24 Nisan 2024 04:27

Ermeni Soykırımının 109. Yılı: "Türkiye bu eşiği aşmalı"

Ermenilerin Anadolu topraklarından sürülmesinin üzerinden tam 109 yıl geçti. Soykırımın yıl dönümünü konuştuğumuz Nevzat Onaran vePakrat Estukyan, yüzleşmenin önemini anlattı

Fotoğraf: MA

Paylaş

Nisa Sude DEMİREL
İstanbul

Binlerce Ermeni yurttaşın topraklarından sürülmesinin üzerinden tam 109 yıl geçti. 109 yıl önce bugün, yüzyıllar boyu birlikte yaşamış halkların önüne bir kez daha kan ve katliam konulmuştu. 109 yılda tarihle yüzleşmek bir yana, ‘olayları önlemek adına’ savunmasına girişildi. Ermeni Gazeteci Pakrat Estukyan’ın deyimiyle “Her şey bir ‘Türk karşıtlığı’ ile sunularak ülkede kendini Türk olarak tanımlayan herkesin bu suça iştiraki sağlanmaya çalışıldı.” Soykırımdan 109 yıl sonra ne baskılar geride kaldı ne de soykırım geçmişten bir hikaye. Gazeteci-Yazar Nevzat Onaran ve Pakrat Estukyan soykırımla yüzleşme ihtiyacını gazetemize anlattı.

"İSLAMCILIK VE TÜRKÇÜLÜK BİRBİRİNİN YERİNE GEÇTİ"

1915’te Osmanlı’nın bir milletler hapishanesi olduğunu anlatan Nevzat Onaran, “Fransız devrimi sonrasında sömürge milletler ayağa kalkmıştı. Balkan milletleri Osmanlı’nın sömürge zincirini kopartmıştı” dedi. 1850 sonrasının Osmanlı’nın kriz yılları olduğunu ifade eden Onaran, “Maliye 1875’te iflas etmişti. Ermeni meselesi, 1878 Berlin Antlaşmasıyla uluslararası diplomasinin konusuydu ve Osmanlı, çözüm için imza atmıştır. Abdülhamid, 1878’de ve sonrasında, İslamcı politikalarda yoğunlaştı” diye konuştu. Abdülhamid'in krizi aşmak üzere İslam milletlerinin merkezle ilişkisini güçlendirmek ve devleti Türkleştirmek üzere hareket ettiğini vurgulayan Onaran, “1923’e kadar -ve sonrasında da- İslamcılık ve Türkçülük, birbirinin yerine tercih edilen politik araçtır” ifadelerini kullandı.

Onaran, Ermeni coğrafyasına düzenlenen Hamidiye Alaylarının sonuçlarını şöyle anlattı: “Osmanlı’nın kabulüne göre 20 bin, Avrupa’da yazılan-çizilen 300 bin Ermeni öldürülmüştür. Selim Deringil’in İhtida ve İrtidad çalışmasına göre Ermeniler köy köy Sünni İslamlaş(tırıl)mıştır. Sadrazam İbrahim Hakkı’nın Osmanlı Meclisi’nde verdiği bilgiye göre, 60-70 bin Osmanlı vatandaşı Ermeni, Rusya Ermenistanı’na kaçmıştır. Öldürülen, kaçan Ermenilerin mülkleri gasp edilmiştir”

"İSKAN DENİLEN BİR SÜRGÜNDÜR"

1913 darbesinin ardından İttihat ve Terakki’nin iktidara tam hâkim olmasıyla merkeziyetçi ve Türkçü politikalarda yoğunlaştığını anlatan Onaran, “Sarıkamış’taki yenilginin ardından Abdülhamid’in Anadolu’dan Hıristiyanları tasfiye politikasına öncelik verildi. Dahiliye Nazırı Talât’ın 24 Nisan 1915 tarihli şifresiyle, 6 Eylül 1914’ten beri takip edilen liderlik yeteneği olan Ermenilerin tutuklanması ve tasfiye edilmesi emredildi” dedi.

'Irkçı-milliyetçi tarihçilerin’ Ermenilerle ilgili anlatımlarının bir ‘yalan rüzgarı’ olduğunu anlatan Onaran, “Ermeniler sadece vilayat-ı sittede değil, Van’dan Edirne’ye her yerden, evinden-barkından, toprağından koparılıp, Suriye çölüne atıldı. Malına-mülküne de çöküldü. Hatta anlatımda sürgün dense de aslında iskân literatürü açısından yapılan, toprağından-evinden kovalamaktır” diye konuştu. Anadolu’yu Türkleştirmenin politiği olarak Hristiyanların tasfiye edildiğini anlatan Onaran şunu soruyor: “Toprağından kovalamak ve malına çökmek, soyu kırmak değilse nedir? Bunu için bugünkü T.C. sınırları dâhilinde, Osmanlı nüfus sayımına göre 1914’te yüzde 20 olan Hıristiyanların ve Musevilerin payı, bugün binde 1’lerdedir. Peki, Hıristiyanlara ve Musevilere ne oldu?​”

"SOYKIRIM YÜKÜMLÜLÜĞÜ SİYASİLERİ TEDİRGİN EDİYOR"

Pakrat Estukyan ise soykırımla yüzleşmenin zorunluluğunu, yollarını anlattı. Soykırım ifadesinin ifade özgürlüğü olduğuna yönelik Yargıtay kararlarını hatırlatan Estukyan, halen konuşmalarında ve yazılarında bu ifadeyi kullananlara karşı davalar açıldığını vurguladı. ‘Soykırımın’ hukuki bir tabir olduğunu ifade eden Estukyan, “Şimdilerde birçok insan Ermenilerin de zaten soykırım demediğinden bahsediyor. Doğrudur, çünkü bu ifade (genosit) 1948 yılında ilk kez bir Birleşmiş Milletler kararı olarak tanımlandı. Bu tanım hayata geçirildikten sonra Ermeniler kendi başlarına gelenlerin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini bilince çıkardılar” dedi.

Türkiye'nin bu konudaki hassasiyetinin arka planında, kelimenin hukuki bir terim olarak bazı yükümlülükler içermesi olduğunu anlatan Estukyan, “Bu Türkiye'deki siyasileri fevkalade tedirgin eden bir durum. Çünkü kırım veya katliam gibi kavramlara hukuki olarak ağır bir sorumluluk yüklemek söz konusu değil. Ama söz konusu soykırım olunca işin içerisine hukuki bir yükümlülük giriyor” diye konuştu. Böyle olunca özellikle devletin resmi tutumunu savunan tarih anlatıcılarının bunun bir soykırım olmadığını ispatlama yarışına girdiğini söyleyen Estukyan: “Bunu yaptıkça da kendileri fevkalade komik bir duruma düşüyorlar. Herkesin soykırım dediği şeye biz ‘aman öyle denmesin’ hassasiyeti üretiyoruz. Bu hassasiyeti, dahası bir de cezalarla, hapisle, şunla bunla temin etmeye çalışıyoruz. Ancak mutlaka aşılacak bu. Yani Türkiye bu handikabı eninde sonunda aşacaktır” ifadelerini kullandı.

"DİYALOG YALNIZCA AB MÜZAKERELERİYLE SINIRLI KALDI"

Konunun sürekli olarak bir güvenlik sorunu olarak aktarıldığını söyleyen Estukyan, ulus-devletleşme sürecinde Ermeni yurttaşları şöyle ifade ediyor: “Tarihi çarpıtan resmi tarihin sözcüleri mütemadiyen ‘Onlar bizi öldürdü, ihanet ettiler, Doğu’dan bizi vuracaklardı’ gibi yalanlarla yapılan katliamları meşrulaştırmaya çalışıyor. İyi de Bursa’daki, İstanbul'daki,  İzmir’deki, Çanakkale'deki, Kütahya'daki Ermenilerden ne istediniz? Bunların cevabı yok. İşin aslı ulus devlet inşası sürecinde Ermenilerle birlikte diğer ülkenin Hristiyan halkları bir tehdit unsuru olarak görüldü. Türkiye'de nüfusun neredeyse üçte biri Hristiyan halklardan oluşurken bugün seksen beş milyon içerisinde Hristiyan insanların sayısı yüz bini ya buluyor ya da bulmuyor. Bugün artık soykırım meselesi Türkiye'nin aşmak zorunda olduğu en önemli konulardan birisi”

Bu eşiğin şartların zorlamasıyla aşılabileceğini, Erdoğan rejiminin de AB ile tam üyelik için girişimlerinde bulunurken diyalog kurduğunu ifade eden Estukyan, “Ama çözüm masası devrildiği zaman o masanın üstündeki birçok şey de yerlere döküldü” dedi. Bu katliamla yüzleşmenin yolunda Türkiye halklarının rolünü ise Estukyan, “Türkiye'de baskı sistemi oldukça tek adam rejimi söz konusu oldukça Türkiye'de yoksulluğun artması Türkiye halklarını rahatsız ediyor. Örneğin yerel yönetimler seçiminde iktidarın bu denli hızlı bir destek kaybetmesinin arka planında derin yoksulluk var. Son tahlilde insanlar bu yoksulluğu bir şekilde sorgulamak, bir yanıt bulmak zorundalar. O aşamaya gelindiğinde de yüzleşme ihtiyaçları kendiliğinden ortaya çıkıyor. Vaatlerle artık o baskıyı daha uzun sürdüremez hale geliyorlar” diye anlattı.

 

ÖNCEKİ HABER

İYİP’te Millet-Cumhur yarışı

SONRAKİ HABER

Soykırımın 109. yılı | ‘Türkiye bu eşiği aşmalı’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa