20 Nisan 2024 04:20

Çocukların kent yaşamına katılımı | ‘Kente çocuk gözünden bakılmalı’

Şehir Dedektifi İnisiyatifinden Gizem Kıygı ve “95 cm” Belgeselinin Yönetmeni Ayşe Adanalı ile çocukların kent yaşamına katılırken karşılaştıkları zorlukları konuştuk.

Fotoğraf: Pexels

Paylaş

Şeyma AKCAN

Şehir Dedektifi İnisiyatifinden Gizem Kıygı ve “95 cm” Belgeselinin Yönetmeni Ayşe Adanalı ile çocuk ve kent ilişkini konuştuk. Kıygı ve Adanalı, çocukların kent yaşamına katılımlarını, kamusal alanların planlamasının çocukların ihtiyaçlarıyla olan ilişkisini ve önüne çıkan engelleri anlattı.

‘ÇOCUKLARIN DEĞİŞKEN İHTİYAÇLARI GÖZETİLMİYOR’

Çocuklar toplumda dezavantajlı gruplar arasında yer alıyor. Kent yaşamında da bunun çeşitli yansımalarından bahsedebiliriz. Peki sizce çocukların kent yaşamına katılımlarını belirleyen faktörler nelerdir?

Ayşe Adanalı: Bir çocuğun evinden çıktığı andan itibaren ebeveynden ne kadar uzaklaşabildiği bu konuda oldukça belirleyici. Yolların ne kadar yürünebilir ve güvenli olduğu bir çocuğun kent yaşamına katılımında çok büyük fark yaratıyor bence. İstanbul maalesef bu konuda büyük oranda zorlayıcı bir kent.

Oyun oynanabilirlik de yine bu konuda belirleyici bir faktör. Maalesef bir kamusal alanın içine birkaç plastik bir tahterevalli, salıncak ve kaydırak serpiştirmek bir yeri çocuk dostu yapmıyor. Çocuklara hareket özgürlüğü sağlayacak, yaratıcılıklarını destekleyecek uygulamalara ihtiyaç var. Ve bunların sınırlı alanlar içinde değil kentin her alanına yayılması gerek. Sizi bilmem ama ben henüz bir yerden, bir yere yürürken düz bir çizgide giden bir çocukla karşılaşmadım. Çocuklar bir şeylerin üstünden atlamayı, yukardan sarkan ağaç dalına zıplayıp dokunmayı, bir kedinin peşinden koşmayı tercih ederler ve etmelidirler de. Yani onlar zaten şartlar biraz onların yanında olsa her yeri bir oyun alanına çevirebiliyor.

Gizem Kıygı: Çocuklar aslında şehir nüfusunun çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Ancak şehirlerimizin kapasitesi mevcut planlama pratikleri, şehirlerin şu anki sistemsel kuruluşu çocukların ihtiyaçlarını çok gözeten bir yerde değil. Birey algısından uzak bir çocuk algısı var ne yazık ki yaşadığımız toplumlarda. Bu da tabii ki bizim kent planlama açısından da çocuklara bakışımızı etkiliyor.

Katılımı belirleyen faktörlerden bir tanesi iyi bir kentsel hizmet sistemi. Çocukların kentle ilişkisini kesinlikle oyun alanlarıyla ya da eğitim yapılarıyla sınırlı tutmamak gerekiyor. Bunun dışında her yaşta çocuğun da aynı ihtiyaçlara sahip olduğuna dair bir varsayım da bu katılımı engelleyen faktörlerden bir tanesi. Yani 12 yaş üzerinde ergen yaş gruplarının ihtiyaçları okul öncesi grupların ihtiyaçlarından çok farklı. Burada toplumsal cinsiyete dair birtakım kırılmalar var. Örneğin oyun alanlarının özellikle 12 yaş üstü kız çocuklar için aynı zamanda kardeş bakımı yükü anlamına gelebildiğini, bu yaş üzerinde çocuklara yönelik yeterince donatı bulunmadığı için daha ergen yaş gruplarının oyun ihtiyacını giderebilecek alanlar olmadığını görüyoruz.

 

‘GELİR DÜZEYİ ÇOCUĞUN TEMEL HAKLARINDA BELİRLEYİCİ’

Çocuklardan bahsederken tek bir sınıf veya grup olmadığı için eşitsizlik yaratan durumlar görünmeyebiliyor. Her çocuk kent yaşamına, toplumsal hayata katılırken aynı zorluklarla mı karşılaşıyor? Nerelerde farklılık ortaya çıkıyor?

A.A: Her çocuk kent yaşamına, toplumsal hayata katılırken aynı zorluklarla karşılaşmıyor tabii ki. En başta ailenin gelir düzeyi her çocuğun hakkı olan sağlıklı beslenme, temiz suya erişim, eğitim hakkı gibi önemli konularda belirleyici oluyor. Özellikle Türkiye gibi temel hakların bile bize sağlandığı değil kişisel çabalarla kazanmamız gerektiği bir ülkede. Yani işin bu kısmı tartışmaya açık değil tabii ki.

Diğer taraftan Caddebostan’da, bir kentsel dönüşüm alanının ortasında, etrafı yıllardır bitmek bilmeyen yıkımlar, inşaatlarla çevrili bir çocuğu düşünün. Sabah uykusundan iş makinelerinin sesiyle uyanıyor. Hatta onları canavarlar olarak görüyor. Sonra parka gitmek için annesiyle dışarı çıkıyor, ki evine yakın park da inşaat alanına girdiği için daha uzaktakine gitmek zorunda. Yolda, yüksek seslerden annesini bile duyamıyor. Kaldırımlar sürekli kesintiye uğruyor, yine adım başı inşaatlardan dolayı. Yürüme yolu boyunca sürekli toz, asbest soluyor. Ve sonunda parka halihazırda yorgun bir zihin ve bedenle varıyor. 

Ya da etrafı yüksek duvarlarla çevrili, güvenlikli bir sitede yaşayan bir çocuk. Site duvarları içindeki her şeyin güvenli olduğu algısında. Öyle ki site içindeki kedileri iyi, dışındakileri kötü olarak algılıyor, insanları da aynı şekilde. Bir yerden bir yere sadece araba ile gidiyor. Sınırlı insan ve mekan görüyor. Yolda yürürken merhaba diyeceği bir bakkal abisi yok mesela. Bu iki örnek de aslında çocukların kente ve topluma katılım süreçlerinde oldukça düşündürücü bence.

‘ÇOCUKLARIN YAŞINA GÖRE ALANLAR YARATILMALI’

G.K: Çocuklardan bahsederken tek bir sınıf veya grup olmadığı için eşitsizlik yaratan durumlar görünmeyebiliyor. Çocukların kent yaşamında toplumsal hayata katılırken aynı sorunları yaşayıp yaşamadıklarını anlamak için yaş kırılımlarına bakmak çok önemli. Çocuklara yaşa göre alanlar tanımak lazım. Ne yazık ki kamusal mekanlar özellikle okul öncesi veya 12 yaş üstü gruba uygun tasarlanmıyor. Bu durum çocukların kamusal alanda vakit geçirmelerine dair birtakım engeller çıkarıyor.

Bunların yanı sıra engelli çocukların da kamusal mekanlara erişimi çok kısıtlı. Engelli çocukların da ihtiyaçlarını gözeten daha kapsayıcı kamusal mekanlar, ulaşım ve dirençli kent planlaması gerekir.

Bunun dışında tabii ki sosyoekonomik kökenler, göçmenliğe dair ayrışmalar da var. Bunların hepsi çocukların kentteki hizmetlere erişebilmesinin önündeki engeller olarak karışımıza çıkıyor.

TRANSİT ALANLARDA, MEYDANLARDA ÇOCUKLAR

Çocukların sosyalleşebileceği alanlar okul, sokak ve parklar olarak karşımıza çıkıyor çoğunlukla. Bu sosyalleşme alanları çocukların gelişimleri için nasıl alanlar ve başka alanlara ihtiyaç var mı?

Gizem Kıygı: Çocukların sosyalleşebileceği alanlar çoğunlukla okul, sokak ve park olarak karşımıza çıkıyor. Kültürel mekanlar çocukların sosyalleşebileceği ve vakit geçirdikleri alanlar olarak önümüze çıkıyor. Çocukların sosyalleşmesi için başka alanlara da elbette ihtiyaç var. Çocuklar yetişkinlerin kamusal alanlarda kullandıkları yerleri kullanıyor genelde. Örneğin toplu ulaşım planlaması da çocuklar için çok önemli. Yollar, büyük transit alanları, mesela Gayrettepe’de metrobüsten metroya geçtiğimiz transit alanını düşünün. Çocuklar burayı çok fazla kullanıyor ama oraları çocuklarla bütünleştirebildiğimiz alanlar olarak görmüyoruz. Kent meydanlarına baktığımızda da çok fazla çocuğun bulunduğunu görüyoruz ancak ne yazık ki kent meydanlarının düzenlenmesinde farklı kullanıcıların ihtiyaçlarını gözeten tasarımlar önümüze çıkmıyor.

Kentin bütünü çocukların gelişimi için önemli. Karşılaştıkları farklı kişiler, karşılaşma alanları, farklı deneyimler yaşayabilecekleri alanların çocuk ölçeğinde planlanması gerekmiyor. Çünkü gelişimsel olarak çocuğun birtakım zorlukların üstesinden gelebiliyor olması lazım. Ancak çocukları gözetecek, onların adımlarını, yürüme mesafelerini, akranlarıyla bütünleşme imkanlarını göz önünde bulundurabilecek birtakım özellikli alanların yapılması gerekiyor. Bu çocukların bu alanlardan en fazla faydayı sağlaması, daha keyifli, kendilerine birey olduklarını idrak ettirecek mekan kuruluşları çok önemli.

‘YEREL YÖNETİMLERE İŞ DÜŞÜYOR’

Çocuk ve kent ilişkisinin katılım ve güvenlik düzeyinde ilerletilmesi için ne yapılması gerekiyor?

A.A: Çocuk ve kent ilişkisinde katılım ve güvenlik düzeyinde ilerletilmesi için yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Çocuklar için sadece park, oyun alanı düşünmenin çok ötesine geçilmesi gerekiyor. Bir kere karar verme sürecinde çocukların dahil edilmesi çok önemli. Nasıl bir yerde yaşamak istedikleri konusunda söz sahibi olabilmeleri gerek. Bizim belgeselin adının 95 cm olmasının nedeni aslında kente çocukların gözünden bakabilmek adına kameraları 95 cm’e indirme fikrinden çıktı. Ben yerel yöneticilere de aynı şeyi yapmayı öneriyorum. Kenti gerçekten çok farklı bir açıdan görecekler. Bu aslında onların da işini kolaylaştırabilir diye düşünüyorum çünkü çocuklar için bir kent aslında herkes için yaşanabilir bir kent anlamına geliyor.

ÖNCEKİ HABER

ABD ve İsrail Refah saldırısında anlaştı

SONRAKİ HABER

Continental Lastik’te sendikalı işçi işten çıkarıldı işçiler üretimi durdu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa