16 Nisan 2024 22:20

Leningrad ve 872 günlük direniş destanı

Halkın direncini kırmaya yönelik tüm girişimlerine rağmen Hitler, Leningrad’dan istediğini alamadı. Naziler ilk andan itibaren beklemedikleri bir direnişle yüzleşmişlerdi.

Silahlı askerler ‘Komünizm’ yazan bir pankart taşıyor, Nikolskaya caddesi, Moskova, Ekim 1917 (Fotoğraf: Foto Scala, Firenze/bpk, Bildagentur fuer Kunst, Kultur und Geschichte, Berlin)

Paylaş

Malik ASLAN
İstanbul Üniversitesi 

“4 lambalı 29 modeliydi hapishanedeki radyo
On beş gün önce yolladılar halkevinden,
                                              Koridora kurdular.
Dışarıda, soğuk ve cam gibi gecenin altında
                                   Tüyleri diken diken, kaskatı bozkır,
İçerde, hapishane uykusundadır.
İçerde yalnız dört kişi uyanık:
Nöbet yerinde gardiyan
                   (taşlığa ateş yakmış ısınmakta)
Ve radyo başında Halil,
                        Köylü ressam Ali, Beethoven Hasan.
Sesi kısmışlar,
Ve 500 kilometre güneylerinde turunç bahçesini dolduran senfoniyi
                                                                     Onlar da dinliyorlar Moskova’dan.”

Yukarıda geçen dizeler Nâzım Hikmet’in 1952 yılında Sofya’da yayınlanmış Moskova Senfonisi adlı kitabından alıntılanmıştır. Tarih muhtemelen 29 Mart 1942’dir ve radyoda Şostakoviç’in 7. Senfonisi’nin Moskova Prömiyeri yankılanmaktadır. Her ne kadar Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi’ndeyken kaleme aldığı kitabının adını Moskova Senfonisi koymuş olsa da Şostakoviç’in 7. Senfonisi Leningrad’a ithaf edilmiştir ve Leningrad Senfonisi olarak bilinmektedir. Savaş ve kuşatma koşullarında yazılmış, kâh hava saldırıları kâh bitkinlik nedeniyle sık sık bölünen provalar sürecinde orkestranın üç üyesinin açlıktan yaşamını yitirdiği bu senfoni; İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın çetin bir dönemecinde, aylardır Naziler tarafından dünyayla bağlantısı koparılmış ve Hitler’in bir otelde vereceği “kutlama” resepsiyonunun davetiyelerini önceden bastıracak kadar kesin bir tavırla düşeceğinden emin olduğu Leningrad kentini adeta küllerinden yeniden doğurmuş ve tamı tamına 872 gün süren kuşatma bitene kadar Leningrad’a direnme gücü vermiştir.

9 Ağustos 1942 Pazar günü saatler öğleden sonra altıyı gösterdiğinde, şehrin birçok noktasına ve özellikle de düşman askerlerinin dinlemesini sağlamak için cephe hattına yerleştirilmiş sayısız hoparlörlerden orkestra şefi Karl Eliasberg’in faşizme karşı mücadele tarihine geçecek şu sözleri duyulmuştur: “Yoldaşlar! Şehrimizin kültürel tarihinde yer alacak büyük bir olay gerçekleşmek üzeredir. Birkaç dakika içinde, harikulade vatandaşımız Dmitri Şostakoviç’in ‘Yedinci Senfoni’sini duyacaksınız. Kendisi bu müthiş besteyi düşman Leningrad’a delicesine saldırdığı esnada yapmıştır… Faşist domuzların bütün Avrupa’yı bombaladığı ve Avrupa’nın da Leningrad’ın sonunun geldiğini düşündüğü esnada. Ama bu performans ruhumuzun, cesaretimizin ve savaşa hazır olduğumuzun şahididir. Dinleyiniz, yoldaşlar!”

KUŞATMANIN ARKA PLANI

Modern tarihin en uzun süreli ve en yıkıcı kent kuşatmalarından biri olan Leningrad Kuşatması, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın Doğu Cephesi’nde yer alan bir şehir muhasarasıdır. Leningrad (St. Petersburg) kenti, Mihver Devletler’e bağlı kuvvetlerce 8 Eylül 1941 tarihinde son kara bağlantısı da kesilerek kuşatılmıştır. Leningrad’ın düşürülmesi, Hitler’in kapalı adı Barbarossa Harekâtı olan Sovyetler Birliği’ni istila etme planının başlangıç bölümündeki üç ana stratejik hedeften biriydi. Nazilerin kenti hedef olarak belirlemelerinin altında yatan nedenler ise; Ekim Devrimi’nin sembolik başkenti olarak politik, Sovyet Balık Filosu ana üssü olarak askerî ve birçok silah fabrikası sebebiyle endüstriyel önemidir. 

Kuşatma, Barbarossa Harekâtı’nın bir bölümü olarak 22 Haziran 1941 tarihinde, Alman Kuzey Ordular Grubu ile Fin Ordusu desteğinde başlatılmıştı. Hitler’in 6 Ağustos’ta tekrarladığı “Önce Leningrad, sonra Donets Havzası, daha sonra Moskova” emri, Nazi faşizminin savaş güzergâhını ifade ediyordu. Alman kuvvetleri Leningrad’ın güney kesimindeki bölgeleri işgal ederken Fin kuvvetleri, kentin kuzey kesiminde mevzilenmişti. Fin ve Alman kuvvetleri kenti ablukaya alarak dışarıyla olan bağlantısını kesmeyi amaçlamışlardı. Böylece kentin dışından kuşatmayı sürdürerek, kente gıda ve her türlü ihtiyaç maddesinin girişini engelleyeceklerdi. 

Faşistlerin Sovyet halkını mahkûm ettiği açlık ve soğuğa Alman bombardımanları da eklenince kent tam bir mahşer alanına dönüşmüştü. Karneyle dağıtılan çok az miktardaki yiyecek rezervi yetmeyince önce evde beslenen kuşlardan medet umar olmuşlardı. Daha sonraysa sıra sokak hayvanlarına geldi. İnsanlar hayatta kalabilmek için buldukları her şeyi yediler: kitap ciltleri, duvar kâğıtları, deri ayakkabılar, bataklık kömürleri… İnsan cesetlerinden geçilmeyen sokaklar zamanla günlük yaşamın bir parçası haline gelmişti. Korkunç koşullar nedeniyle 30 bin ölümün gerçekleştiği günler bile oluyordu. Kuşatmanın son yılında, 12 yaşındaki Tanya Saviçeva henüz açlıktan ölmeden önce günlüğüne şunları yazmıştı: “Zhenya 28 Aralık 1941’de saat 12.30’da öldü. Büyükannem 25 Ocak 1942’de saat 3’te öldü. Lyoka 17 Mart 1942’de saat 5’te öldü. Vasya amcam 13 Nisan 1942’de saat 2’de öldü. Lyoşa amcam 10 Mayıs 1942’de saat 4’te öldü. Annem 13 Mayıs 1942’de saat 7.30’da öldü. Saviçeva’lar öldüler. Herkes öldü. Yalnızca Tanya hayatta.” 

HALKIN FAŞİZME KARŞI YILMAZ DİRENİŞİ

Halkın direncini kırmaya yönelik tüm girişimlerine rağmen Hitler, Leningrad’dan istediğini alamadı. Naziler ilk andan itibaren beklemedikleri bir direnişle yüzleşmişlerdi. Leningrad Temsilciler Konseyi 27 Haziran 1941’de sivil halktan “ilk direniş grupları” örgütlemiş, tüm kent nüfusunun tehlikeden haberdar edilmesinin ardından bir milyonun üzerinde yurttaş savunma tertibatı inşasında çalışmak üzere seferber edilmişti. Kent çevresinde kuzey ve güneyden düşman kuvvetlerini savuşturmak adına birkaç hat şeklinde inşa edilen savunma düzeni takdire şayan bir sivil direniş hareketiydi.

Leningrad sakinlerinin bu mücadelede yalnız olduklarını söylemekse pek doğru olmazdı. Kışın donan Ladoga Gölü Sovyet halkının en önemli müttefikiydi. Gölün donması sayesinde kente erzak taşıyan konvoyların hareketine olanak sağlanıyordu. Alman bombardımanı bardaktan boşanırcasına yağarken kaygan ve tehlikeli bir yolculuğu göze alıp kenti savunanlara yiyecek içecek taşımak benzersiz bir kahramanlık örneğiydi. Bu güzergâh daha sonra tarihe Yaşam Yolu olarak kazınacaktı.

Kentin yardımına Sovyet sanatçıları da koşmuştu. Kuşkusuz halkın çaresizlik içinde kıvrandığı, ölümün kanıksandığı bir manzarada zafer elde etmenin temel şartı moral gücüydü. Tarihin kendilerine yüklediği sorumluluktan kaçmayan sanatçılar, kenti saran karanlık duvarda gedikler açmayı başarmışlardı. Radyo bir dakika olsun susmamış, Güzel Sanatlar Akademisinde sanatçılar dondurucu soğukta ve neredeyse tamamen karanlık bir ortamda çalışarak halkın direncini ve yaşam azmini ayakta tutmuşlardı.

Tüm bu etkenlere Kızıl Ordu’nun yılmaz direnişi de eklenince Naziler için mağlubiyet kaçınılmaz olmuştu. 1942 sonbaharı başlarında başarılı bir biçimde gelişen Sinyavin Harekâtı’yla Alman kuvvetlerinin planları suya düşmüş, aşamalı biçimde gerçekleştirilen taarruzlarla Nazilerin direnci zayıflatılmıştı. Kuşatma, Sovyet birliklerinin Leningrad-Novgorod Harekâtı ile kentin güney kesimindeki Alman kuvvetlerini püskürttüğü27 Ocak 1944 tarihine kadar sürmüş, nihayetinde Naziler kuşatmadan vazgeçmek zorunda bırakılmışlardı.

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ve dolayısıyla dünyanın kaderini değiştirerek faşizme karşı yürütülen tüm enternasyonel mücadelelere örnek teşkil etmiş Leningrad Kuşatması, bugün de aynı kararlılıkla yürüdüğümüz mücadele yolumuzu aydınlatmaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Milliyetçi devletin yolu: Savaş düzeni

SONRAKİ HABER

Konuralp: Sosyal medyadaki cinsiyetçi ve ırkçı saldırılarla mücadele etmeliyiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa