02 Mayıs 2024 03:48

‘Mahpusların dış dünyayla iletişimi koparılıyor’

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri cezaevlerinde mahpuslara en temel ihtiyaçların dahi kısıtlandığını söyledi: Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması insan haklarına aykırı.

Fotoğraf: Uğur Samet Avcı/AA

Paylaş

Eylem NAZLIER
İstanbul

Cezaevleri, İnsan Haklar Derneği tarafından hazırlanan raporlara sürekli hak ihlalleri, yasaklar ve kötü muamele ile geliyor. Mahpusların dışarı ile sınırlı oranda iletişimini sağlayan kitle iletişim araçları kısıtlanıyor; bazı gazete, dergi ve kitaplar yasaklanıyor, televizyon kanallarına sansür uygulanıyor.

Son olarak Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevinde tutulan mahpus Resul Kocatürk’ün kaleme aldığı “Tımarhanede 22 Gün-Çarmıhta Hasta Mahpuslar” adlı kitabı “sakıncalı” olduğu gerekçesiyle kendisine verilmedi. Evrensel’e konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, mahpusların dış dünyayla bağını güçlendirecek uygulamaların hayata geçmesi gerektiğini vurgulayarak “Mahpusların temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmamalı” dedi.

Hapishanelerde genel olarak mahpusların dışarıyla iletişimini ortadan kaldıracak yoğun hak ihlalleri olduğuna dikkat çeken Yoleri “Dışarıyla mektuplaşmadan, mahpusların kendi aralarındaki mektuplaşmaya, her türlü sosyal iletişime, kurs ya da benzeri aktivitelere, gazete, dergilere, televizyon kanallarına erişime kadar aslında pek çok noktada bu hak ihlallerinin yaşandığını görüyoruz” dedi.

KİTAP SAYILARINDA SINIRLAMA VAR

Kitaplar için de cezaevlerinde farklı sayılarda kota uygulandığını dile getiren Yoleri, “Bu değişik hapishanelerde değişik sayılar olarak karşımıza çıkmakla birlikte birçok hapishanede en fazla 10 ya da 8 kitap bulundurmak gibi sınırlandırılıyor. Bu kitaplardan birini hücresinden çıkarmadan yeni bir kitap verilmemesi gibi, kütüphaneden istemediği kitapları almaya zorlanmak gibi ya da dışarıdan gönderilen kitapların verilmemesi gibi pek çok uygulama söz konusu” ifadelerini kullandı.

‘KİTAPLAR DEĞERLENDİRME KONUSU OLABİLİYOR’

Türkçe dışında dillerde yazılmış olan kitaplarla ilgili de engellemelerin olduğunu anlatan Yoleri, “Son dönemde Kürtçe konusunda ciddi sıkıntılar dikkatimizi çekiyor. Özellikle yine gönderilen mektuplarda bu noktanın altının sıklıkla çizildiğini görüyoruz. Kürtçe notlar, Kürtçe konuşma, Kürtçe birtakım kitap ya da dergi gibi yayınların mahpuslara verilmesinde ya da mahpusların kendi aralarında not ya da hatta kendisine yazdığı Kürtçe notu yani bir Kürt mahpusun kendisine not olarak yazdığı Kürtçe bir notun bile disiplin soruşturmasına konu olduğu pek çok şikayet alıyoruz. Özellikle bazı konuların dönem dönem daha yoğun bir şekilde yaşandığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Kitap engeli ile aynı zamanda idare ve gözlem kurullarının iyi hal değerlendirme raporlarında da karşılaştıklarını söyleyen Yoleri, “Bir kişinin az kitap okuması, çok kitap okuması, okuduğu kitapları hapishane kütüphanesinden alıp almadığı ya da kitapların konusu bile mahpus bakımından iyi halli olup olmadığına dair değerlendirmeye konu edilebiliyor” diye konuştu.

‘GAZETE, DERGİYE ERİŞİM ENGELİ’

Mahpuslara gazete ve dergi verilmemesine de değinen Yoleri, bu konuda yaşanan sıkıntıları da şöyle özetledi: “Son yılların en önemli sorunlarından bir tanesi Basın İlan Kurumunun kararı. Bir gazeteye kamu ilanlarının verilip verilmemesi gazetenin cezaevlerine alınma kıstası haline getirildi. Bazı gazetelere resmi ilan almadığı için cezaevlerinde kısıtlama getiriliyor. Mahpuslar bu sebeple Evrensel’e de hapishanede erişemiyor. Çünkü Basın İlan Kurumu Evrensel’e ilan vermeme yönünde bir karar aldı” dedi.

Bu uygulamanın mahpusların bilgiye erişimi, mahpusların dış dünyadan bilgi sahibi olması ya da dış dünyayla bağının güçlenmesini de engellediğine dikkat çeken İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “Mahpuslar için televizyonlar da oldukça önemli bir yer tutuyor. Bu televizyonlarla ilgili de zaten baştan beri idarelerin belli kanalların izlenmesine izin verdiği, belli kanalların izlenmesine de izin vermediği yönünde bir uygulama mevcut. Bu bir genel politikanın sonucunda gerçekleşiyor. Bütün hapishanelerde bu tür kısıtlamaların söz konusu olduğunu görüyoruz ama bazı hapishanelerde zaman zaman hem kitap hem gazete hem de dergi ya da benzer konularda hapishanenin kendi idaresinin de kısıtlayıcı, genel kısıtlamaların dışında daha kısıtlayıcı birtakım yaptırımlar söz konusu olabiliyor” ifadelerini kullandı.

4 YIL SONRA GELEN MEKTUP!

Hapishanelerde mektup okuma ya da kitap değerlendirme komisyonlarının çok gecikmeli değerlendirme yaptıklarını dile getiren Yoleri, “Mesela mektuplar güncelliğini kaybediyor. Özellikle Türkçe dışında olan dillerle ilgili mektupların tercüme ücreti mahpusun kendisine yaptırılıyor. Üstelik yeminli tercüman tarafından gerçekleştirilmesi gibi bir durum söz konusu. Bu uygulamalar karşı mahpusların önemli bir bölümü infaz savcılığına itirazda bulunuyor. Ancak bu tür itirazlarla ilgili derneğimize yapılan başvurularda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Bu uygulamalara yönelik itirazlar zaman zaman reddediliyor. Zaman zaman itirazlara hiç cevap verilmiyor ya da sürekli olumsuz cevap veriliyor. Kısıtlayıcı uygulamalar lehine birtakım kararlar verildiğini görüyoruz” aktarımında bulundu.

İHD’ye ulaşan bazı çarpıcı örnekleri de sıralayan Yoleri, “Örneğin; İHD’ye gönderilmeye çalışılan bir mektubun 4 yıl sonra gelebilmesi gibi. Bu sürede infaz savcılığı, infaz hakimliği, o kararlara karşı ağır ceza mahkemesi ve tüm bunlardan geçerek 4 yıl sonra, bazen 1 yıl sonra mektubun ya da işte bu tür bir itirazın sonuçlandığını, yıllara varan sürelerle bu tür süreçlerin devam ettiğini görebiliyoruz. Bu da mahpusların hem adalete erişimleri bakımından önemli bir sorun hem de var olan hak ihlallerinin önlenmesi noktasında ciddi bir engel olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

Bu tip uygulamaların hak ihlali olduğuna dikkat çeken Yoleri “Yasal mevzuatı ve uluslararası belgeleri bu noktada kriter olarak esas almak gerektiğini düşünüyoruz. Uluslararası alanda düzenlenmiş, uluslararası geçerliliği olan mahpus haklarına ilişkin bildirgeler var. Aynı zamanda Türkiye’nin kendi iç hukukunda da mesela Anayasa’sında, eşitlik ilkesinden de bütün mahpusların eşit şekilde yararlanmaları gerekir. Ama bakıyorsunuz; örneğin Kürt ya da başka bir kimliğe sahip, ana dili farklı olan bir mahpus gazete, kitap vb. birtakım haklara erişimde sorunlar yaşıyor ve bunlar aşılamıyor. Yine bu durum ziyaretçiler meselesinde de ortaya çıkıyor. Çünkü Türkçe dışında konuşan bir ziyaretçi, görüşme sırasında engellerle karşılaşıyor. Burada iç hukukta yer alan bazı hakların mahpuslardan esirgendiğini görüyoruz” diye konuştu.

MAHPUSLARIN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ YOK

İfade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, bilgi edinme ya da hakikati bilme, haber alma hakkı, basın özgürlüğünün hapishaneye yansıması bakımından, özellikle sosyal olanakların sunulması bakımından insan onuruna yaraşır bir yaşam imkanının sağlanması noktasında Anayasa’da, yasalarda lehe düzenlemeler olduğunu hatırlatan Yoleri, “Ama bunların mahpuslar için uygulanmadığını görüyoruz. Mahpuslar söz konusu olduğunda düşünce özgürlüğünden söz edemiyoruz. Çünkü düşünce özgürlüğü aynı zamanda bilgi erişimini de kapsayan bir özgürlük tanımı. Dolayısıyla burada mahpusların temel yasalarda var olan, hatta Ceza İnfaz Kanunu’nda var olan düzenlemelerin de kısıtlandıklarını görüyoruz” dedi.

Mahpusun cezaevinde geçirdiği sürenin dışarıya çıktığında, dışarıyla uyum sağlayacak tarzda dizayn edilmesi gerektiğini söyleyen Yoleri, “Uluslararası düzenlemelere aykırı bir tutum, bir politikanın izlendiğini görüyoruz. Bu noktada Türkiye’de hukukun birbiriyle çelişik yapılanmasından da söz etmek mümkün. Anayasa bir özgürlük tanımı yaparken, yasada bunun tersi bir düzenlemeyle karşılaşıyoruz. Ceza İnfaz Kanunu’ndaki düzenleme ile tamamen ters bir genelgeyle yayımlanabiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Yasalardaki bu çelişkilerin özellikle idarenin politik saiklerle keyfi davranmasına imkan verdiğini de anlatan Yoleri, “Bu özellikle 2021 yılının ocak ayından itibaren yürürlükte olan idari ve gözlem kurullarının çalışmasına yönelik süreçte çok daha açık bir şekilde kendisini gösteriyor. Yani mahpusların aslında ceza infazı sırasında insan onuruna yaraşır, mahpusun dış dünyayla ilişkisini koparmayacak, dış dünyayla bağını güçlendirecek infaz uygulaması uygulanmalı. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmamalı. Mahpus hakları ve insan hakları korunmasının altı çizilmeli” çağrısında bulundu.

ÖNCEKİ HABER

Yerlikaya duyurdu: 1 Mayıs'ta 4 ilde 226 kişi gözaltına alındı

SONRAKİ HABER

Zonguldak'ta eski kız arkadaşının sevgilisinin aracına bomba süslü düzenek kuran kişi tutuklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa