22 Nisan 2024 06:23
/
Güncelleme: 05:38

Arap basınında İran-İsrail çatışması: Topyekün savaş ertelendi mi?

Saldırı girişimleri sınırlı nitelikleri nedeniyle ‘Topyekün savaş ertelendi’ yorumlarına yol açarken, iki ülkenin doğrudan birbirine saldırması bir dönüm noktası olarak da değerlendirildi.

Arap basınında İran-İsrail çatışması: Topyekün savaş ertelendi mi?

Fotoğraf: Fatemeh Bahrami/AA

Yusuf ERTAŞ

İran-İsrail arasındaki karşılıklı saldırılar Ortadoğu’da gerilimin tırmanmasına ve bölgesel savaş endişesinin artmasına yol açıyor. İran’ın İsrail’e yönelik İHA ve füzelerle doğrudan gerçekleştirdiği saldırının ardından bu kez İsrail’in İran’ın derinliklerine yönelik bir saldırı gerçekleştirdiği duyuruldu. Arap basınında, bu saldırıların ön plana çıkması ile Gazze’de yaşanan soykırımın ve buna bağlı olarak Filistin sorununun geri plana düştüğüne dikkat çekiliyor.

‘STRATEJİK SABIR’ DÖNEMİ SONA ERDİ

İran’ın İsrail’e yönelik saldırısı “stratejik sabır” dönemini kapatan ve çatışmanın kapsamını genişleten bir hamle olarak değerlendirildi. İran ilk kez doğrudan kendi topraklarından İsrail topraklarındaki askeri hedeflere yönelik kapsamlı bir saldırı gerçekleştirdi. Şerhabil El Garib, Al Mayadin Haber Sitesinde kaleme aldığı yazısında, “İran’ın tepkisi, Gazze’de savaşan İsrail’e yeni angajman denklemleri ve yeni bir güvenlik meydan okuması dayatarak sahada büyük bir stratejik dönüş oluşturdu ve bunun başlığı İsrail ile İran arasındaki çatışmada doğrudan yüzleşme oldu” diye yazdı.

‘SEMBOLİK’ VE SINIRLI BİR SALDIRI

İsrail saldırısına gelince: İran’ın orta kesimindeki İsfahan eyaletinde cuma günü şafak vakti meydana gelen patlamaların nedeni konusunda çelişkili açıklamalar yapıldı. İsrail ve Batı medyası İran’a ait bir “askeri tesisi” hedef alan bir “İsrail füze saldırısından” söz ederken, İran’daki medya kuruluşları ve yetkililer bir füze saldırısı olduğunu reddederek patlamaların İran hava savunma sisteminin devreye girmesi sonucu meydana geldiğini söyledi. Lübnan merkezli Nida Al Vatan “İsrail, Tel Aviv’in Batı ile iş birliği içinde büyük ölçüde engelleyebildiği geniş çaplı İran saldırısına verdiği yanıtta ‘uzlaşma yolunu’ tercih etti. İsfahan’da nükleer tesislerin, bir hava üssünün ve bir insansız hava aracı fabrikasının yakınında ‘sembolik’ ve sınırlı bir saldırı gerçekleştirdi” yorumunu yaptı.

Lübnan Komünist Partisi İran’ın İsrail’e yönelik saldırısını “Siyonist varlığa meşru yanıt olarak kendini savunma hakkı” kapsamında bir saldırı olarak değerlendirdi. Lübnan Komünist Partisi Genel Sekreteri Hanna Gharib tarafından yapılan açıklamada saldırının “Siyonist saldırganlığı ve Filistin halkına yönelik soykırım savaşını durdurmak için bir dönüm noktasını teşkil edeceğini” ileri sürüldü.

Filistin’in Kurtuluşu için Demokratik Cephe (FDKC) de bir açıklama yayımlayarak, “Kendisinin, tüm Filistin halkının ve onların yiğit direnişinin, egemenliğini ve ulusal onurunu meşru bir şekilde savunan ve barbar İsrail’e cesaret, yiğitlik, kararlılık ve metanet dersleri veren İran İslam Cumhuriyeti’nin yanında olduğunu” ifade etti.

GAZZE’DE OLUP BİTENLER GERİ PLANA İTİLDİ

Öte yandan, İran-İsrail çatışmasının Filistin sorununu ikinci plana ittiği ve uluslararası toplumun dikkatinin Gazze’de olup bitenlerden uzaklaştırarak Netenyahu’yu rahatlattığına dikkat çeken yorumlar da oldu. Velid Osman, Birleşik Arap Emirlikleri merkezli Al Halic gazetesindeki yazısında, “İran’ın tepkisi Netanyahu’ya birden fazla açıdan daha uzun bir siyasi yaşam sağladı, çünkü Tahran’ın eylemi Gazze’de olup bitenleri geri plana itti ve spot ışığını Gazze halkının ve yardım çabalarının maruz kaldığı şeyden uzaklaştırdı” yorumuna yer verdi.


İRAN SALDIRISI: ‘İSRAİL’ KIRILGAN BİR VARLIKTIR VE ULUSAL GÜVENLİĞİ TEHLİKEDEDİR!

Şerhabil El GARİB
Al Mayadin/Lübnan

İran bu saldırıyla İsrail’deki ve tüm bölgedeki hava müdahale üs ve platformlarına yönelik en büyük askeri keşfi gerçekleştirmiş ve tarafların hiçbirinin farkında olmadığı stratejik bir izlenim bırakmıştır.

Tahran’ın Şam’daki konsolosluğunun hedef alınmasına karşılık olarak İran’ın insansız hava araçları ve füzeler kullanarak İsrail askeri hedeflerine ve üslerine yönelik gerçekleştirdiği karmaşık askeri saldırı, İran ve İsrail arasındaki doğrudan çatışmada yeni bir sayfa açtı. Bu, Tahran’ın geçtiğimiz dönem boyunca sürdürdüğü stratejik sabır aşamasının sona erdiğini ve yeni bir stratejik caydırıcılık denklemini dayatma aşamasına geçtiğini gösteriyor. Resmi İsrail kaynaklarına göre bu saldırı, ABD ve Batılı ülkeler de dahil olmak üzere bir dizi taraf için büyük bir sürpriz oldu ve daha sonra bu kadar büyük bir yanıt beklemedikleri ortaya çıktı.

İran’ın kesin ve ölçülü tepkisi, İran’ın aynı itidal politikasını uygulayacağını düşünen İsrail güvenlik aklında beklenmedik bir şok yarattı, ancak yaşananlar İran’ın bölgeyi altüst etme konusundaki cesaretinin güçlü bir resmini çizdi ve İsrail’i korumak için acele eden büyük ülkelerin harekete geçmesine yol açtı.

İran’ın tepkisi, Gazze’de savaşan İsrail’e yeni angajman denklemleri ve yeni bir güvenlik meydan okuması dayatarak sahada büyük bir stratejik dönüş oluşturdu ve bunun başlığı İsrail ile İran arasındaki çatışmada doğrudan yüzleşme oldu. İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsünün İcra Direktörü General Tamir Hayman’ın ifadesiyle “Amerika ve İsrail, İran’ı saldırmaktan caydırmayı başaramadı ve İran ilk kez İsrail’e doğrudan zarar verebildi. İran’ın saldırısından sonra stratejik açıdan durum daha da karmaşık hale geldi.”

İran’ın askeri müdahalesinin ardından 7 Ekim’de olduğu gibi yeniden sahneye çıkan bir denklem var: İsrail, Amerika, İngiltere ve Fransa gibi müttefikleri olmadan ulusal güvenliğini koruyamayan, sırtı açık bir varlık. Tıpkı hava köprülerinin İsrail’e silah tedarik etmekte hızlı davranması gibi, aynı sahne tekrarlanarak İsrail’in bölgedeki kırılganlığının ve ulusal güvenliğinin boyutları gözler önüne serildi.

