Milliyetçi devletin yolu: Savaş düzeni
Paths Of Glory filmiyle Kubrick, milliyetçiliğe ve askeri düzene dair hicvini, zıtlıkları ortaya koyan diliyle ve ironik üslubuyla yerine getiriyor.
Feyzullah ÜNNÜ
Boğaziçi Üniversitesi
Dünya sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Stanley Kubrick’in erken dönem filmlerden biri olan Paths of Glory Türkçe çevirisiyle Zafer Yolları, 1. Dünya Savaşı sırasında Fransa ve Almanya arasındaki sıcak savaş döneminde geçiyor. Yazar Humphrey Cobb’un aynı isimli romanından uyarlanan filmde, Almanlar tarafından başarıyla savunulan Anthill’e Tuğgeneral Paul Mireau’nun başarılmasının zorluğunu bilmesine rağmen Fransa Hükümetinden terfi almak adına gerçekleştirdiği saldırıyı ve devamında yaşananları izliyoruz. Daha sonra Spartaküs filmiyle büyük bir iş birliğine imza atacağı Kirk Douglas’la ilk kez çalışan Kubrick, askeriyenin ve milliyetçiliğin hicvini incelikli bir biçimde gerçekleştiriyor ve bizlere milliyetçilik ve savaş üzerine cevaplanması gereken sorular bırakıyor.
MİLLİYETÇİLİK GÖLGESİNDE ÇIKAR SAVAŞI
Filmde, Tuğgeneral Mireau askeri yetkililerden Anthill saldırısının başarılı olması halinde terfi sözünü almasıyla beraber hızla planı uygulamak için yola koyulur. Önce mevzileri gezen Mireau ardından planın uygulayıcısı olması için Albay Dax ile konuşur. Dax, Anthill’in çok iyi savunulduğunu, güçsüz ve zayıf durumda olan Fransa birliğinin böylesi bir saldırıyı gerçekleştiremeyeceğini söylese de Tuğgeneral, ölümlerin böylesi bir savaşta göz ardı edilebilir detaylar olduğunu kabul eder ve ne olursa olsun saldırının gerçekleştirilmesi için Dax’i milliyetçi zırvalarla, bayrak ve milli duygularla ikna etmeye çalışır. Albay Dax ise Tuğgeneralin palavralarına ona Samuel Johnson’ın “Milliyetçilik bir hainin son sığınağıdır” sözünü hatırlatarak cevap verir. Oldukça sinirlenen Mireau, Albay Dax’i izne çıkartmayı ve birliğin saldırısını başkasının yönetmesini önerir ancak birliğinin sorumluluğunu almaktan geri durmak istemeyen Albay Dax, karara karşı çıkmasına rağmen birliğiyle Anthill’e saldırma görevini üstlenmek zorunda kalır.
Zayıf ve yetersiz birlikle başlayan saldırı, başarısızlıkla ilerler. Bunu gören Mireau önce kendi birliğine saldırı emri verir ancak askerlerin emre karşı gelmesiyle bu önlenir; saldırının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından birliği cezalandırmak için seçilen 3 askeri kurşuna dizdirir. Tuğgeneral tüm bu kararlarını ve akıl almaz adımlarını “Fransa ordusunun onuru” ve vatanperverlik gibi altı boş maskelerle gerçekleştirir. Ancak binlerce askeri ölüme, aslında, kişisel hırsı ve çıkarı için göndermektedir. Bu uğurda aldığı kararların sorgulanmasına dahi tahammül edemez.
Bu askeri yozlaşma sadece Mireau’da beliren istisnai bir durum değil, askeri hiyerarşik düzenin yapısal bir sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Askeriye, sınıfsal ilişkilerin yeniden üretilmesi ve burjuva ayrıcalıklarının korunmasına adına hiyerarşik yapıya ihtiyaç duyar. Sınıflardan oluşan toplumu “sınıfsız, ayrımsız bir bütün” olarak görür ve orduyu da bu bütünün bir örneği olarak ele alır. Filmde cephedeki binlerce asker ölüm-kalım savaşı verirken, askeri elitler saraylarında aristokrat özentisi eğlencelerini sürdürürler. Elitlerin cepheden, ölüm-kalım mücadelesinden ve askerlerin gerçek yaşamlarından bihaber hâlde satranç oynarmışçasına karar verişleri, filmin ismiyle ironik bir biçimde ortada bahsedilecek ne bir zaferin ne de bir zafer yolunun olmadığını, sadece çıkar ve hırs düzeninin sonuçlarıyla karşı karşıya kalındığı ortaya koyar.
MİLLİYETÇİ HAMASETİN EN YAKIN ÖRNEĞİ: TEK ADAM REJİMİ
Paths of Glory, sadece 1. Dünya Savaşı’nı tarif eden veya sadece Fransa-Almanya askeriyesini tanımlayan bir filmden de ötesi. Askeriyeye, milliyetçiliğe ve askeri operasyonların siyasi temeline dair hem farklı dönemlere hem de farklı coğrafyalara dair çokça alan açıyor. Örneğin, AKP-MHP iktidarının hızla artan güvenlik politikalarının etkisinde günümüz Türkiye’si de pek farklı durumda değil. Bölgede şiddetin arttığı, sınır ötesi operasyonların yürütüldüğü ve kutuplaştırıcı dil ile saldırgan tutumlar alındığı bu günlerde tek adam rejimi, ekonomik ve politik zayıflıklarını gizlemek ve bölgesel güç olarak emperyalist paylaşımdan payını almak için milliyetçi, ırkçı siyasetini sürdürüyor. Bununla beraber, bir yandan askeri sanayi yatırımlarıyla burjuvazi ile iş birliğini güçlendirmeyi bir yandan da ekonomik ve siyasi taleplerle yükselen tepkilere karşı halk kesimlerinin bir bölümünü kendi politikasına yedeklemeyi hedefliyor.
Filme dönecek olursak, yönetmen Kubrick, milliyetçiliğe ve askeri düzene dair hicvini, zıtlıkları ortaya koyan diliyle ve ironik üslubuyla yerine getiriyor. Askerlerin kurşuna dizilme sahnesiyle, askeri elitlerin yemek ziyafetini peşi sıra göstererek savaş politikasının sınıfsal sonuçlarını ortaya koyuyor. Siyah-beyaz estetiği, derinlikli ve keskin sinematografisi ve dinamik kamerasıyla yer yer film noir türüne, yer yer de onun da kaynaklarından biri olan Fransız poetik realizmine öykünüyor. Ayrıca, tüm yozlaşmaların, ölümlerin ve yaşananların ardından tekrar saldırıya hazırlanan birliği, görkemli bir askeri müzikle göstererek filmi sonlandırması da durumun ironisini ifade ediyor. Milliyetçiliğin ve savaşın iki yüzlülüğünü oldukça başarılı bir biçimde sahneleyen Paths of Glory; hiciv ve ironi dili, başarılı sinematografisi ve oyunculuklarıyla Kubrick’in en önemli filmlerinden biri olurken dünyada ve Türkiye’de mevcut duruma dair bolca soru ve cevap bulmamızı sağlıyor.