Sol açık
Hangi renge, hangi takıma, hangi mevkiye ya da hangi davaya mensup olursak olalım asıl olan hükmen yenilmek değil hükmedenlere direnmektir.
Fotoğraf: Sol açık taraftar grubu sosyal medya hesabı
Karnı büyük koca dünyanın altı yine harlandı. Sürekli kaynayan Orta Doğu’dan bu kez fokurtular yükselmeye başladı. Bir yanda İsrail’in, diğer yanda İran’ın oyun kuruculuğunda savaş oyunu mu desem, ayak oyunu mu desem başladı. Bakalım bu tehlikeli oyun dünyanın kaderini nasıl etkileyecek.
Amazon Ormanlarında kanat çırpan bir kelebeğin Amerika Birleşik Devletleri’nde kasırga oluşturabilme gücü düşünüldüğünde yanı başımızda sahnelenen bu savaş oyununun Türkiye’de bir kasırgaya sebep olması kaçınılmazdır.
Uzun zamandır hepimizi nefessiz bırakan ekonomik tufanın üzerine eklenecek kasırga bizi top yekûn bir afetle karşı karşıya bırakacaktır.
Türkiye’nin eğitimden sağlığa, ekonomiden siyasete, sanattan spora tüm damarlarında yıllardır hissedilen ve her geçen gün artan bir çürüme mevcut. Bu çürümenin bir yansıması olarak da son zamanlarda ülkemizin futbol dünyasının kılcal damarlarından yükselen koku artık ucuz parfüm terkipleri ile de örtbas edilemiyor. Fenerbahçe Futbol Kulübüne haksızlık yapıldığı temelinde hissedilen bu koku kolay kolay da sonlanacak gibi durmuyor.
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’un bir çırpıda saydığı haksızlıklar arasında Fenerbahçe’ye karşı hakemlerin taraflı kararları, terör örgütünün kurduğu kumpaslar, Rize deplasmanı dönüşü yapılan suikast girişimi, 17 Mart’ta Trabzon deplasmanında futbolculara yönelik linç girişimi, zorbalıkla çalınan şampiyonluklar yer almaktadır. Tüm bu yaşananların kendilerini isyan noktasına getirdiğini söyleyen Ali Koç Fenerbahçe’nin ligden çekilme kozunu masada tutarak tepkisini 7 Nisan’da Galatasaray’la Şanlıurfa’da oynanan Süper Kupa maçına U19 takımı ile çıkıp maçın 2. Dakikasında sahadan çekilerek gösterdi. Kimi 2 dakika süren bu maçı “Biz ne izledik şimdi” şaşkınlığı ile karşılarken, kimi de takımlarına “Hükmen yenilir, hükmedenlere yenilmez” sloganı ile omuz verdi.
Aslında benim futbolla ilişkim babadan Adana Demirsporlu olmanın ötesine geçmez. Peki, nasıl oldu da bu yazıda yolum Fenerbahçe’nin sarı laciverti ile kesişti diye soracak olursanız; yanıtımı bir meslek büyüğüm vesilesi diye yanıtlarım.
Yıl 1935, Kadıköy’ün rıhtıma çıkan sokaklarının birinde idman yapan sarışın genç bir adamı evinin balkonundan her sabah hayranlıkla izleyen bir çocuk varmış. Kırık Türkçesi ile 12-13 yaşlarındaki hayranından selamını esirgemeyen bu genç adam Fenerbahçe’nin o dönemki antrenörü Macar Her Şivenk’miş. Kahramanımız da Memduh Nabi Eren.
Fenerbahçe Spor Kulübü minikler futbol takımı kurmaya karar verince Her Şivenk arkadaşını unutmaz ve böylece Memduh Eren’in sarı ve lacivertle gönül bağı bir daha kopmamak üzere kurulmuş olur. Sarı lacivertli formayla başladığı futbol hayatı Beykoz ve Göztepe Spor Kulüplerinde devam etse de Memduh Eren finali 1946-47 sezonunda Fenerbahçe’nin sol açığı olarak yapmıştır. O sezon yaşadığı bir sakatlık sonucu futbol yaşamına veda etmiştir.
Bu veda aslında yeni bir başlangıcın da kapısını aralamıştır. Memduh Eren futbolu bıraktıktan sonra tıp fakültesini tamamlamış ve nöropsikiyatri alanında uzmanlık yaparak meslek büyüğüm olmuştur. Sadece bir hekim, bir nöropsikiyatrist değildir Memduh Eren. Aynı zamanda bir devrimcidir. Öğrencilik yıllarında dikkat çeken öğrenci liderlerinden biridir. Memduh Eren’in Deniz Gezmiş’in büyük dayısı olduğu, 12 Mart döneminde Deniz ve arkadaşlarını bir süre sakladığı ve onlara maddi destek sağladığı düşünüldüğünde Deniz’in yönünü bulmasında ışık olan insanlardan biri miydi sorusu da ister istemez akla geliyor.
Memduh Eren futbolu bıraksa da ölene kadar Fenerbahçe ile bağını kesmemiştir. Genel Kurullarında yaptığı ateşli muhalif konuşmalarla damgasını vururmuş. Sadece Kulübünü değil sarı lacivert renkleri de yaşamından hiç çıkarmamıştır. Örneğin kartvizitini sarı ve lacivert olarak bastırmıştır. Memduh Eren iki kitap yazmıştır; Üçüncü Dünya Devrimi ve 27-28 Nisan Gençlik Eylemi Işığında 27 Mayıs. İlk kitabını sarı ikinci kitabını da lacivert kapakla bastırmıştır.
Memduh Eren’in yaşamı 6 Mayıs 1972 günü tepetaklak olmuştur. Bir yanda Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamlarının acısı diğer yanda İbrahim Çenet’in elinde yanlışlıkla patlayan bombanın artçı sarsıntısı. Denizlerin idamına karşılık vermek için bombalı eylem yapmayı planlayan İbrahim Çenet zamansız patlayan bu bomba ile iki elini ve bir bacağını kaybetmiştir. Patlamadan 4 gün sonra Türkiye siyasi tarihine Bomba Davası olarak geçen davanın soruşturması başlatılmıştır.
Soruşturma kapsamında gözaltına alınanlardan biri de Memduh Eren’dir. Memduh Eren Ziverbey Köşkünde “misafir” edilmiş ve günlerce işkence yapılmıştır. O işkencenin izlerini geri kalan yaşamı boyunca bedeninde ve zihninde taşımıştır. 1997 yılında Memduh Eren’i ölüme götüren böbrek yetmezliğinin belki de en önemli nedeni Ziverbey Köşkünde gördüğü işkencelermiş. Memduh Eren Bomba Davasında anayasal düzeni zor yoluyla değiştirmek amacıyla İstanbul’un çeşitli yerlerinde bomba patlatmak, mağazaları tahrip etmek ve Boğaz köprüsünü uçurmayı tasarlamak iddiaları ile idamla yargılanmış ve beraat etmiştir.
Bu dava Memduh Eren’in sadece yaşamını değil adını da değiştirmiştir. Dava sürecinde yaptığı savunma sanırım Türkiye hukuk tarihine altın harflerle yazılmıştır. Eren savunmasını Fenerbahçe’de sol açık olarak oynadığı dönemdeki bir anısı ile sonlandırmıştır. Eren bir derbi maçında sol uçta topu kazandığını, hızla ceza sahasına girdiğini ve boşta olan santrfora pas atmaya hazırlanırken topu bir türlü ayağından çıkaramadığını anlatmıştır. Geciktiği için mutlak gol pozisyonu kaçmıştır. Takım arkadaşları büyük bir şaşkınlıkla Eren’in yanına koşmuş ve pası neden zamanında çıkaramadığını sormuşlardır. Eren’in verdiği yanıt savcının iddiasına cevap niteliğinde olmuştur. “Pası atacağım yönde bir papatya kümesi vardı. Çiçekleri ezmek istemedim!” diyerek hâkime döner ve “Papatyaları dahi ezemeyen ben nasıl olur da bomba atabilirim!” der. Bu savunma sonrası Memduh Eren artık Papatya Memduh lakabıyla anılmaya başlamıştır.
Hangi renge, hangi takıma, hangi mevkiye ya da hangi davaya mensup olursak olalım asıl olan hükmen yenilmek değil hükmedenlere direnmektir.
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20