16 Nisan 2024 22:47

Sağ siyaset üzerine bir tartışma denemesi

Açık suç örgütleri de dahil olmak üzere sağ siyaset, aktörleri aracılığıyla devletin ve toplumsal yaşamın egemen sınıfın lehine yeniden örgütlenmesinin birincil aparatıdır.

Charlottesville ‘Sağı Birleştir’ Mitingi | Fotoğraf: Anthony Crider/Wikimedia Commons/CC BY 2.0

Paylaş

Zehra ÖZÖCAL
İstanbul

 

Sağ, dönemsel ihtiyaçlara yönelik siyasal üretim yapmanın adresidir. Bu adres öyle ki, örgüt içi yaşantı ve siyasal örgütlenme modelinden başlayarak gasp, yağma, çökme üzerine işlenecek siyasal pratiğin en elverişli olduğu biçimleri ve içerikleri kullanmada oldukça yol kat etmiştir. Kadın ve LGBTİ düşmanlığı, mülteci düşmanlığı, hayvan düşmanlığı gibi ortaklaşan unsurların her biri çok parçalı olduğu kadar, tarihsel gericilikleri bakımından birleşerek toplam bir soruna büyüyerek dönüşüyor. Uluslararası örnekleri bakımından birbiriyle eş zamanlı olarak yükseldiği sıklıkla ifade edilen sağ ve temel motivasyonlarının incelenmesine bu yazıda yer ayıramayacağız. Ancak sağın nasıl anlaşılması gerektiğine dair birkaç kenar notu bırakarak değerlendirmeye çalışacağız.

SAĞ NEDİR, SAĞCILIĞIN EĞİLİMİ NEDİR?

Özünde burjuvazinin sınıf güç ilişkileri tarafından temin edilen özlem ve ihtiyaçlarını gidermeye yönelik pozisyon alınır siyasal pozisyonlar da. Bunların, kapitalizmin kriz koşullarını sürekli üreten üretim biçimiyle, devletin örgütlenmesinde emperyalizm çağına özgü model arayışlarında belirli periyotlarla benzer özelliklerle gerçekleştiği görülür. Türkiye’de sağ, sınıfsal dönüşümlerin ışığında, egemen sınıfların ihtiyaçlarına cevap verme görevini, her döneme özgün koşullarda, farklı siyasal muhtevalarla sürdürmüştür.

Sağ, siyasal bir pozisyon olarak, tek bir ayrışmayı değil, bir eğilimi ifade eder. Söz gelimi, sol örgütlerin dönemsel taktiklerinin içerisinde de bulunabilir. Bir konum ifade etmesinden de hareketle, “sağcılaşma”nın bugüne değin tüm burjuva muhalefet partilerinin, sınıf iş birliğine soyunan sol-sosyalist partilerin, parti içi ve dışı politikalarda belirli dönemlerde egemenliğini sürdürdüğü görülebilir. Örneğin Demokrat Parti’nin kuruluş döneminde kendisini CHP’nin iki solu olarak tarif etmesi gözetilebilir, ancak özünde “liberal politikaların örgütlenmesi”, “ABD ile uyum yasası” gibi kapitalist dönüşüm ve program hedeflerini en ileriden hatta “en sağdan” üstlenmiştir. Geleneksel olarak, bir yandan neoliberal dönüşümün 24 Ocak kararlarının cuntayla arkasında durduğu gibi Milli Şef döneminde tek partili sisteme karşı “özünde tarım burjuvazisinin ve ticaret burjuvazinin” demokrasi arayışının siyasal sözcüsü olmuştur.

SAĞIN YÜKSELDİĞİ KOŞULLAR NASIL DOĞAR?

Sağın bir akım olarak örgütlenmesine el veren koşullar, egemen sınıfların temelde iki kaygısına karşı önlem almalarından oluşuyor gibi görünmektedir. Bunlardan ilki, sınıflar mücadelesinin ve hak ve talepler mücadelesinin yükseldiği dönemlerde, bu hareketleri zayıflatma kaygısı üzere pozisyon alabilecek bir gücün ortaya koyulması, bir diğeri ise yoksulluk ve savaş gibi toplumsal koşullarda kitlelerin mücadele birikiminden uzaklaştırılması, egemen sınıfların gerici arzularına rıza üretimi sağlanmasıdır. İki koşulda da halk hareketlerinin engellenmesi ve örgütlülüğün önünde bir duvar olmaları sağın örgütlerinin varlık koşuludur.

Somutlaştırmak için örneklere bakalım. Birinci koşula örnek olarak Almanya’da iktidara yürüyen komünist işçi hareketine karşı kullanılan Naziler, ülkemizde ise Komünizmle Mücadele Derneği verilebilir. Burjuvazi tarafından ilk göreve çağrıldıklarında 1. Dünya Savaşı’nın ardından demokratik cumhuriyet ve barış talebindeki sivilleri sokaklarda avlamışlar, ikincisinde ise özellikle Yahudi vb. kökenlerden gelen işçiler için köleliğe varan düzeyde çalışma koşullarını köle kampları ile açıkça ilan edebilecek, insanlık tarihinin en yıkıcı savaşını planlamaları, Alman burjuvazisinin en geri özlem ve rövanş arzusunu gerçekleştirmek için varlardı. Ülkemizdeki örnek ise tarihimizdeki en acı genç, Alevi ve aydın katliamlarına imza atmış; bugünün toplumunda hala demokratik kanallara çözümüne imkân verilmeyen pek çok kimlik ve demokrasi sorununun körükleyicisi olmuşlardır: Maraş Katliamı, Taylan Özgür’ün katledilmesi, Madımak Katliamı, Piyangotepe Katliamı ve daha saymakla bitmeyecek nicesi…

YAŞAMI YALNIZCA ÖNYARGILARI İLE ANLAYABİLEN GÖRÜŞ

Sıklıkla solun suçlandığının aksine, aslında sağ, yaşama karşı bir ideolojik zemine sahiptir. Bu tanım – hem düşünsel hem pratik ve gündelik pek çok karşılığını bulunmakla birlikte – özünde ezme, baskılama, önleme, durdurmaya dair işlevi yaşama karşı örgütlenmeyi gerektirir.
Yaşama ve canlılığa yönelik sayısız saldırı biçimleri, egemen sınıfların tarihsel gericiliğinden ileri gelmektedir. Aralarındaki ilişki genel anlamda farklı klikler arasındaki değişimlerin ve pay kapma mücadeleleri de dahil olmak üzere, bir “aparat” olarak örgütlenme faaliyetidir. Tam da bu sebeple, sağ, tek hedefli muhalefet biçimlerine de olanak tanır; birbirleriyle çelişen politikaların aynı platformda tutarlı gibi gösterilmesine de.

Savaş karşıtı olmadan mülteci sorunun çözüm adresi olduğu iddiasına da soyunabilir, IMF Dünya Bankası gibi emperyalist örgütlerle uyum içerisinde çalışarak kendisine antiemperyalist olduğunu iddiasına da.

Çünkü egemen sınıfın baskı aygıtı olarak devletin sağlaşması; temelinde yatan ilişkilerin açığa çıkması yani savaş, göç, kriz ve baskı koşullarında bir yönetme iddiası olarak sağın örgütlenmesinin koşullarını kendinde yaratması anlamına gelir. Aynı zamanda mafya, çeteler, uyuşturucu örgütleri, paramiliter örgütler gibi daha vahşi birim ve ilişkileriyle sağ aparatlar tüm nitelikleriyle devletin koşullarını örgütler. İrrasyonel düşünme ve eylem biçimlerine sahip olsa da onu genel olarak akıl dışılıkla tanımlamak doğru sonuç vermeyebilir. Zira, bu, tutarsız ve çelişkili adım ve uygulamaların sonuçlarından veya sağ siyasetin aktörlerinden değil, düpedüz motivasyonu ve siyasetini sürdüğü sınıfın irrasyonel programından ileri gelir.

Dolayısıyla açık suç örgütleri de dahil olmak üzere sağ siyaset, aktörleri aracılığıyla devletin ve toplumsal yaşamın egemen sınıfın lehine yeniden örgütlenmesinin birincil aparatıdır. Bunun karşısında, yaşam ve canlılıktan, değişimden, toplumsal ihtiyaçların örgütlenmesi bakımından bir sınıfın örgütlenmesinden bahsedebilmek için sağın parçalı, tek odaklı düşmanlık siyasetine, milletçilik notalarıyla halk adına “konuşma” rüştüne son vermeye çabalamak hiç mi hiç önemsiz bir iş değildir.

ÖNCEKİ HABER

Eski AKP’yi özleyenler: bir Yeniden Refah anatomisi

SONRAKİ HABER

Erdoğan'ın gözü Irak petrolünde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa