmek, güç toplamak ve örgütlenmek için çalışmalarını yoğunlaştırmaya devam edecek. Bu çalışmada ne kadar başarılı olursak, ittifakların da sınıfsal gerçekliğine uygun, kalıcı ve etkili bir yapıda olmasına güç katarız diye düşünüyoruz.  

Önümüz 1 Mayıs. İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü. İşçilerin ve ezilen halk kesimlerinin birliğini 1 Mayıs alanlarına taşıyarak yolumuza yürümek istiyoruz. Dileriz ki böyle düşünenler başarılı olur.  

Yarın: Emekçi Hareket Partisi Merkez Komite Üyesi Nehir Sevim'in yazısı : ‘Acı reçete’ yırtılıp atılmalı

Evrensel'i Takip Et