24 Nisan 2024 06:34

Kadınların siyasete katılımının dünü ve bugünü

Kadınlar siyasi temsil haklarıyla yetinmekle kalmıyor; meydanlarda, okullarda, iş yerlerinde, fabrikalarda taleplerine sahip çıkmak üzere mücadele etmeye devam ediyor.

Kadınların siyasete katılımının dünü ve bugünü

Fotoğraf: Evrensel

Zeynep ALGEDİK

ODTÜ

Yerel seçimler sonrası CHP ve DEM Parti’nin kadın adaylarının belediye başkanlığını erkek adaylara karşı kazanması sosyal medyada oldukça ses getirdi. Batman’da HÜDAPAR adayının seçim öncesinde medyaya düşen “kadınlar kendi çarşaflarının renklerini seçebilecek” ifadelerinin yer aldığı videonun ardından DEM Parti’nin adayı Gülistan Sönük 50 puanlık bir farkla kazandı. Bu sonuç HÜDAPAR’a bir tokat olarak değerlendiriliyor ve yüreklendiriyor. Başka bir yandan AKP’nin yıllardır kazandığı Üsküdar’da CHP’nin adayı olan Sinem Dedetaş’ın galibiyeti de özellikle gençler arasında coşkuyla karşılandı. Bu örnekler kadınların güncel talepleri ekseninde düşünüldüğünde siyasette kadın temsiliyetinin nasıl bir konumda durduğuna ilişkin bir tartışma açmak istiyorum.

TANZİMAT’TAN GÜNÜMÜZE SİYASETTE KADIN

Kadınların siyasal haklarına yönelik mücadeleleri Tanzimat dönemine dek uzanıyor. II. Meşrutiyet öncesi Osmanlı’da kadınların çalışma sürelerinin fazla ve ücretlerinin düşük olması, çalışma koşullarının sağlıksız ve güvensiz oluşu; zamanında ödenmeyen ücretlere, yaşam koşullarına karşı grevlerin, protestoların örgütleyicisi olduğu pek çok örnek görüyoruz. Üretim içerisinde bulunan kadınların çalışma hayatına ilişkin örgütlenmelerde bulunduğunu ve dernekler, gazeteler, konferanslar aracılığıyla kamusal alandaki varlıklarını güçlendirdiğini, taleplerini daha gür bir biçimde yükselttiklerini görüyoruz.

Türkiye’de kadınlar ilk kez Belediye Kanunu (1930) ile belediye düzeyinde, Köy Kanunu (1933) ile muhtarlık düzeyinde ve 1934’te gerçekleştirilen Anayasa değişiklikleriyle milletvekilli düzeyinde seçme ve seçilme haklarını kazandılar. Ancak yaygın tarih anlatımının aksine kadınların siyasal hakları tepeden inme kararlarla değil, kadınların mücadeleleriyle kazanılmış haklardır. Öyle ki 1923’te henüz Cumhuriyet ilan edilmeden, Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmadan önce Nezihe Muhiddin ve beraberindeki kadınların talebi kabul edilseydi Türkiye’nin ilk partisi kadınlar tarafından kurulacak olan Kadınlar Halk Fırkası olacaktı.

SİYASETTE KADINLAR VİTRİN SÜSÜ MÜ?

Kadın adayların kimi zaman seçilme olasılıklarının düşük olduğu alanlarda aday olarak gösterilmesi, Erdoğan hükümetinin, geçmişte adından “kadın” ifadesinin de silindiği, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi “bir kadının ilgilenebileceği” alanlara sürekli kadınları ataması gibi olgular bize kadınların siyaset içerisindeki konumlandırılışına ilişkin çeşitli ipuçları veriyor.

Kadınların kitlesel mücadeleleri bir yandan iktidarın saldırılarıyla bastırılmak istenirken diğer yandan da kadınların toplumsal alandaki varlığının tanınması iktidar tarafından “makbul” hâle getiriliyor. Kadınların siyasetteki pozisyonunun “vitrinde dursun”, “kota dolsun” ve “kadınlar kutsaldır, değerlidir” gibi anlayışlardan bir adım öteye geçmediğini görüyoruz. Bunlar bize çeşitli politik söylemlerin ve eylemlerin cinsiyet eşitliği temelinden, samimiyetten uzak olduğunu gösteriyor.

KADINLAR İÇİN YÖNETİMDE TEMSİL YETER Mİ?

Özellikle Kürt illerinde gerici odakların, mahallelerde akrabalık üzerinden devredilen erkek muhtarların karşısında kadınların yönetim mekanizmalarında yer alması, Batman’da HÜDAPAR adayına karşı Gülistan Sönük’ün kazanması, Akbelen’de doğayı maden şirketine karşı savunan Nejla Işık’ın Milas İkizköy mahallesinde muhtar olması gibi örnekleri kadınların yönetim süreçlerine dahiliyetinde bir ilerleme olarak ifade etmek gerekir. Ancak tek başına seçim sonuçları bu mekanizmalarda da kendini gösteren şiddetin; toplumun geri kalanında da süregelen şiddet, sömürü, yoksulluğun pençesinde sıkışmış kadınların sorunlarının kesin çözümünü getirmiyor.

Kadınlar da sadece elde ettikleri siyasi temsil haklarıyla yetinmekle kalmıyor; meydanlarda, okullarda, iş yerlerinde, fabrikalarda bu hakları dahil olmak üzere pek çok taleplerine sahip çıkmak üzere mücadele etmeye devam ediyor. Genç kadınların KYK’da ihmaller sonucu hayatını kaybeden Zeren Ertaş’ın ardından “Zeren bizim kız kardeşimizdir” diyerek özgür bir kampüs, nitelikli ve güvenli yurtlar için; işçi kadınların Agrobay’da, Özak’ta sendikal hakları için, Akbelen’de doğa talanına karşı durmak için, kadın cinayetlerinin önlenmesi için mücadele eden kadınların deneyimleri önümüze ışık olmaya devam ediyor.

Biz kadınlar irademizi, sözlerimizi yönetimlerde yükseltmekle kalmamalıyız. Bulunduğumuz her alanda birliklerimiz ve topluluklarımızda yan yana gelerek bugünümüzü ve geleceğimizi kendi ellerimizle nasıl inşa edebileceğimizi tartışmamız gerekiyor.

Evrensel'i Takip Et