16 Nisan 2024 05:15
/
Güncelleme: 16:07

Mesut Kara: ‘Cennet Sineması’na bilet alan adam

Kendine özgü bir insandı. “Yeşilçam’ın Hatıra Defteri” Mesut’un tuttuklarıyla çok zenginleşti. Sonraki kuşaklar için paha biçilmez bir kaynak yarattı.

Mesut Kara: ‘Cennet Sineması’na bilet alan adam

Mesut Kara | Fotoğraf: Kadir İncesu 

Tarhan GÜRHAN

İlkbahar ölümleri daha kötü geliyor bana. Sanki yaşam bu kadar yakınken, avucumuzdayken, gidivermek… Yine öyle oldu: Edebiyatçı, Belgeselci, Sinema Yazarı Mesut Kara pazar gecesi Söke Devlet Hastanesinde hayatını kaybetti. Yaklaşık 10 gündür entübe ediliyordu. Bugün son 15 yıldır yaşadığı Kuşadası’da toprağa verilecek.

Ölünün arkasından yazmak çok zor. Hele bir de ölen kişi yakın dostunuzsa daha da zor. 1999 depreminden hemen sonra tanışmıştık. Depremden sonra arkadaşlarıma sıkı sıkı tembihlemiştim, “Benden önce ölünmeyecek!” diye. Kimse sözünü tutmadı. Son yirmi beş yıldır ölen ölene… Çok sıkıntılı, acılı, hüzünlü günler yaşıyorduk. Ben bir yakınımı kaybetmiştim. Konuşa konuşa birbirimizin acısını alıyorduk. 

O zamanlarda “Uç” adlı bir edebiyat, şiir dergisi çıkarıyordu. Dergi onun çocuğu gibiydi. Karşılaştığı zorluklar ve onlarla nasıl baş ettiğini saatlerce anlatırdı. Çocuk heyecanıyla, coşkuyla durmaksızın konuşabilirdi. Benim de ilk yayıncılarımdandır.

“Düşen Yapraklar (1)” adlı son yazısı, 27 Mart 2024’te Evrensel gazetesinde yayımlanmıştı. Şimdi tıpkı o düşen yapraklar misali aramızdan ayrıldı. Sanki biliyordu yaşanacakları. İnsanoğlunun acımasızlığını, ikiyüzlülüğünü, ihanetlerini, arkadan vurucu ve kötü oluşunu bildiği gibi.

Vefanın bir semt adı olmadığını hayatıyla ispatlayan ender insanlardandı. Sinemaya, özellikle Yeşilçam’a vefalıydı. Neredeyse 30 sene Yeşilçam üzerine yazdı. Ona “sinema tarihçisi, Yeşilçam tarihçisi” derdim. Mesut Kara da unutulmazlar katındadır. “Bizim kuşak için Yeşilçam’da sonbahar rüzgarları, yaprak dökümü ‘70’li yıllarda başlıyordu. Sevdiğimiz oyuncular birer birer sinemadan ve hayattan çekilirken bizim hayatımızda da yeri doldurulamaz boşluklar oluşuyordu” demişti son yazısında.

KAYBEDENLERİ YAZDI, GÖRÜNMEYENİ GÖSTERDİ

Lütfi Akad’ı, Metin Erksan’ı, Yılmaz Güney’i ayrı severdi. Mütevazi meyhanelerin, en kuytu masalarına yazılırdık sık sık. İki kişiydik ama çoğalırdık konuşurken. İkimizde de iki aynı tutku: Sinema ve edebiyat. Ha babam yeni fikirler, yeni açılımlar… Bence onu bu tutkuları yaşatıyordu. Bir kitabının adı gibi “Mülksüz ve Çıplak”tı Mesut Kara.

İnsanların değeri, öldüklerinde arkalarında kalan boşluktan ölçülür bence. Çoktan bitmiş tükenmiş bir Yeşilçam anlayışını, ısrarla kaleme alarak yaşattı. Herkesin bugün alay ettiği Yeşilçam Sineması’nda çok çarpıcı detaylar yakaladı. Özellikle kıyıda köşede kalmış oyuncuları, figüranları, kaybedenleri yazdı hep. Hem onları tazeledi hem bizi hem de kendini… Görünmeyeni gösterdi. Bugünkü sinema yazarları gibi “sabun köpüğü” yazılar yerine belge niteliği olan, iyi araştırılmış, birkaç kaynaktan kontrol edilmiş metinler ve kitaplar yazdı.

Latince bir kavram var: “Horor vacui”, boşluk korkusu diye çevirebiliriz. Şu anda hissettiklerim tam da bu kavramın içine dair şeyler. Yeri doldurulamazlık, boşluk şu anda büyük. Hayatta kalanın en büyük tesellisi bize bıraktığı eserler. İyi ki yazmış, iyi ki sevmiş. Neyse ki acı, üzüntü kılık değiştirecek, bunu biliyoruz. Mesut Kara’nın aklımızda kalışı da değişecek. Gittikçe daha da güzelleşecek. Herkes arkandan güzel şeyler söyleyecek, yazacak. Şunu unutma: Sana tam olarak geçmemiş olsa da sevildin. Çok sevildin…

Birikimli, kültürlü, beyefendi, açık sözlüydü… Gözü de soyadı gibi karaydı. Lafını hiç esirgemezdi. Tavrını kalp kırmadan koyardı ortaya. Sol yumruğu hep sıkılı… Bundan dolayı da çok kırıldı, üzüldü. Yalansız, dolansız olmak onu bu alemde “çıplak” bıraktı. Kalbinin geçmeyen yorgunluğu bundandır. Kendine özgü bir insandı. “Yeşilçam’ın Hatıra Defteri” Mesut’un tuttuklarıyla çok zenginleşti. Sonraki kuşaklar için paha biçilmez bir kaynak yarattı. Sinema, muazzam tarihinde Mesut’a pek ilgi göstermese de onun serüvenlerine ve sinema sevgisine kayıtsız kalamayacaktır.

ŞİMDİ GEÇTİ ARAMIZDAN…

Kalp krizi nedeniyle son yazısına ara vermiş hastaneden çıkınca tamamlamıştı. Kendi dilinden aktarayım: “Ambulansı aramaya çabalarken göz kararması, ayakta duramama ve soğuk terler dökme hali yaşarken ilginç rastlantıyla karşı komşumun kapıyı çalması, kapıyı açar açmaz yere yığılırken ‘Kalp krizi geçiriyorum, ambulans çağırabilir misiniz?​’ diyebilmiş olmam belki de hayatta kalmamı sağlayan ilk adımlardı. (…) Hemşire “Giysilerini, eşyalarını kime verelim?​” diye soruyor. Bir an kalıyorum ve sorunun ne amaçla sorulduğunu anlayabilmek için yarı şaka yarı ciddi ‘Nasıl yani, öldükten sonra mı?​’ diyorum. Hemşire bir kez daha umut yüklediği gülüşüyle ‘Yok be amca ne ölmesi, anjiyo olacaksın ya, üstünü çıkardığımızda giysilerini kime verelim?​’ diyor. ‘Yalnızım, ben, kimsem yok’ dediğimi ve giysilerimin, telefon ve kimliklerimin ‘güvenlik’e emanet edildiğini anımsıyorum.”

Elbette yazılacak, anlatılacak çok şey var. Ancak ne ben bendeyim ne Mesut kısa bir gazete yazısına sığar. Güzel adamdı, bu az şey değil. Bir kamera alıp, tamamen kendi imkanlarıyla, büyük Oyuncu Erkan Yücel belgeseli çekmişti 2005 yılında. “Şimdi Geçti Buradan: Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel”, Mesut Kara da öyle, şimdi geçti aramızdan… Bu şimdi hiç geçmese, unutulmasa…

Artık şuna inanmak istiyorum. O şimdi Cennet Sineması’nda. Almış biletini, varsa bir yer gösterici, oturtmuş. Sonsuza kadar kaygısız, hesapsız, gülümseyerek film izleyecek. Mesut Kara’ya da bu yakışır. Bize de onu yaşatmak…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et