24 Nisan 2024 06:29

Fallout: kıyamet senaryolarından nasıl kurtulabiliriz?

Fallout, eğer biz de kendi yaratıcılığımızı katarsak, konu ettiği tüm ekolojik yıkım ve nükleer silahlanma yarışına karşı önümüze gerçek hayattaki politik eylemlerimizi koyabilir.

Fotoğraf: JoJo Whilden/Amazon Prime Video

Paylaş

Batuhan ENGİNER

İTÜ

 

“Herkes dünyayı kurtarmak istiyor. Ama nasıl olacak anlaşamıyorlar.” Maximus, Yeni Kaliforniya’nın başkenti Shady Sands’e bakarken Lucy’ye tam da bunu söylüyor. Bizim dünyamızda pek geçerli olmayan bu cümle Fallout evreninin Çorakdiyar’ındaki mutlak kaosu anlatmakta başarılı olsa da herkesin dünyayı kurtarmaya çalıştığı, dizinin bağlamında da çok doğru değil aslında. İnsanlığın enkazına hükmetme amacı taşıyan tüm güçler arasındaki korkunç savaş, bir anlaşmazlıktan çok daha ötesi olduğu gibi, aralarındaki saflaşma ve ideolojik farklar da ilerleyen bölümlerde ortaya çıkarılıyor.

Aşina olmayanlar için kısaca bahsetmek gerekirse Fallout evreni, 21. yy’ın ikinci yarısında patlak veren olağanüstü enerji krizi sonrasında Avrupa ile Orta Doğu devletleri ve Çin ile Amerika arasında çıkan gerilimlerin, dünyada kalan son petrol rezervleri uğruna 2070’lerde başlayan korkunç bir 3. Dünya Savaşı ve bir nükleer kıyamet ile sonuçlanmasının ardından yaşananları konu alıyor. Nisan ayında yayın hayatına başlayan post-apokaliptik yapım; yaşanan felaketlerden sonra hayatta kalanların, radyoaktif toksisite ve Orta Çağ koşullarında bir yaşamı beraberinde getiren sürekli çatışma, çeteleşme ve güç mücadeleleri ile eski dünyanın artığı süper-teknoloji ürünleri arasında yaşamlarını sürdürmesini bireysel hikayeler üzerinden işliyor.

Henüz yalnızca 1. sezonu yayımlanan seride, dizinin uyarlandığı aynı isimli oyun serisine oldukça bağlı kalındığı söylenebilir. Her Fallout oyununda olduğu gibi, dizide de Sığınak-Tek Şirketi ve sığınakları ile Çorakdiyar arasındaki ince ipte yürüyen karakterlerin öyküleri merkeze alınırken bir yandan da kurgu evrenimizin derin ve politik sırları, yolları kesişen kâşifler ve aykırı kişiler üzerinden aktarılıyor. Bu şekilde hem oyun “fan”larını hem de seri ile yeni tanışan kitleyi şimdilik başarılı bir biçimde kendine bağlamış gözüken dizinin IMBD puanları da oldukça yüksek. Üstelik oyun ve dizi evreni arasında kurulan güçlü bağın, oyunun yapım şirketi Bethesda’nın dizi yapımcılarına destek vermesine kadar varan iş birliğiyle pekiştirilmesi dizinin başarısındaki önemli faktörlerden biri gibi görünüyor.

HİKAYENİN POLİTİK KATMANLARI

Hikayenin akışı içerisinde ana karakterlerin geçmişleri ve hikayelerinin uzandığı aks o kadar kapsamlı ki, Amerikan devletinin dış politikalarını etkileyen dev tekel şirketlerden kapitalizmin bir “nimeti” olan seçme ve seçilme özgürlüğü illüzyonuna kadar bir diziden/oyun serisinden beklenmeyecek türde tutarlı politik analizler ve gerçeği aratmayan yoz siyaset örnekleri kuruluyor. Keza dizinin Amerikan siyasetine dair anlatısı ve sistem teşhiri de, günümüzde sıklıkla karşılaşılan ve pek çok izleyici için “baygınlık” veren liberal veya sözde kadın-pozitif ucuz repliklerle asla karıştırılmamalı. Hem ABD’de hem bizim ülkemizde sayısız örnekleri bulunan çok katmanlı ve gerçekçi politik ilişkiler söz konusu. Biraz abartarak, bu bağlamda Fallout’un Succession’dan geri kalır yanı yok bile diyebiliriz.

 

Tüm bunların yanı sıra dizideki ana hikayenin geçtiği zaman 2100’lü yıllar olsa da insanların yaşam biçimleri, nesneler ve daha pek çok ögesi ile bu korkunç geleceğin ürünlerini bugüne, 3. Dünya Savaşı öncesindeki geçmişi (yani 2070’li yıllar ve gerçek hayattaki yakın geleceğimizi) ise 1950’lere benzetebiliriz. Dizinin geçmişi anlatırken iliklerimize kadar hissettirdiği Soğuk Savaş havası da cabası. Hatta dizi, Amerika’da tam da o zamanlarda entelektüeller ve sanat emekçileri arasında sürdürülen antikomünist kovuşturmalara ve sendikalaşma mücadelesine bile yüzeysel olarak değiniyor.

“AÇIK DÜNYA”

Fallout’un tüm siyasal ve kurgusal ögeleri bir yana dursun, oyunların bu denli sevilmesinde büyük payı olan bir kavram da kuşkusuz “açık dünya”dır. Oyuncuların belirli bir hikaye cetvelinde hareket etmektense harita boyunca özgürce dolaşarak ana görevlerin yanı sıra yan görevleri gerçekleştirmelerini, kimi özel içerikler ve kurgusal evrenin derinliklerini keşfe çıkmalarını sağlayan bu mekanizmanın dizide mümkün olmaması kimilerine bir eksiklik gibi gelebilir. Hâlbuki dizi, eğer biz de kendi yaratıcılığımızı katarsak, söz konusu ettiği tüm ekolojik yıkım ve nükleer silahlanma yarışına karşı mücadele ögeleriyle önümüze bambaşka bir “açık dünya” kavramını, gerçek hayattaki politik eylemlerimizi koyabilir. Neticede, oyun sektöründeki açık dünya konsepti de gerçeklikten beslenen, bize alın yazımızı yaşayacağımızı değil, kendi eylemlerimizin belirleyici olduğu bir özne olarak yer alabileceğimizi hissettiren bir alanı sunan yegâne unsurdur. Peki emperyalist savaşlar ve nükleer felaketle sonuçlanması olası silahlanma yarışı devam ederken, bizim kendi açık dünyamızı bu kıyamet senaryolarından kurtarmak için yapacağımız eylemlerimiz neler olacak?

ÖNCEKİ HABER

Türkiye Sineması’nda işçi-emekçi temsilleri

SONRAKİ HABER

Etkin CİTÖK ve güvenli kampüsler için 1 Mayıs’ta alanlara!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa