Üretimin ‘aynılığı’ ve işçi bilincine etkisi
Bir zincirin halkası halinde var olanların özgür olabilmek için bütün zincirleri kırması gerekiyor.
Fotoğraf: Pexels
Fırat ÇOBANOĞLU
Sincan’dan fabrika işçisi
Sabah çalışma zilinin çalmasıyla birlikte akşam iş bitimine kadar fabrikada bir işçinin günü nasıl geçer hiç düşündünüz mü? Dışarıdan bakıldığında ‘geri özelliklere’ sahip olan işçiler ‘pavyona giden’, ‘alkol ve uyuşturucu içen’ veya sadece ‘arabalar’ hakkında konuşan insanlar gibi gözükürler. Ancak dışarıdan içeriye o kapıdan girdiğinizde dışarıdaki durumu neyin beslediğini görebilirsiniz. Bütün gün boyunca elindeki araç ve anahtarlarla ‘aynı’ işi yapmanın zihinlerde nasıl bir düşünce sistemine yol açtığını tahmin edebilir misiniz? Bütün gün arabalar hakkında konuşmanın mantığa ters düştüğü söylenebilir ama işçi zevk aldığı konuyu konuşarak aslında kendini rahatlatır. Eğer bunu yapmazsa bant başındaki robottan hiçbir farkı kalmaz. Gelin bu durumu biraz yakından inceleyelim.
KABLO BAĞLAMAK İÇİN DÜŞÜNMEK GEREKMİYOR
Her gün ‘gönül rızası’ ile belirlenen anlaşmadaki saate uyarak sabah 8 ve akşam 5 (Akşam saati değişebiliyor) içerisinde belirlenen işi yapmak işçinin zorunluluğudur. Bu iş üretim planına göre farklılaşan, işçiye gösterilen ve sadece verilen o işi yapmasıyla sınırlanır. Yani bir işçinin sabah 8’den akşam 5’e kadar ‘aynı’ işi yapması gerekiyor. Bu sektöre göre değişiyor. Örneğin sadece kabloları bağlamak veya buzdolabı kapağı monte etmek olabiliyor. Plana göre belirlenen sayıyı verebilmek yine sektöre göre değişiyor. Kimi fabrikalarda günde 1000 tane araba üretmek kimi fabrikada ise 1400 çamaşır makinesi üretmek gerekiyor. Bu yüzden yaptığınız işin kaç saniye süreceği daha önceden mühendisler tarafından hesaplanıyor ve işi yapandan bu süreyi aşmaması bekleniyor.
Araba üreten bir fabrikanın bant sistemini ele alalım ve bu bantta yapacağınız iş sadece lastik montajı olsun. Lastik için sadece 4 bijon, bijon için lokma ve lokmayı kullanabilmek için tabancalar kullanılsın. Üretimin planı dahilinde de günde 5 bin 760 tane bu işten yapmanız gereksin. Sabah zil ile birlikte yapacağınız iş lastiği yerine oturtmak, bijonları takmak ve tabanca ile bunları sıkmak. Bunu da toplam beş saniyede yapmanız isteniyor. Yani siz her beş saniyede bir bu işi yaparak dakikada 12 tane çıkartmış olursunuz. Demek oluyor ki bir işçi 8 saat -mola hariç- içerisinde sürekli aynı işi yapıyor ve başka hiçbir şey yapması beklenmiyor. Sürenin azlığı ve bandın hızı eklendiğinde zaten başka bir şey yapması mümkün olamıyor. Bazı yerlerde tuvalet ihtiyacı için yerinize başkasının bakması gerekebiliyor. Bir yerden sonra o işi sürekli yapmak daha çok kol emeği istiyor. Yani kapak takmak veya kablo bağlamak için sürekli düşünmeniz gerekmez. İş bölümünün kapitalist biçimi, işçiyi sadece parça-işçisi haline getirir.
“Makinelere nezaret etmek, kopan iplikleri bağlamak işçilerden düşünme yeteneği isteyen bir iş değildir; ama yine de zihnini başka şeylerle meşgul etmesini de engelleyen türden bir iştir. Ayrıca bu işin, adalelere de hareket fırsatı tanımadığını da görmüştük. Demek ki, sözcüğün tam anlamıyla düşünülürse bu bir iş değildir, sıkıntıdır; düşünülebilecek en uyuşturucu, en yıpratıcı bir süreçtir. İşçi bu azami tekdüzelik içinde beden ve zihin güçlerinin çürümesine mahkum edilmiştir; onun misyonu, sekiz yaşından itibaren her gün, gün boyunca canının sıkılmasıdır. Üstelik bir an olsun dinlenmemelidir; motor durmaksızın çalışmaktadır; dişliler, kasnaklar, iğler, hiç susmaksızın kulağında homurdamakta, takırdamaktadır; bir anı kaçırsa, arkasında elindeki ceza defteriyle bekleyen nezaretçi vardır.
Fabrikada böylece canlı canlı gömülmeye mahkumiyet, yorulmak bilmez makineye sürekli dikkat harcamak, işçilere en keskin işkence gibi gelir; bu işkencenin zihin ve beden üzerindeki edimi, en yüksek dereceden bodurlaştırmadır. Sersemleştirmenin, bir süre fabrika işi yaptırmaktan daha iyi bir yolu yoktur ve eğer işçiler yine de zekalarını yalnızca kurtarmakla kalmayıp, öteki emekçilerden daha keskinleştiriyorlar ve zenginleştirebiliyorlarsa, bunu, bir yandan iş yaparken bir yandan da hangi koşulda olursa olsun hissedip düşünebilecekleri tek şeyi yaparak, kaderlerine ve burjuvaziye isyan ederek başarıyorlar. Ya da burjuvaziye öfke duymak, emekçinin en yüce tutkusu haline gelmezse, o zaman kaçınılmaz sonuç sarhoşluk ve genelde ahlak bozulması denen şeyler oluyor.”*
SİSTEM İÇİN GEREKLİ
Günün körelerek geçen saatlerinin ardından işçiler kendilerini yeniden üretebilmek adına alkol, uyuşturucu gibi maddeler kullanabilirler; pavyon veya oto sanayi bölgelerine giderler. Yorgunluğu ve bıkkınlığı genellikle buradaki ‘zevklerle’ üzerlerinden atıyorlar. Akşam iş çıkışı kahve içmeye bile oto sanayiye gidilmesinin başka bir izahı olmuyor. Ya da 50-100 arası erkeğin akşamdan sabaha kadar Ankara oyun havası eşliğinde kaşık oynamasını ‘basit zevkler’ olarak görülebilir. Ancak bütün günün yorgunluğu ve zihnin dağılması açısından bağıra bağıra oyun havası söylemek işçiyi rahatlatıyor.
“İş makinesinin boyutlarının büyümesi ve aynı anda işlettiği aletlerin sayısının artması, kendisine hareket gücü sağlayacak çok daha büyük bir mekanizmayı gerektirir; ve bu mekanizma, insanın tekdüze ve devamlı bir hareket sağlamada pek yetersiz bir üretim aracı olması bir yana, kendi direncini yenmek için, insanın sağlayacağından çok daha büyük bir hareket gücünü zorunlu kılar. İnsanın artık yalnızca basit bir güç kaynağı olması, yani kullandığı aletin yerini bir iş makinesinin alması durumunda, doğal güçler, güç kaynağı olarak da onun yerini alabilir.” **
İşçinin sınırlı olan ve dar olan makine-alet kullanımı geçmiş dönemlerde olduğu gibi, bir yetenek ve hüner istemeyen iş haline gelmesiyle birlikte işçinin bilinç durumu kavranmalıdır. Yoksa salt ‘kültürel bağlar’, ‘aile geleneği’ vs. gibi görürsek yanılgıya düşeriz. Çünkü o zaman çözümü de yanlış kanallarda aramış oluruz. İş hakkında fikir yürütme ihtiyacı ortadan kalktığı için makinenin varlığı işçinin üretim sürecindeki yöneticisi haline gelir. Ustabaşı işi sana öğretir ve sadece bir sorun olduğunda müdahale eder. Yapılacak iş, işçi ve elindeki alet herkesten çok gördüğü şeyler haline gelir. Önemli olan işi bitirmen ve üretimi aksatmaman. Eğer çalışırken yapabilirsen düşünebilirsin de!
Yaşadığımız sistemin tek amacı daha fazla kâr daha fazla sömürüye dayanıyor. Bu yüzden düşünen, gelişen ve sorgulayan işçiler yerine; ‘Arabayı mı modifiye etsem, çıkışta hangi pavyona gitsem, bugün nerede içsem’den ötesini düşünmeyen işçilerin varlığı sistem için gerekli. El-ense şakalarının gırla döndüğü ve bir yerden sonra ‘aynı’ işi yapmaktan sinir sisteminin bile gerilmesinden çıkan kavgalar işçileri daha ileriye taşımıyor. Bir zincirin halkası halinde var olanların özgür olabilmek için bütün zincirleri kırması gerekiyor.
*İngiltere’de Emekçi Sınıfının Durumu
**Kapital