16 Nisan 2024 22:36

Yerel seçimlerden sonra şimdi nereye?

Seçim sonuçlarına baktığımızda halkın tek adam rejimine karşı hem genelde hem de yerel yönetimlerde iktidarını sürdürememesi için tepkisini ortaya koyduğunu görebiliyoruz.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Mert AKYILDIZ
Adana

Dergimizde 31 Mart yerel seçimlerine gittiğimiz süreçte seçimlere ilişkin birçok değerlendirme yazıları, eğilimler ve mektuplar yayınlandı. Gençliğin yerel seçimler ve kendi yaşamı üzerinde kurduğu bağdan, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra oluşan hayal kırıklığının bu seçimlere yansıyacak etkisine, meclise giren ve güçlenme eğiliminde olan dinci gerici partilerin özellikle genç kadınlar olmak üzere gençliğin seküler yaşam talebi üzerindeki kaygılarına kadar birçok eğilimi gözlemleyebilme şansı bulduk. Bütün bunların ışığında yerel seçimlerin sonrasında yayınlanan ilk sayımızda hem dünle bugün arasında değişen ülke koşulları ve bunun seçimlere yansımasını hem de gençliğin seçim öncesi ve sonrasındaki değerlendirmelerini tartışacağız.

Seçim öncesinde belki de en sık rastladığımız eğilim gençliğin yerel seçimlere olan ilgisizliğiydi. Bu durumun gerekçelerini birkaç açıdan değerlendirmek mümkün. Öncelikle bir önceki seçim geniş gençlik kesimleri tarafından ciddi anlamda tartışılan, sandık görevliliğinden, müşahitliğe kadar sandıkları koruma motivasyonuyla şekillenen, birçok gencin bizzat seçim kampanyalarının içinde bulunduğu ve sandıklara gitme oranının yüksek olduğu bir dönemdi. Tek adam iktidarının gençliğin hak, özgürlük ve taleplerine en ileriden saldırdığı, gençliğin geleceksizliğini, demokratik hak ve taleplerini görmezden geldiği, genç intiharlara, ekonomik darboğazlılığa gözlerini kapattığı bir gerçeklikte gençliğin umudununda seçimlerle tek adam rejiminden kurtulabileceği inancı vardı. Burada gençliğin bütün tepki ve eylemlerini seçim sandığına yönlendiren burjuva muhalefetin tutumu da görmezden gelinemez bir etki olarak karşımıza çıktı.

SEÇİM ÖNCESİ İLGİSİZLİĞİN YERİNİ COŞKU ALDI

Bütün bunların sonucunda seçimin tek adam iktidarı tarafından kazanılması yoğun bir hayal kırıklığı ve seçimlere ilişkin beklentilerin zayıflamasıyla sonuçlanmıştı. Diğer taraftan gençliğin kendi yaşamını etkileyen unsurların çözümüyle yerel yönetimler arasında doğrudan bir bağ kuramamasının da en son geçirdiğimiz seçim sürecine ilişkin ilgisizlikle de alakalı olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda yerel yönetimlerin çalışmalarının halkın sorun ve problemlerinin çözümü yerine rant politikaları etrafında şekillenmesinde doğrudan payı var elbette. Birçok kentte yurt koşullarının yetersizliği, depreme dayanıksız binalara istenen fahiş kira fiyatlarıyla ortaya çıkan barınma sorunu gençler için başat problem örneğin. Ücretsiz kütüphane, kurs merkezleri gibi alanların belediyeler tarafından gözetilmemesi, ücretsiz kültürel faaliyetlerin sınırlılığı ve gençliğin yönetim mekanizmalarında olmayışı da cabası. Tüm bunlarla birlikte sadece beş yılda bir seçim sandığa giderek bir şeylerin çözülebileceği beklentisi sonuç olarak bir ilgisizliği de yanında getiriyordu. Fakat seçim zamanı durumun büyük oranda tersine döndüğü, birçok üniversite öğrencisinin memleketine oy kullanmaya gittiği bir gerçeklik yaşandı. Sonuçların açıklanmasıyla da birlikte gençlik içerisinde olumlu bir havanın esti. Erdoğan iktidarının zayıfladığına ve daha da zayıflayabileceğine dair umudun yeniden arttığı, ülkenin dört bir tarafında gerçekleşen kutlamalarda yoğun katılımın gençlik kesimlerinden olduğu bir durum vardı keza.

“BU HALK DEĞİŞMEZ” MİYMİŞ?

Bu tablodan çıkarmamız gereken olumlu yönler kadar olumsuz yönlerde var. Seçimlerde kaybedince bir şeylerin değişemeyeceğini düşünerek “Bu halk değişmez” söylemlerine varan, siyasete küsen ve aslında kendi yaşamsal hakları ve kazanımlarına sırtını dönen gençlik kesimlerinin seçim kazanılınca yeniden motive olan, dönemsel hareketliliğe bağlı olarak siyasete bakış açısı değişen bir durum gözlemleyebiliyoruz. Seçim sonrası oy oranlarına bakarak “CHP/YRP” kazandı, “Emekliler seçimi kazandırdı” gibi olayın özünden daha çok arka planına odaklanan seçim değerlendirmelerini doğurduğu bir tablo karşımıza çıkıyor. Bütün bu tartışmalar elbette ki seçimin sonucuyla doğrudan ilişkili fakat değerlendirmeleri sadece bu gibi ifadelere bağlamak, arkasındaki sınıfsal çelişkileri, büyüyen yoksulluğun yansımalarını, iki seçim süreci arasındaki süreçte halkın tek adam rejiminin baskılarına karşı durduğu konumu görmeden yapmak eksik ve yanlış yönlendirici olacaktır. Doğanın talanına ve rant politikalarına karşı duran üretici köylünün mücadelesinden, Zeren Ertaş’ın ihmaller sonucundaki ölümü sonrası memleketin dört bir tarafında gerçekleşen yurt ve üniversite eylemlerine, Seydişehir’den, Urfa’ya, Düzce’den İstanbul’a kadar işçilerin artan hayat pahalılığına karşın düşük ücretleri kabul etmeyerek sürdürdüğü grev mücadelelerine kadar pek çok gündem tek adam iktidarının bu seçimlerde zayıflamasının önemli etkenleri olmuştur. Emeklilere 10 bin, işçilere 17 bin TL’lik sefalet ücretini dayatmaktan çekinmeyen ekonomi politikalarının, vatandaşa kemer sıkma, patronlara teşvik üstüne teşviklerin tepkisinin karşılığını görüldüğü bir seçim süreci yaşanmıştır.

MEVCUT İKTİDARIN GERİLEYİŞİNİ İLERLETMEK

Seçimin hemen ertesi günü kayyum meselesinin gelmesiyle birlikte kayyum politikalarına karşı sokak mücadelesini doğurdu. Bir öfke patlamasıyla birlikte gençlerin yoğun bir biçimde sokağa döküldüğü, sadece kuru bir kalabalık, ne yapacağını bilemeyen bir kitle değil aksine gençlerin mahallelerde örgütlenmeye başladığı, ne yapabiliriz, nereyi tutabiliriz nerede mücadele verebiliriz gibi tartışmalarla o öfkeyi bir örgütlülüğe dönüştürme noktasında ciddi bir adım atıldığı bir süreci örgütlerken birçok deneyimi de Türkiye gençliğine aktardı.
Seçimlerin tek başına bir başarı olmadığını, seçimi koruyacak olanın da, belirli kazanımları kalıcı hale getirecek şeyin de o kazanımlara sahip çıkmak olduğunu gösterdi. AKP’nin toplamda gerileyişini sürdürmenin bunun arkasında durmakla sağlanacağının somut bir göstergesi oldu. Antidemokratik kayyum uygulamalarına karşı sadece Van’la sınırlı kalmayan, Boğaziçi’nden ODTÜ’ye üniversite öğrencilerinin eylemi, muhalefetin sıkı duruşu, onlarca ilde yapılan eylemler de kayyum kararını geri çektiren önemli bir etken oldu.
Sonuç olarak seçime kadar izlediğimiz süreci ve sonuçlarını bir arada görmek gerekirse halkın değişim isteğini hem genel seçimlerde -her ne kadar iktidar lehine sonuçlandığı bir durum olsa da tüm tartışmalar ve düşen yüzdeliklerle-, hem seçim sürecinde eğilimlerle hem de sandıkta kullanılan oylarla gösterdiğini söyleyebiliriz.

En geniş halk kesimlerinin tek adam rejiminin baskı, sömürü ve yağma düzeninin bir basamağı olarak kullandığı yerel yönetimlerde de iktidarını sürdürememesi için tepkisini ortaya koyduğunu görebiliyoruz. Haritaya baktığımızda gördüğümüz değişiminse bir alternatif arayışı olduğunu, halk nezdinde bir bıkkınlığın ve karşı duruşun açık bir temsili olduğunu gördüğümüz koşullarda odaklanmamız gereken bir nokta var. Bir biçimiyle bozulan düzenin, değişimin hak kazanımlarımızla sürdürülebilmesi, sorunlarımızın çözümü ve taleplerimizin karşılık bulması için; kentlerde söz sahibi olmak kadar her anlamda insanca bir yaşam kurabilmemiz için mücadele etmemiz gerekiyor. Sandıktan sandığa, geçici ve dönemsel değişim arayışlarına karşılık, tek adam rejiminin geriletilmesinin ilerletilmesi için bulunduğumuz her alanda, kaldığımız yerden değişim rüzgarıyla devam etmek ve kazanımlarımızı kaybetmemek için onları korumak adına bir araya gelmemiz gerekiyor. Biz bir araya geldikçe, seçimin gösterdiklerinin bir sonuçtan ibaret değil, daha iyisi için bir başlangıç olduğunu da düşünerek yarını bugünden kurabiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Sağ antiemperyalist olabilir mi?

SONRAKİ HABER

Eski AKP’yi özleyenler: bir Yeniden Refah anatomisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa