24 Nisan 2024 06:33

Türkiye gençliği neden 1 Mayıs’ta olmalı?

Burjuvazinin karşısında bugünün ve geleceğin kavgasını vermek, emekçilerle birleşmekle mümkün. 1 Mayıs, yaşamı sermayedarlara teslim etmeyeceğimizi haykırmanın alanı.

Fotoğraf: Onur Kavak/Evrensel

Paylaş

Bilgesu KİPER

Ankara

 

1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü yaklaşıyor. Her sene 1 Mayıslarda dünyanın farklı bölgelerinde tarafını işçi sınıfının safında ilan edenler mücadelelerini büyütmek için bir araya gelirler. İşçi sınıfının mücadelesiyle kazandığı bu günde hayatın akışı bir miktar değişir, ibre emekçilere ve taleplerine kayar. 1 Mayıs, ülkenin dört bir yanında çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, ücretlerin artırılması talepleriyle eylemlerde buluşan emekçilerin, barınma-beslenme gibi temel yaşamsal ihtiyaçların karşılanması için mücadele eden gençlerin, demokratik hakları ve geleceği için buluşanların sözünün bir olduğu, şiarımızın en güçlü haliyle işçi sınıfının saflarında buluştuğu mücadele günüdür.

Bu sene 1 Mayıs’ı karşılarken, yirmiyi aşkın senedir iktidarda olan AKP’nin ve tek adam yönetiminin, bütün manipülasyon girişimlerine, kullandığı tüm devlet olanaklarına rağmen sandıkta ikinci parti olduğunu gördük. Yerel seçimden önce gençlik içinde sıkça gündeme gelen “bundan sonra bir şey değişmez” vurgulu tartışmaların büyük bir kısmı da bu gelişmelerle beraber hangi ilin kazanıldığı, nerede devrimin yakın olduğu gibi coşkulu tartışmalara yerini bıraktı. Bu yenilgi, tek adam yönetiminin dayattığı ekonomik ajandanın karşısında birlik olan, iradesine sahip çıkanların kazanımı oldu. Van halkının ve dayanışma gösteren farklı toplumsal kesimlerin, seçilmiş belediye başkanının mazbatayı almasını sağlayan mücadelesi, irademize, demokratik hak ve özgürlüklerimize sahip çıkmanın nasıl bir mücadeleyle mümkün olduğunu da gösterdi. Ülkenin dört bir yanında barış ve demokrasi isteyen herkesin Van halkının eylemlerini sahiplenmesi tek adama geri adım attırdı. Bu deneyimlerden öğrenmemiz gereken, halkın geniş kesimlerinin talepleri etrafında bir araya geldiğinde gerçek kazanımlar elde edebildiği olmalı.

 

1 MAYIS’LA TEK ADAMA KARŞI GÜCÜMÜZÜ GÖSTERELİM

 

Seçim sonuçlarına göre hızlıca değişen duygu durumunun kaynağı, Türkiye gençliğinin burjuva siyaset ve kendi çevresinde gelişen koşulları gözlemlese de halkın kendi siyasetini yaptığı alanların güçlendirilmesine, örgütlü ve istikrarlı mücadelenin kazandırdıklarına odaklanmayan değerlendirme yöntemleri oldu. 1 Mayıs, baskı ve saldırılarıyla politik ve ekonomik ajandasını dayatan, seçme irademizden günlük yaşamımızın farklı alanlarında yasaklarla karşımıza çıkan tek adam yönetimini geriletme mücadelemizin parçası olarak önümüzde. Aynı zamanda örgütlenmenin, daha ileriden mücadele etmenin, daha fazla gencin parçası olduğu mücadele mevzilerini kurmanın, haklarımız ve taleplerimiz için mücadelemizi yükseltmenin, acil taleplerimizi geniş bir kamuoyunun gündemine sokmanın en yakın alanı. İşçi sınıfının kazanımı olan bugün aynı zamanda geniş gençlik kesimlerinin kendi siyasetini yapmasına, talepleri ve özlem duyduğu gelecek için mücadele edebileceği alanları örgütlemesine, işçi sınıfının saflarında birleşmesine olanak yaratıyor. ODTÜ’de Bahar Şenliği’nde Devrim Stadyumu’nda yapılacak konserlere izin verilmemesi, ANKÜ’de İnek Bayramı’nın büyük ölçüde kısıtlanması, BOUN ve Hacettepe’de üniversite öğrencilerine ait olması gereken kampüs içi imkanların öğrenciler değil şirketler için seferber edilmesi gibi güncel tartışmalar, tek adam yönetiminin atanmış rektörler aracılığıyla üniversitelerde gerçekleştirdiği müdahalelerin devam ettiğini, edeceğini de gösteriyor. Üniversitenin öğrencilere, bileşenlere değil de tek adam yönetimi ve alan açtığı büyük sermayedarlara ait olduğunu, onların çıkarları için işlediğini ve kararların da bu çıkarlar adına onlar tarafından alındığını anlatan bu tablo, tek adam yönetiminin ülkedeki politikalarının üniversite gençliği nezdindeki karşılıklarının bir kısmı. Bu gündemlerin 1 Mayıs alanlarına taşınması, hem nedenlerini teşhir edebileceğimiz geniş bir alanı açıyor hem de bu nedenlerin karşısında sistematik, istikrarlı, kalıcı bir mücadelenin örgütlenmesiyle emekçi sınıfın mücadelesi arasındaki bağın açığa çıkmasını sağlıyor.

 

HAKLARIMIZ SERMAYEDARLARIN CEBİNDE!

 

Seçim yenilgisinden hemen sonra tek adam yönetimi, ekonomi politikalarına OVP ve 12. Kalkınma Planı çevresinde, Mehmet Şimşek politikalarıyla devam edeceğini ilan etti! Sermaye programlarını büyüten tek adam iktidarı, gençlerin yoksulluğunu, işsizliği, geleceksizliği büyüteceği kartları da masaya serdi. Eğitim, çalışma ve yaşam koşullarımızın sömürü cenderesinde eritildiği, tüm yaşamın sermayedarların çıkarına göre şekillendirildiği bir ülkenin inşasına devam etme kararı alındı. 2024 yılında savaşa, silah şirketlerine 1 trilyon 133,5 milyar TL, Diyanet’e 2023’e oranla %151 artışla 91 milyar 824 milyon TL bütçe ayrıldı. Üniversitelere ayrılan bütçe ise 345,8 milyar TL, MEB bütçesi 38 milyar 294 milyon TL. Gençliğin ihtiyaçlarına gelince bütçe yok denilerek gasp edilen barınma, beslenme, eğitim gibi temel haklarımızın canımız pahasına da olsa sermayedarların cebine gireceği ekonomik planlarla karşı karşıyayız. Bu planlar yalnızca önümüzdeki geleceğin ekonomik koşullarını değil, sermayenin egemenliğinin devam ettirebileceği siyasal koşulları örgütlemeyi de hedefliyor. Örneğin OVP, üniversitelerin içerisinde şirketler, belediye yönetimleri, sivil toplum kuruluşları da bulunan heyetlerce yönetileceğini söylerken, kalkınma planı ekonomik programa uygun bir yeni anayasa ihtiyacını ortaya koyuyor. Yani tablo, burjuvazinin yönetme planının tablosu.

 

SAVAŞSIZ VE SÖMÜRÜSÜZ BİR YAŞAM İÇİN

 

Sermayenin programı, yalnızca ekonomi politikalarıyla sınırlı değil. Emperyalist savaşlardan aldığı güçle, askeri operasyonlarla, milliyetçi-şoven söylem ve politikalarla işliyor. Savaş politikaları, tek adam yönetiminin ve sermaye gruplarının cebini doldurmasının bir aygıtı. Milliyetçi-şoven söylemlerin örgütlenmesi ise işsizlik, ağır sömürü, yoksulluk ve sefalete mahkûm edilen milyonların öfke ve tepkisini zayıflatmayı hedefliyor. Pazar ve hammadde arayışı etrafında palazlanan silah tekelleri, işbirlikçileri büyütülüyor. Filistin için gözyaşları akıtanlar, bir yandan İsrail’le ticari anlaşmalara devam ediyor. Üniversiteler başta olmak üzere savaş karşıtlığında bir araya gelen gençler, başta Kürt gençleri olmak üzere “terörle mücadele” adı altında baskı ve saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Bir taraftan ülkeyi koruma nutukları atan tek adam yönetimi bir taraftan da doğal kaynaklardan emekçilerin iş güvenliğine her alanı emperyalistlerin sömürüsüne açıyor. Bu koşullar altında barış talebini yükseltmek, maden facialarından doğa katliamlarına, burjuvazinin cebi dolsun diye devam ettirilen ticari anlaşmalara, geleceğimizden çalınanların savaş tüccarlarına verilmesine “Dur!” demek anlamına geliyor. 1 Mayıs, Türkiye gençliğinin barış talebini yükseltebileceği, burjuvazinin programının karşısında barış mücadelesinin safını tuttuğunu ilan edebileceği mücadele alanlarını yeşertiyor.

Tek adam yönetiminin iktidarı bizler için değil burjuvazi için çalışıyor. Burjuvazinin çıkarlarıysa savaşları ve bugünün ekonomi politikalarını işaret ediyor. Bu tabloda iktidarını sürdürmek isteyenler, yaşamın her alanında bizlere kendi yazgısını dayatıyor. Yönetmeye devam edebilmek için gençlik kesimlerinin yaşamını da baskılarla, gerici ideolojisiyle ve sömürüyle kuşatıyor. Bir araya geldiğimiz alanların yasaklanması, mezuniyet törenlerinden üniversite şenliklerine kadar örgütlenen baskılar, eğitimin gericileştirilmesi ve buna dayanan ÇEDES gibi uygulamalar madalyonun bir yüzünü oluşturuyor. Sermayenin sömürüsünün önünü açan ekonomik plan ve programlar ise öbür yüzünü. Örneğin MESEM’ler bir taraftan 1.5milyon gencin ara eleman ihtiyacını karşılamak üzere sömürülmesinin programıyken, bir taraftan da bu kadar gencin bilimsel, mesleki eğitimden uzak kalmasının, iktidarın yıllar önce ilan ettiği “dindar ve kindar” nesil yetiştirme hedefinin parçası.

 

BURJUVAZİNİN PROGRAMINA KARŞI EMEĞİN PROGRAMINDA BİRLEŞELİM!

 

Burjuvazinin karşısında bugünün ve geleceğin kavgasını vermek, emekçi sınıfın saflarında birleşmekle mümkün. Türkiye gençliği için 1 Mayıs, yaşamı sermayedarlara teslim etmeyeceğimizi haykırmanın alanı.

Geçtiğimiz 1 Mayıs’tan bu yana nasıl birleşebileceğimizin örneklerini inşa etmeye devam ettik. Kol kola girip binlerce sıra arkadaşımızla “ölmeye değil okumaya geldik, yaşamak istiyoruz” derken, seçme irademizi savunurken, mazbatayı alırken ve daha nicesinde nasıl birleşeceğimizin deneyimine sahibiz! Şenliklerden şehir meydanlarına, fakültelerden atölyelere, lise sıralarına bulunduğumuz her yerde bir araya gelmek, en ufak talebimizi dahi bir araya gelme alanlarını genişletmek üzere mücadele alanlarına dönüştürmek ve bugünün öncelikli bir görevi olarak 1 Mayıs’larda birleştirmek gerekiyor. Acil talepler etrafında birleştiğimiz her mücadele alanı, burjuvazinin programıyla bizleri yönetenlerin karşısında emekçilerin, halkın siyasal programını savunacak, örgütleyecek mevzilere dönüşme veya var olanları ilerletme potansiyeli taşıyor. İçerisinde bulunduğumuz koşulları aşmak bir yana, iş, barış ve özgürlük talebimizin temel olduğu bir ülke ve dünya için mücadele etmek, işçi sınıfının safında bu nedenle birleşmemiz gerekiyor. Geleceğimizi belirleyen koşulların tümünün burjuvazinin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen ekonomik-siyasal programlarla çevrelenmesini aşabilecek tek güç birlikteliğimiz.  İş, barış, özgürlük için 1 Mayıs’a, geleceği birlikte kazanmaya!

ÖNCEKİ HABER

Kaba bir Osmanlı son dönem hatırlatması

SONRAKİ HABER

Stêrk TV ve Medya Haber TV stüdyolarına yönelik polis baskınına tepki

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa