EMEP Antep İl Başkanı Çiloğlan: Şimşek programına karşı işçi sınıfının mücadelesi yükselişe geçecek
Emek Partisi Antep İl Başkanı Abdullah Çiloğlan’la bölge illerinde 1 Mayıs’ı ve emek mücadelesini konuştuk.
Fotoğraf: Evrensel
Mesut BAYLAV
Antep
Başta Antep olmak üzere bölge illerinde işçi ve emekçilerin sendikalaşmadan, ücret artışına, çalışma koşullarına kadar hak arama mücadeleleri direnişlerle devam ediyor. İşçiler ağır çalışma koşularına, düşük ücrete, güvencesiz çalışmaya maruz bırakılırken patronlar ise aldıkları teşviklerle kârını katlıyor. Ve Erdoğan-Şimşek politikalarıyla daha da ağır bir tablo ile karşı karşıya olan işçi emekçiler 1 Mayıs’a hangi koşullarda gidiyor, ne talep ediyor? Emek Partisi Antep İl Başkanı Abdullah Çiloğlan’la Kürt illerinde işçi sınıfının olanaklarını, işçi direnişlerini ve 1 Mayıs’ı konuştuk.
İşçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Bölge illeri başta olmak üzere çeşitli kentlerde işçiler hak mücadeleleri ile öne çıkıyor. Özellikle Antep ve bölge illerinde bu hareketlilik nasıl bir tablo ortaya koyuyor?
2024 1 Mayıs’ının yaklaştığı bu günlerde özellikle Antep ve bölge illeri başta olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanında sınıf mücadelesinin ivme kazandığı bir sürece tanıklık ediyoruz. 22 yıldır iktidarda olan AKP hükümetinin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar sonucu her geçen gün ekmeği biraz daha küçülen, çalışma koşulları gittikçe ağırlaşan, bugününü yaşayamayıp yarına dair de umutları tükenen işçiler henüz sistemi sorgulayan ve sistemi değiştirmek üzere harekete geçen bir konumda değil, fakat bir arayış içerisinde. Bu arayış başta Antep olmak üzere bölge illerinde daha belirgin bir hareketlilikte cereyan ediyor. Bu bölgede hareketliliğin daha belirgin olmasının temel sebebi ise baskı ve sömürünün çok daha katmerli olmasıdır. Ülkenin batısına oranla ücretler daha düşük, çalışma koşulları çok daha ağır ve uzun. AKP’nin teşvik ve desteğiyle patronlar bölge illerini kendileri için cennet, işçiler içinse bir cehenneme çevirmiş durumda. Patronlar devletten aldıkları teşviklerle, vergi aflarıyla, faizsiz ve hatta kimi zaman geri ödemezsiz kredilerle, iş başı eğitim programı, MESEM ve benzeri sıfır maliyetli işçi sağlayan uygulamalarla kârlarına kâr katarken, işçileri daha fazla sömürebilmek için her gün yeni bir yöntem geliştiriyorlar. Yüksek enflasyondan kaynaklı alım gücü sürekli düşen, aldığı maaşla kirasını ödemekte, mutfağını çevirmekte zorlanan işçiler de ekmeğini büyütmek için gözünü karartıp şalteri indiriyor. Tabii bu tablo bu yıl 1 Mayıs’ı özellikle bölge illerindeki işçi sınıfı için daha da önemli bir noktaya taşıyor. İşçilerin sorunlarını daha yüksek sesle dillendirebileceği, taleplerini daha cesur ve farklı fabrikalardan sınıf kardeşleriyle ortaklaştırarak isteyebileceği ve bu mücadelede yalnız olmadığını, bunun bir sınıf kavgası olduğunu daha canlı görebileceği bir gün konumuna getiriyor.
"HALK ARTIK AKP’YE KANMIYOR"
AKP mayıs seçimlerinden hemen sonra Erdoğan-Şimşek programıyla işçi ve emekçileri daha da ağır koşullara sürükleyen ekonomi politikalarına hız verdi. Ancak yerel seçimlerde özellikle işçi havzalarında, emek mücadelesinin keskinleştiği yerlerde oy kayıpları yaşadı, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP 2002’de işçi emekçilerin içinde bulunduğu derin yoksulluk ortamında bu koşulları ve halkın beklentilerini istismar ederek, yoksulluğa ve yolsuzluklara son vereceği vaadiyle iktidara geldi. 22 yıldır da elindeki her türlü devlet olanağını kullanarak halkı gelecek güzel günlere ulaşmak için bir süre daha fedakârlık yapmanın, acı reçetelere katlanmanın gerekliliğine inandırarak iktidarda kalmayı başardı. Gelinen noktada ise tabiri caizse “deniz bitti”. Her geçen gün daha da yoksullaşan halkı bu hikayelere inandırmak eskisi kadar kolay değil. Verilen her vaadin arkasının boş olduğunu emekçiler yıllarca yaşayarak tecrübe etti. Mesela, yıllarca “2023’te Lozan'ın süresi dolacak ve Türkiye hızlı bir yükselişe geçecek” şeklinde özetlenebilecek bir söylemle halkı beklenti içerisine soktu hükümet. Ancak 2023 geldi geçti ve emekçiler bunun da bir yalan olduğunu ne yazık ki deneyimledi. Yerel seçimler de bu koşullarda gerçekleşti. Daha 11 ay evvel yapılan genel seçimler de aslında aynı koşullarda gerçekleşmişti ve AKP-Erdoğan hükümeti seçim öncesi EYT meselesi gibi birkaç konuda yaptığı hamlelerle bir kez daha emekçilerden oy almayı başarmıştı. Fakat geçtiğimiz 10 ayda yaşananlar, özellikle enflasyon oranlarındaki artış, işçi sınıfının en azından elindeki son lokmayı korumak için mücadeleye yönelmesine sebep oldu. Bu yöneliş sonucu da başta sınıf mücadelesinin hareketli olduğu bölgeler olmak üzere emekçilerin AKP’den büyük oranda oy desteğini çektiği bir seçim süreci yaşandı.
"ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM MÜCADELE SERTLEŞECEK"
Bölge illeri ve Antep özelinde bakacak olursak patronlara milyon teşvikler verilirken, işçilere asgari ücret bile çok görülüyor. Bir yandan da Erdoğan, Şimşek programını sürdüreceğini ilan etti. İşçiler açısından bundan sonraki süreç nasıl ilerleyecek?
Erdoğan-AKP hükümetleri döneminde bir yandan ülkedeki dolar milyarderlerin sayısı artarken diğer yandan da açlık sınırında, hatta açlık sınırının da altında yaşayanların sayısı hızla arttı. Asgari ücret eskiden sanayide sadece en vasıfsız işlerde çalışanlar için uygulanır durumdayken şimdi asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 60'lara vardı. Erdoğan yüksek enflasyon ve ihracata dayalı ekonomik büyümeyi sürdürebilmek için uygulanan ekonomik programa devam etmek, seçim süreçlerinde halkın desteğini kaybetmekten korktukları için bir türlü hayata geçiremedikleri planlarını devreye sokmak zorunda olduğu bir noktaya geldi. Geçen kasım ayında açıklanan orta vadeli programın kapsamına bakınca da bu niyetlerini açıkça görebiliyoruz. Bir yandan döviz ihtiyacını karşılamak için yabancı yatırımcıyı çekmek, diğer yandan ihracatı artırmak için yerli yatırımcıyı teşvik etmek... Tabii bütün bunları hayata geçirebilmek için de mümkün olduğu kadar üretim maliyetlerini düşürmek. Bu hedefi tutturmak istiyorlar. Bunun yolu da patronlara her gün yeni teşvik paketleri hazırlayarak patronun üretim maliyetlerinin büyük kısmını devletin kasasına giren vergiyi ödeyen halkın cebinden karşılamak ve işçi ücretlerini baskılayarak işçilik giderlerini düşürmekten geçiyor. Halk aslında bu politikalara yerel seçimlerde bir oranda cevap verdi. Erdoğan da seçim sonrası halkın verdiği mesajı aldıklarını söyledi ve “Sonucu ne olursa olsun, kendim de mensubu olduğum sermaye sınıfına hizmet etmekten geri adım atmayacağım” cevabını verdi. Ancak işçi sınıfı bu restleşmeye karşı eli kolu bağlı durmayacaktır. Bu, önümüzdeki dönem sınıf mücadelesinin sertleşeceğinin göstergesidir. Önümüzdeki süreç başta Antep ve bölge illerinde olmak üzere işçiler üzerindeki baskının ve sömürünün daha da artacağı, yoksulluğun derinleşeceği ve buna karşı işçi sınıfı mücadelesinin yükselişe geçeceği, örgütlenme çalışmalarının, grevlerin, direnişlerin çokça yaşanacağı bir süreç olacaktır.
"İNSANA YAKIŞIR BİR YAŞAMI KURMAK İÇİN ÖRGÜTLENELİM"
Ve 1 Mayıs. İşçilerin günlük 8 saat çalışma talebiyle başlattıkları yürüyüşten işçi sınıfına miras olarak kalan bugünün üzerinden neredeyse 150 yıl geçti. Ancak işçi sınıfı bugün o koşullardan çok daha ağırını yaşar durumda. 2024 1 Mayıs’ına giderken işçi sınıfının talepleri neler?
Soruda da belirttiğiniz gibi bugün işçi sınıfı 1 Mayıs’ın ortaya çıktığı koşullardan çok daha kötü çalışma ve yaşam şartlarına mahkum edilmek isteniyor. Bu şartlarda karşılayacağımız bu yılki 1 Mayıs alanlarında işçilerin talepleri en başta insanca yaşayabilecek ücret ve insana yakışır çalışma koşullarıdır. Asgari ücretin yoksulluk sınırının üzerine çıkarılması, iş güvencesini sağlamak için sendikal örgütlenme önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Eğitim, sağlık, barınma gibi en temel insani hakların sosyal devletin gereği olarak devlet tarafından karşılanmasıdır. Temel tüketim malzemelerine yapılan zamların geri alınması ve zammın önünü kesecek yasal düzenlemelerin ve denetimlerin yapılmasıdır. İşçinin kendisine ve ailesine zaman ayırabilmesi, sosyal hayatının canlanması için çalışma sürelerinin günlük 7 saat, haftalık 35 saat olarak yasallaşması, patronlar tarafından zorunlu hale getirilen fazla mesailerin ortadan kaldırılmasıdır. İşçi cinayetlerinin son bulması için gerçek anlamda iş güvenlik yasalarının çıkarılması ve uygulanıp uygulanmadığının özel sektör tarafından değil devlet tarafından denetlenmesidir.
1 Mayıs’a giderken işçilere de çağrım şudur: Gündüzlerinde sömürülmediğimiz, gecelerinde aç yatmadığımız, eşit, adil, özgür bir dünya mümkün. Ve bu dünyayı kuracak olan da insanoğlunun yeryüzünde varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan her şeyi üreten işçi sınıfı ve onun örgütlü gücüdür. Eşit, özgür, adaletli, mutlu, huzurlu, insana yakışır bir yaşamı birlikte kurmak için örgütlenelim, birlikte mücadele edelim. Bu yıl 1 Mayıs alanlarına işçi sınıfının örgütlü gücünün damgasını vurmak için bütün işçileri sınıfın partisinin saflarında, Emek Partisinin saflarında 1 Mayıs’a katılmaya çağırıyorum.