25 Nisan 2024 04:47
Son Güncellenme Tarihi: 25 Nisan 2024 07:53

Dosya: 2024 1 Mayıs’ına giderken | Çalışırken ölmek istemiyoruz

Türkiye’de sadece 2024 yılının ilk üç ayında 425 işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. 2023 martından 2024 martına kadar ise 1981 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Fotoğraf: Nurettin Aldemir

Paylaş

Hazırlayanlar: Hilal Tok – Murat Uysal

AKP’li 20 yılda 32 bin 984, 2023 yılında 1981, 2024’ün ilk üç ayında 425... Bunlar bir salgın hastalığın ya da bir savaşın bilançosu değil; patronların kâr hırsının, büyümenin ardındaki kanın tespit edilebilmiş sayıları. Günde en az 5 işçi çalışırken hayatını kaybederken, 2024 1 Mayıs’ına gildilirken ‘Çalışırken ölmek istemiyoruz’ çığlıkları da yükseliyor.

Mustafa, Ambarlı Limanında çalışıyor. Bundan 5 ay önce ölümden döndüğü bir iş kazası yaşadı. Şimdi belinde 10 vidayla çalışmaya devam ediyor. Ambarlı Limanı ağır iş yükünün olduğu, iş kazalarının da yoğun olduğu bir yer.

52 yaşındaki Mustafa iş bulamadığı için Mardin’den İstanbul’a 8 yıl önce 5 çocuğu ile gelmiş. Esenyurt’ta 7 kişilik ailesiyle kirada yaşadıklarını söyleyen Mustafa, ailesine bakmak için Ambarlı Limanında çalışmaya başlamış. Aldığı ücret asgari ücretin birkaç bin lira üzerinde. Gemilerle gelen tonlarca konteynerin araçlarla taşınmasını sağlıyor Mustafa. Şoförlük yaptığı araç ağır yükü kaldıramayınca ters dönüyor. Ters dönen aracın içinde ölümden dönen Mustafa o günü şöyle anlatıyor: “Eleman eksiği olduğu için her gün fazla mesaiye kalıyorduk. Bizim firmamız çok iş yapar, çok kazanır. 3 yeni vinç almışlar, 3 milyon dolara mal olmuş. Kaza günü, yine fazla mesaiye kalmıştık. Gemiden iki konteyner yüklendi. Yanlış yükleme yapıldı. Normalde her bir konteyneri her bir ayrı araca koymaları gerekiyordu. Araca ikisini birden yüklediler. Biz o araçlara mafi deriz. Arkamda da 10 tane mafi vardı. Dönüş yaparken mafinin kellesi beş metre havaya kalktı. Araç takla attı. Gözümü açtığımda sağ ayağım belim paramparça olmuş. Yerim dardı, beni zor çıkardılar. Hastaneye getirdiler. O şekil yükleme yasak aslında, iki tane yükleme yapmasalar ben o kazayı yaşamazdım.”

"PATRONLAR SELAM BİLE VERMEZ İŞÇİYE

Size eğitim veriyorlar mı işe girmeden önce?

Formaliteden anlatıyorlar. O böyle, şu şöyle diye.

Patron hiç geldi mi yanınıza, ilgilendi mi sonrasında?

Bizim patronlar selam bile vermez işçiye. Zaten ölünce onların umurunda mı? Onlara göre işçi suçlu. Ben daha hiç görmedim onları. Sadece insan kaynaklarını gördüm. Bana sordular davacı olacak mısın diye. Ben hakkımdır, bana bir şey olsa bu çocuklar ne yapacak dedim. Sanki dünya onların. Baktığın zaman seni küçük görüyorlar.

Başka kazalar olur mu böyle limanda?

Çok olur, mafilerin kazası çok olur. Benden birkaç hafta önce de aynı şekilde bir işçi böyle kaza geçirdi. O gençti. Davacı olmaktan korktu. Şimdi çaycılık yapmaya başlamış, geri hizmet gibi maaşı da düşmüş. Kaza geçirince seni işten atmıyorlar ama daha düşük ücrete başka işler yapıyorsun. Bir arkadaşımıza da mafi çarptı, adam sakat kaldı. Bir başka arkadaşımız da yine kaza geçirdi. Sanki limanda savaş var. Sürekli kavga, kaza…

"BEN ŞİMDİ 5 KİLO KALDIRAMIYORUM"

Sence işçilerin suçu mu bu kazalar?

Neden işçilerin suçu olsun? İşçilerin suçu değil. Sorumlular iş yerindeki yetkililer. Liman ana baba günü hep, araba bir yere zor giriyor. Hakkı 20 arabayken sahaya 70 araba sokuyor. Ramak kala kazadan kurtulanlar da oluyor. Bizim Türkiye’de insan hayatı ucuz. Ben Avrupa’da bu kazayı geçirsem direkt beni emekli yaparlardı. Ben şimdi yarım insan olmuşum. Ben şimdi beş kilo kaldıramıyorum. Ek iş diye kömür taşırdım limandan sonra. Şimdi bir torba kömür indiremiyorum. 20 metre koşamıyorum. Omurgama 10 tane vida taktılar. İşçiler bir olmadı mı böyle olur. Maaşımız yüksek olurdu, 8 saatten fazla çalıştıramazlardı bizi. Böyle kazalar olmazdı, denetim olurdu, günde 70 tır sokturmazdık o sahaya. Olan hep garibanlara oluyor. Ama birlik olmadığı için oluyor.

Niye birlik olmuyor işçiler?

Olmuyor. Korkuyorlar. Ben bir tane şahit bulamadım düşünün. Ekmeğimden olurum diye korkuyorlar. Çoğu yer asgari ücret veriyor. Burada 25 bin alıyoruz. Ben buradan önce Gezer Fabrikasında günde 12 saat çalışıp asgari ücret alıyordum. Ama burası da çok tehlikeli işte… İşçilerin bir günahı yok ama bu kazalarda. Bütün işçiler bir olsun. O zaman her şey daha güzel olacak.

Mustafa gibi milyonlarca işçi çalışırken ölümden dönüyor, geçirdikleri kazaların izleri ise ömür boyu hayatlarından silinmiyor, daha da kötüsü binlerce iş cinayetinin olması...

BİR YILDA 1981 İŞÇİ ÇALIŞIRKEN HAYATINI KAYBETTİ

Türkiye’de sadece 2024 yılının ilk üç ayında 425 işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. 2023 martından 2024 martına kadar ise 1981 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Toplu katliamların da yaşandığı iş cinayetlerinin ardından ise alınmayan önlemler çıkıyor. İliç’te 9 işçi hiçbir önlem alınmadan aşırı liç yığınının altında kaldı, şimdiye dek sadece iki işçinin cenazesine ulaşılabildi. Söndürme sistemi ve yangın dolaplarının çalışmadığı ortaya çıkan Beşiktaş’taki gece kulübünde gerçekleşen yangında 29 işçi yaşamını yitirdi. MESEM'lere kayıtlı en az 8 çocuk, geçtiğimiz eğitim-öğretim döneminde çalıştıkları iş yerlerinde hayatını kaybetti.

20 YILDA AKP KARNESİ

AKP’nin yönetime geldiği 3 Kasım 2002’den bu yana en az 32 bin 984 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. AKP’li yıllarda işçiler için adeta mezarlığa dönen Türkiye’de 2003 yılında çıkarılan 4857 sayılı İş Kanunu ile esnek çalışmanın yasal zemini oluşturulurken, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Türkiye’deki iş cinayetleri ve işçi ölümlerinin önüne geçemedi. OECD’nin verilerine göre ise Türkiye’de emekçilerin yüzde 15’inin haftada 60 saatin üzerinde çalıştığı belirtiliyor.

PEKİ NASIL BİR ÇÖZÜM?

Katliam halini alan toplu iş cinayetleri arka arkaya gelirken bu konuyla ilgili çözümleri İş Güvenliği Uzmanı Deniz İpek’e sorduk. İpek çözüm önerilerini şu şekilde sıraladı:

- Var olan mevzuat işçi sağlığı ve iş güvenliği kurullarının oluşturulmasına ve işçilerin kolektif temsiline izin vermiyor. İşçi sağlığını sağlamak, ağır yaralanmaları ve ölümleri engellemek; yasaların uygulanmasını denetlemesi ve yeni yasal güvenceleri kazanmaları için işçilerin örgütlenerek temsilcileri aracılığı ile iş yerlerinde bölüm bölüm komiteleşmelidir.

- Çalışma süreleri ile ilgili konulan kuralları izlemesi gereken başlıca denetim organlarından biri işçi örgütleri ve sendikalarıdır. Bugüne değin, genelde sendikaların, “Ücreti ödenmek koşuluyla” fazla mesailer konusunda bir eylem, bir tepki gösterdiği az olmuştur. Fazla mesai işçi için sağlık kurallarına ve yasalara aykırıdır. Son yıllarda ‘devam primi’ adı altında motivasyon görünümlü fakat işçiyi strese sokacak ve hastalık halinde bile işe gitmeye itecek bir madde var bu uygulamaya son verilmelidir.

- İşçilerin sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için iş yerlerinde sendikanın yetkili uzmanları da periyodik kontroller gerçekleştirmeli mevzuatta sendikalara İSİG’le ilgili görev, yetki, sorumlulukları açık bir şeklide belirtilmelidir.

- Üretirken aynı zamanda yöneten işçinin, işçi sağlığı ve güvenliğine vereceği hassasiyet, sermaye denetiminden çok daha güçlü, yaratıcı ve etkin olur. İşçiler, kendi emek süreci üzerinde bizzat denetimi sağlayarak, can güvenliklerini, sağlıklarını, geleceklerini de kendi ellerine alırlar.

- 6331 sayılı Yasa’nın işçi katılımını esas olarak doğrudan bireysel katılım formunda örgütlediği, işçi temsilciliği ya da işçi sağlığı güvenliği gibi kolektif temsil araçlarını mümkün olduğu ölçüde sınırlandırdığı ya da kolektif temsiliyetten kopardığı söylenebilir. Bu en açık şekilde iş sağlığı güvenliği kurullarında görünür hale geliyor. Diğer taraftan 6331 sayılı Yasa’da işçi temsilcilerinin görev ve yetkileri incelendiğinde; işçilerin sağlık ve güvenlik yönetimi uygulamasıyla ilgili bilgilerin pasif alıcıları konumuna, işçilerin İSİG ile ilgili özne olmaktan çıkarılıp bir nesne gibi “tehlikenin kaynağı” pozisyonuna itildiği görülüyor.  İşçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili kanun ve yönetmelikler başta işçilerden başlanmak üzere, emek ve meslek örgütleri, sendikalar, üniversite ve uluslararası işçi örgütlerinin kolektif üretimi, katılımı, denetimi ile sil baştan yapılmalıdır.

- Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi; işçinin sigortalı çalışması ve prime esas kazancı üzerinden kurgulandığı için işçileri “prime esas yaşamlara” mahkum ediyor. Sosyal güvenlik alanında son dönemde yaşanan hak kayıpları, işçi sağlığını daha da tehlikeye atmaya devam ediyor. İşçi sağlığını, ücret ve sosyal güvenlik bağlamıyla da düşünmek ve tartışmak; işçi sağlığı ve hakları bakımından yürütülecek mücadeleyi de zenginleştirme ve dönüştürme potansiyeline sahip.

- Aşırı, yoğun, fazla, taşeron ve her türlü esnek çalıştırmaya karşı güvenceli iş sağlanmalıdır.

- Beslenme, barınma, ulaşım ve yaşanabilir kent-çevre hakkı da işçi sağlığı hakkıdır.

- Kadın, yaşlı ve göçmen emeği korunmalıdır.

- Tüm iş kollarındaki TİS’ler o iş kolundaki İSİG’in yasama organı olmalıdır.

ÖNCEKİ HABER

RES'çi şirket gözünü Kuzey Ormanları'na da dikti

SONRAKİ HABER

Tuncer Bakırhan: Seçim sonuçları "savaşa hayır" çığlığıdır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa