18 Nisan 2024 11:30

Sol açık

Hangi renge, hangi takıma, hangi mevkiye ya da hangi davaya mensup olursak olalım asıl olan hükmen yenilmek değil hükmedenlere direnmektir.

Fotoğraf: Sol açık taraftar grubu sosyal medya hesabı

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Karnı büyük koca dünyanın altı yine harlandı. Sürekli kaynayan Orta Doğu’dan bu kez fokurtular yükselmeye başladı. Bir yanda İsrail’in, diğer yanda İran’ın oyun kuruculuğunda savaş oyunu mu desem, ayak oyunu mu desem başladı. Bakalım bu tehlikeli oyun dünyanın kaderini nasıl etkileyecek.

Amazon Ormanlarında kanat çırpan bir kelebeğin Amerika Birleşik Devletleri’nde kasırga oluşturabilme gücü düşünüldüğünde yanı başımızda sahnelenen bu savaş oyununun Türkiye’de bir kasırgaya sebep olması kaçınılmazdır.

Uzun zamandır hepimizi nefessiz bırakan ekonomik tufanın üzerine eklenecek kasırga bizi top yekûn bir afetle karşı karşıya bırakacaktır.

Türkiye’nin eğitimden sağlığa, ekonomiden siyasete, sanattan spora tüm damarlarında yıllardır hissedilen ve her geçen gün artan bir çürüme mevcut. Bu çürümenin bir yansıması olarak da son zamanlarda ülkemizin futbol dünyasının kılcal damarlarından yükselen koku artık ucuz parfüm terkipleri ile de örtbas edilemiyor. Fenerbahçe Futbol Kulübüne haksızlık yapıldığı temelinde hissedilen bu koku kolay kolay da sonlanacak gibi durmuyor.

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’un bir çırpıda saydığı haksızlıklar arasında Fenerbahçe’ye karşı hakemlerin taraflı kararları, terör örgütünün kurduğu kumpaslar, Rize deplasmanı dönüşü yapılan suikast girişimi, 17 Mart’ta Trabzon deplasmanında futbolculara yönelik linç girişimi, zorbalıkla çalınan şampiyonluklar yer almaktadır. Tüm bu yaşananların kendilerini isyan noktasına getirdiğini söyleyen Ali Koç Fenerbahçe’nin ligden çekilme kozunu masada tutarak tepkisini 7 Nisan’da Galatasaray’la Şanlıurfa’da oynanan Süper Kupa maçına U19 takımı ile çıkıp maçın 2. Dakikasında sahadan çekilerek gösterdi. Kimi 2 dakika süren bu maçı “Biz ne izledik şimdi” şaşkınlığı ile karşılarken, kimi de takımlarına “Hükmen yenilir, hükmedenlere yenilmez” sloganı ile omuz verdi.

Aslında benim futbolla ilişkim babadan Adana Demirsporlu olmanın ötesine geçmez. Peki, nasıl oldu da bu yazıda yolum Fenerbahçe’nin sarı laciverti ile kesişti diye soracak olursanız; yanıtımı bir meslek büyüğüm vesilesi diye yanıtlarım.

Yıl 1935, Kadıköy’ün rıhtıma çıkan sokaklarının birinde idman yapan sarışın genç bir adamı evinin balkonundan her sabah hayranlıkla izleyen bir çocuk varmış. Kırık Türkçesi ile 12-13 yaşlarındaki hayranından selamını esirgemeyen bu genç adam Fenerbahçe’nin o dönemki antrenörü Macar Her Şivenk’miş. Kahramanımız da Memduh Nabi Eren.

Fenerbahçe Spor Kulübü minikler futbol takımı kurmaya karar verince Her Şivenk arkadaşını unutmaz ve böylece Memduh Eren’in sarı ve lacivertle gönül bağı bir daha kopmamak üzere kurulmuş olur. Sarı lacivertli formayla başladığı futbol hayatı Beykoz ve Göztepe Spor Kulüplerinde devam etse de Memduh Eren finali 1946-47 sezonunda Fenerbahçe’nin sol açığı olarak yapmıştır. O sezon yaşadığı bir sakatlık sonucu futbol yaşamına veda etmiştir.

Bu veda aslında yeni bir başlangıcın da kapısını aralamıştır.  Memduh Eren futbolu bıraktıktan sonra tıp fakültesini tamamlamış ve nöropsikiyatri alanında uzmanlık yaparak meslek büyüğüm olmuştur. Sadece bir hekim, bir nöropsikiyatrist değildir Memduh Eren. Aynı zamanda bir devrimcidir. Öğrencilik yıllarında dikkat çeken öğrenci liderlerinden biridir. Memduh Eren’in Deniz Gezmiş’in büyük dayısı olduğu, 12 Mart döneminde Deniz ve arkadaşlarını bir süre sakladığı ve onlara maddi destek sağladığı düşünüldüğünde Deniz’in yönünü bulmasında ışık olan insanlardan biri miydi sorusu da ister istemez akla geliyor.

Memduh Eren futbolu bıraksa da ölene kadar Fenerbahçe ile bağını kesmemiştir. Genel Kurullarında yaptığı ateşli muhalif konuşmalarla damgasını vururmuş. Sadece Kulübünü değil sarı lacivert renkleri de yaşamından hiç çıkarmamıştır. Örneğin kartvizitini sarı ve lacivert olarak bastırmıştır. Memduh Eren iki kitap yazmıştır; Üçüncü Dünya Devrimi ve 27-28 Nisan Gençlik Eylemi Işığında 27 Mayıs. İlk kitabını sarı ikinci kitabını da lacivert kapakla bastırmıştır.

Memduh Eren’in yaşamı 6 Mayıs 1972 günü tepetaklak olmuştur. Bir yanda Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamlarının acısı diğer yanda İbrahim Çenet’in elinde yanlışlıkla patlayan bombanın artçı sarsıntısı. Denizlerin idamına karşılık vermek için bombalı eylem yapmayı planlayan İbrahim Çenet zamansız patlayan bu bomba ile iki elini ve bir bacağını kaybetmiştir. Patlamadan 4 gün sonra Türkiye siyasi tarihine Bomba Davası olarak geçen davanın soruşturması başlatılmıştır.

Soruşturma kapsamında gözaltına alınanlardan biri de Memduh Eren’dir. Memduh Eren Ziverbey Köşkünde “misafir” edilmiş ve günlerce işkence yapılmıştır. O işkencenin izlerini geri kalan yaşamı boyunca bedeninde ve zihninde taşımıştır. 1997 yılında Memduh Eren’i ölüme götüren böbrek yetmezliğinin belki de en önemli nedeni Ziverbey Köşkünde gördüğü işkencelermiş. Memduh Eren Bomba Davasında anayasal düzeni zor yoluyla değiştirmek amacıyla İstanbul’un çeşitli yerlerinde bomba patlatmak, mağazaları tahrip etmek ve Boğaz köprüsünü uçurmayı tasarlamak iddiaları ile idamla yargılanmış ve beraat etmiştir.

Bu dava Memduh Eren’in sadece yaşamını değil adını da değiştirmiştir. Dava sürecinde yaptığı savunma sanırım Türkiye hukuk tarihine altın harflerle yazılmıştır. Eren savunmasını Fenerbahçe’de sol açık olarak oynadığı dönemdeki bir anısı ile sonlandırmıştır. Eren bir derbi maçında sol uçta topu kazandığını, hızla ceza sahasına girdiğini ve boşta olan santrfora pas atmaya hazırlanırken topu bir türlü ayağından çıkaramadığını anlatmıştır. Geciktiği için mutlak gol pozisyonu kaçmıştır. Takım arkadaşları büyük bir şaşkınlıkla Eren’in yanına koşmuş ve pası neden zamanında çıkaramadığını sormuşlardır. Eren’in verdiği yanıt savcının iddiasına cevap niteliğinde olmuştur. “Pası atacağım yönde bir papatya kümesi vardı. Çiçekleri ezmek istemedim!” diyerek hâkime döner ve “Papatyaları dahi ezemeyen ben nasıl olur da bomba atabilirim!” der. Bu savunma sonrası Memduh Eren artık Papatya Memduh lakabıyla anılmaya başlamıştır.

Hangi renge, hangi takıma, hangi mevkiye ya da hangi davaya mensup olursak olalım asıl olan hükmen yenilmek değil hükmedenlere direnmektir.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI