AKP’nin istikrarlı anti-emperyalist(!) politikaları
AKP’nin İsrail’e verdiği şey tepki değil, ortaya çıktığı üzere Filistin’e bomba yağdıran uçakların yakıtı, açık hava hapishanesini oluşturan dikenli tellerdir.

Fotoğraf: Wikimedia Commons
Batın GÜRBÜZ
İstanbul Üniversitesi
Emperyalist sistemle bütünleşmiş iki tip yapı vardır. Bunlardan ilki emperyalist dönüşümünü tamamlamış oluşumlar iken ikinci tip ise kapitalizmden emperyalizme geçişi tamamlanmamış, ara bir form olarak birinci tip yani büyük güçlerin güdümünde onların tabiri caizse artıklarından nemalanmaya çalışan, finans-kapitallerine bağımı ikinci tip, ikincil güçlerdir. (V.İ.Lenin, 1916)
Emperyalist sömürge düzenine biz dur dedik, meydan okuduk. BM kürsüsünde 'Dünya 5'ten büyüktür.' dedik. Biz ne emperyalistlerin ne de onların tetikçilerinin önünde secde ederiz. (R. T. Erdoğan,2023)
AKP’nin iktidara geldiği günden beri çizmeye çalıştığı “mazlumların dostu, emperyalistlerin karşısındaki duvar” imajı son günlerde epeyce tartışıldı. AKP’nin dış politikasının gençlerin bir kısmı tarafından bağımsız ve istikrarlı olarak görünmesi, son dönemdeki Filistin gündemleri sebebiyle sorgulanmaya başlandı. Peki AKP’nin iktidara geldiğinden beri sürdürdüğü politikası gerçekten bağımsız mıydı? Bu yazıda AKP’nin bazı politik gelişmelerdeki rolünü ve amaçlarını inceleyeceğiz.
SURİYE VE UKRAYNA’DA AKP’NİN POLİTİKALARI
AKP Suriye iç savaşı dönemindeki “stratejik derinliği” sayesinde emperyalist başat aktörlerle önemli bir pazarlık malzemesi elde etmiştir(!). Öte yandan neredeyse kölelik düzeyinde ucuz bir insan rezervi de devşirmiştir. İronik bir biçimde ele alınan bu cümlede bahsi geçen özne göçmenlerdir. Zaten izlediği ekonomi politikasıyla yerli emeği giderek ucuzlaştıran AKP, göçmenlerin de gelişiyle Türkiye’yi bir “ucuz iş gücü cennetine” çevirmiştir. Ayrıca, göçmenler dış siyasette Avrupalı emperyalist güçlerden döviz girdisi sağlamak için bir koz olarak kullanılmış ve bu doğrultuda karşılıklı bağımlılık ilişkilerini güçlendirmiştir. Öte yandan, Suriyeli göçmenler üzerinden Suriye bölgesine yapılan operasyonlar meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Daha sonrasında operasyon bölgelerini yeniden yapılandırma faaliyetlerine girişen yerli ve milli inşaat firmalarımız da AKP genel başkanının “anti-emperyalizm” söyleminin aksini kanıtlar nitelikteki örneklerden en basitidir. O zaman Suriye İç Savaşı’nda AKP’nin konumlanışından şu sonucu çıkarabiliriz, emperyalist devletler yeraltı kaynaklarını, yerli sermaye ucuz emek gücünü, AKP hükümeti ise Avrupalı devletlerden göçmenleri Türkiye’de tutmak için aldığı parayı sağladığı noktada AKP’nin gözü ne yıkımı ne savaşı ne de sömürüyü görmez, görse de dur diyemez.
Güncele doğru ilerlersek, 24 Şubat 2022 yılında başlayan ve emperyalizmin en şiddetli araçlarından NATO tarafından desteklenen Ukrayna ve diğer bir emperyalist devlet Rusya arasındaki savaş bize AKP’nin izlediği politikalar hakkında benzer çıkarımlar yaptırabilmektedir. Türkiye ise bu konuda görünüşte tarafsız ve arabulucu bir tutum sergilemiş olsa da pratikte işler hiç de öyle olmamıştır. AKP hükümetinin hamasi söylemlerinin merkezinde yer alan ve bunlar üzerinden yerlilik, millilik hatta yeri geldiğinde tam bağımsızlığımız için bir mihenk taşı olarak gösterilen ve teşviklerle sürekli desteklenen SİHA/İHA’lar hatırlanacağı üzere o dönemde savaşa damga vurmuştu. Binlerce askeri unsuru etkisiz hale getirmiş ve bununla göğüsler kabarmıştı. Peki bu askeri unsurlar kim tarafından vuruldu? Elbette NATO. Yani konsolide bir emperyalist yapının. Keza benzer bir tablo Suriye toprakları içerisinde de sergilenmiştir. Vakayı bu şekliyle ele aldığımızda, SİHA/İHA’lar yerli ve milli olmamaktadır. Bileşenlerini incelediğimiz takdirde de silahların NATO’nun karşısında yer alan bir unsurun haricinde bir hedefe yönelmesi pek mümkün gözükmüyor. Son olarak, Selçuk Bayraktar’ın “yüksek teknoloji neferi” olarak ABD uçak gemisine çıkması oldukça “anti-emperyalist” bir tutumun göstergesi. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç da benzerdir; yerli sermayenin ölüm silahlarını satıp karını elde ettiği, kendisinin halka milliyetçilik pompaladığı, emperyalistlerin savaşlarına devam ettiği noktada AKP bu işe niye dur desin?
SOYKIRIM VE ÇIKARLAR
Daha da güncele gelirsek, bu iki yüzlü politikaların en üst noktasını Filistin üzerinden görebiliriz. İktidara geldiğinden beri İsrail’in soykırımcı politikalarına en fazla kınamayla cevap veren, destek için yolladığı Mavi Marmara gemisi saldırıya uğrayınca ne ekonomik ne siyasi hiçbir gerçek bir adım atmayan AKP hükümeti buna rağmen kendisinin İsrail ve onun emperyalist destekçilerine karşı “Filistinli mazlumların dostu” olduğunu iddia ediyor. Öte yandan 7 Ekim’den beri, yani İsrail’in Filistinlilere en şiddetli saldırılarının gerçekleştiği bu son birkaç ayda AKP İsrail’in dış ticaretinde çok önemli bir rol oynamaya devam etmekteydi. Üstüne üstlük bu durumda bile Galata Köprüsü’nün üstünde yaptığı yürüyüşle kendini İsrail’e çok büyük bir tepki veriyormuşçasına lanse etmeye çalıştı. Ancak madalyonun gösterilmek istenmeyen yüzü şudur; AKP ve burjuva takımı 2023 yılında 5,43 milyar dolar değerine ulaşan ticaret hacminden, emperyalizmin karikatürize sembollerinden birisi olan markaya 590 milyon lira teşvik vermekten, vergi muafiyeti sağlamaktan geri durmuyor. Türkiyeli sermayedarlar İsrail’in çeliğinin %65’ini, uçak yakıtını, dikenli telleri sağlamaya devam ediyor. O zaman çıkaracağımız sonuç şudur; AKP’nin İsrail’e verdiği şey tepki değil, ortaya çıktığı üzere Filistin’e bomba yağdıran uçakların yakıtı, açık hava hapishanesini oluşturan dikenli tellerdir.
İncelediğimiz olaylardan çıkaracağımız sonuç aslında şaşırtıcı değildir. Geldiği ilk günden beri anti-emperyalist, bağımsız ve istikrarlı bir politika güttüğü iddiasında olan AKP, bu üçünden sadece istikrarlı iddiasını karşılamıştır. Bu istikrar, emperyalistlerin, sermayedarların ve bunlardan beslenen kendisinin çıkarlarını savaşta ve yıkımda kollamak, ne savaşa ne yıkıma dur diyememe istikrarıdır.
Evrensel'i Takip Et