Tahran’ın doğrudan İsrail’e yönelttiği İran saldırısının değeri ve verdiği mesajlar, bazılarının tiyatro olarak tasvir ettiği kadar basit değildir. İran, İsrail’e yeni angajman kuralları dayatmış ve İsrail’in caydırıcılığının sadece Hamas ve Hizbullah ile değil tüm bölgede hızlı ve ciddi bir erozyona uğradığını ortaya koymuştur.

İran bu saldırıyla İsrail’deki ve tüm bölgedeki hava müdahale üs ve platformlarına yönelik en büyük askeri keşfi gerçekleştirmiş ve tarafların hiçbirinde mevcut olmayan stratejik bir izlenimi, yani İran’ın bölgedeki ABD-İsrail-Batı projesine karşı Rusya ve Çin ile büyük bir askeri ittifaka katılma askeri kapasitesini empoze etmiştir.

İran’ın İsrail’e yönelik son saldırısına kadar 7 Ekim’den çıkarılabilecek bir başka sonuç da, ister Gazze Şeridi’nde Hamas, ister kuzey cephesinde Hizbullah ya da doğrudan İran olsun, ilgili tarafların hesaplarına göre İsrail ile bölgedeki tüm denklemlerin ve her türlü çatışma biçiminin sonsuza dek değiştiğidir.

Her iki taraf da sahadaki yeni verilere göre kendi vizyon ve çıkarları doğrultusunda yeni denklemler çizmek istiyor. Tüm taraflar, sömürgeci Batı’nın bir asırdan fazla süren kapsamlı desteğinden sonra İsrail’in artık kendi gücüyle koruyamadığı İsrail projesini bölgede ortadan kaldırmak gibi daha büyük bir hedefe ulaşmak için İsrail’in elini kesmek, direncini kırmak, saldırganlığını frenlemek ve bölgedeki genişlemesini önlemek gibi stratejik bir hedefte birleşiyor. Böylece, siyonist projenin Batı ve Amerika için hâlâ maliyetli olduğu ve tüm cephelerde kendini sürdüremediği sonucuna varıyoruz.

İran, askeri saldırısıyla İsrail’e karşı stratejik bir zafer kazanmanın yanı sıra askeri hedefleri belirleyerek ve onları aşırı ve titiz bir hassasiyetle vurarak İsrail’in derinliklerine ulaşma becerisini de kaydetmiş oldu. Bu, bölgedeki İran-İsrail çatışmasının doğasında yeni bir caydırıcılık stratejisi oluşturdu. Öte yandan İsrail, Tahran’ın konsolosluğunu hedef almakla stratejik olarak kaybetti ve bölgedeki rol ve statüsündeki açık düşüş bir yana, hareket özgürlüğü kuşatıldı.

Resmi düzeydeki diğer yansımalar ise İsrail’in büyük meydan okumalar karşısındaki zayıflığını ve Netanyahu’nun İran’la yaşanan gelişmeler karşısında bağımsızlık gösterme çabalarının sahada gerçek bir karşılığı olmayan boş hamleler olduğunu teyit etti.


İRAN’IN YANITI VE SONUÇLARI

Velid OSMAN
Al Halic/BAE

Medyada İran’ın İsrail’e verdiği yanıt olarak bilinen olayın büyüklüğü ve hedef aldığı yerler üzerindeki doğrudan etkileri ne olursa olsun -özellikle de Şam’daki İran Konsolosluğunun hedef alınmasının ardından bazı İranlı yetkililerin öldürülmesine misilleme olarak İran’ın İsrail’e yanıt vermeye karar vermesinden sonra- liderlerinin yeni krizlere girmesini engellemeye çalıştığı bölge için tehlikesi küçümsenemez.

İran’ın tepkisinin saatleri, Tahran ve Tel Aviv arasındaki çatışmanın daha da genişlemesi ve diğer bölgesel tarafları tehlikeli senaryolara sürükleme çabalarının başarılı olması halinde bölgenin ve hatta dünyanın nasıl bir yer haline gelebileceğini hayal etmek için bir temel teşkil ediyor.

Kazanç ve kayıp açısından bakıldığında, Tahran’ın büyük bir maliyet olmaksızın bir caydırıcılık durumu yarattığı ya da güç dengesini ve Batı’nın bölgeye yönelik hesaplarını yeniden dengelediği öne sürülüyor. İran tarafındakilerin mantığı bu. Ancak karşıtları ya da onun politikalarını bölge için bir tehlike olarak görenler, İran’ın karşılık verdiği gecenin tek kazananının İsrail olduğuna, İran’ın yaptıklarından en çok Başbakan Benyamin Netanyahu’nun memnun olduğuna ve savaşın uzaması ve Batı’nın gidişata yönelik eleştirilerinin azalması ihtimaliyle Gazze’nin en büyük kaybeden olduğuna inanıyor.

Hiç şüphe yok ki İran’ın tepkisi, Gazze’de Mescid-i Aksa Tufanı olarak adlandırılan savaşın akıbetine ilişkin yeni soruları gündeme getiriyor. İran’ın onunla ilişkisi ne olursa olsun, ister bilgisi dahilinde ister teşvik veya koordineli olsun, altı ay içinde bu konuda çok şey söylendi.

Genel olarak, İran’ın tepkisi Netanyahu’ya birden fazla açıdan daha uzun bir siyasi yaşam sağladı, çünkü Tahran’ın eylemi Gazze’de olup bitenleri geri plana itti ve spot ışığını Gazze halkının ve yardım çabalarının maruz kaldığı şeyden uzaklaştırdı.

Gazze’de yaşananlara ilişkin görüş ayrılıkları ve bunun bazı sonuçlarının kınanması hakkında söylenenlerin ardından İran’ın tepkisi Batı ile İsrail arasındaki stratejik bağların gücünü bir kez daha teyit etti. Netanyahu ve ABD Başkanı Joe Biden arasındaki karşılıklı hoşnutsuzluktan bahsetmek artık faydalı değil, çünkü ülkeleri geçici değişkenler ve politikalar üzerinden isimlerden bağımsız olarak tekrarlanabilecek farklılıklara sahip, ancak stratejik bağlar hiçbir zaman sarsılmıyor.


LÜBNAN KOMÜNİST PARTİSİ: DÖNÜM NOKTASI

Hanna GHARİB*
www.lcparty.org

İran’ın, kırmızı çizgileri aşan ve Şam’daki İran Konsolosluğunu bombalayarak orada bulunan yetkililere ve askeri danışmanlara suikast düzenlemeye kadar varan bir dizi saldırgan operasyonu nedeniyle siyonist varlığa meşru yanıt olarak kendini savunma hakkını teyit ediyoruz.

İran topraklarından siyonist varlığa karşı İHA ve füzeler fırlatılmasını İran için kaydedilmesi gereken önemli bir siyasi pozisyon olarak görüyoruz. Bununla birlikte, bu siyonist varlığın savunuculuğunu üstlenen ve hâlâ varlığının merkezinde yer alan ve işlediği tüm suçlardan sorumlu olan, başta ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Filistin halkını siyonist düşmandan korumak yerine bu düşmanı korumayı üstlenen Ürdün rejimi gibi Arap normalleşme rejimlerindeki ortaklarını güçlü bir şekilde kınadığımızı kaydediyoruz.

İran’ın tepkisi, İran rejiminin prestijini korumak ve Siyonist düşman tarafından aldığı bir dizi darbeden sonra rolünü güçlendirmek için İran’ın siyasi bir ihtiyacıydı. Ancak bu yanıtın Lübnan ve Filistin davası açısından önemi, altı aydır devam eden ve bir sonraki aşamada Gazze’yi kontrol etmek için Refah’a saldırarak, Lübnan’a yönelik saldırılarını genişleterek ve kadınlar, yaşlılar ve çocuklar da dahil olmak üzere sivillere yönelik daha fazla katliam gerçekleştirerek tırmanması muhtemel olan siyonist saldırganlığı ve Filistin halkına yönelik soykırım savaşını durdurmak için bir dönüm noktası teşkil etmesidir.

*Lübnan Komünist Partisi Genel Sekreteri


İSRAİL’İN İRAN’I CAYDIRMASI MI YOKSA BİR ‘FANTEZİ SALDIRISI’ MI?

Al Kuds Al Arabi

ABD’li yetkililer ve İsrail medyası cuma günü şafak vakti İran’ın orta kesiminde meydana gelen patlamaları İsrail’e bağladı. Jerusalem Post gazetesi İsfahan kentindeki bir nükleer tesis yakınında bulunan Devrim Muhafızları hava üssündeki dokuz hedefin uzun menzilli füzeler atan askeri uçaklar tarafından vurulduğunu bildirirken, İsrailli bir güvenlik kaynağı olayla ilgili olarak gazeteye şu açıklamayı yaptı: “Göze göz, dişe diş. İsrail kendisine saldıran yeri vurarak karşılık verdi.”

İran’dan gelen raporlar saldırının drone araştırmalarının yapıldığı bir binayı vurduğunu, bir mühendisin öldüğünü ve bir diğerinin de yaralandığını gösteriyor. Ancak İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi, İran’a “sınırları dışından” bir saldırı yapıldığını reddetti. İran devlet televizyonu, hava savunma sistemlerinin “İran içinden sızan kişiler” tarafından fırlatılan küçük insansız hava araçlarını düşürdüğünü söyledi.

Öte yandan, operasyonun ölçeğinin sınırlı olması İran medyasının “hayali saldırı” ifadesini kullanmasına yol açmış ve İranlı yetkililerin saldırının içeriden yapıldığına dair açıklamalarını da eklersek, olayın askeri olmaktan ziyade bir güvenlik müdahalesi olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır.

İsrail genellikle İran içindeki saldırıları kabul etmez, ancak İran’ın söz konusu saldırısının açıklığı ve bunu gerçekleştiren çok sayıda insansız hava aracı ve füze (İsrail’in yanı sıra ABD ve İngiltere de dahil olmak üzere birçok ülkenin saldırıyı püskürtmesini gerektirdi) Tel Aviv’i daha önce hiç bilmediği bir askeri ve güvenlik durumuna soktu.

İsrail, İsfahan operasyonu ile çatışmada üstünlüğün ve son darbenin kendisinde olduğunu ve istediği zaman İran’ın herhangi bir yerine ulaşabileceğini söylemek istiyor. Ancak bu kez İsrail’in resmi sessizliği -İranlıların deyimiyle “hayali saldırı” gibi- ne iki tarafın ne de bölge ve dünyanın istediği doğrudan çatışma ağacından inmeyi amaçlayan siyasi bir karardır.


İSRAİL’İN İRAN’A ‘SEMBOLİK’ SALDIRISI... ‘TOPYEKÜN SAVAŞ’ ERTELENDİ

Nida Al VATAN
Lübnan

İsrail, Tel Aviv’in Batı ile iş birliği içinde büyük ölçüde engelleyebildiği geniş çaplı İran saldırısına verdiği yanıtta “orta yolu” tercih etti. İsfahan’da nükleer tesislerin, bir hava üssünün ve bir insansız hava aracı fabrikasının yakınında “sembolik” ve sınırlı bir saldırı gerçekleştirdi. Böylece bir yandan İslam Cumhuriyeti’ne askeri olarak karşılık vererek ve Tahran’a İran’ın derinliklerindeki hassas yerlere ulaşabileceği mesajını göndererek “itibarını” kurtardı. Öte yandan, tüm Ortadoğu’yu havaya uçuracak ve bölgeyi ertelenmiş bir “topyekün savaşa” sürükleyecek bir saldırıdan kaçınarak müttefiki Washington’u, Batı’yı ve uluslararası toplumu memnun etti.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et