Emekle insanlık onurunu bağlayan mevzu: Çocuklar...
"Çocuk işçiliği, birer rakam olarak görülürken küresel ekonominin acımasız çarkları onları ezerek ilerler. Bu çarkların dönmesini sağlayan ise kapitalizmin ihtirası ve insafsızlığıdır..."
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Gülizar Biçer KARACA
TBMM Başkanvekili, CHP Denizli Milletvekili
Emek değerini üreten ancak bu değerin sadece bir kısmını geri alabilen işçi sınıfını sömüren müstebit azınlık, sermaye sınıfı; dünya genelinde milyonlarca işçiyi temel haklarından yoksun bir şekilde çalışmaya zorluyor. Kapitalizmin temel dinamiği olan emek-sermaye çelişkisi, gelir ve servet eşitsizliği her geçen gün derinleşiyor. Kapitalistler sermaye biriktirirken; emekçiler asgari düzeyde yaşamlarını idameye çalışıyor.
Türkiye'nin de içinde bulunduğu ülkelerde, özellikle 80'lerden sonra yaşanan neoliberal dönüşümler işçi sınıfını daha da ezerken kadınların ve çocukların maruz kaldığı sömürü, kapitalist sistem tarafından meşrulaştırılıyor, yaygınlaştırılıyor.
İş cinayetleri, kötü çalışma koşulları, barınma ve beslenme koşulları, işçileri öldürmeye devam ediyor. Araştırma sonuçları dünyada her yıl 2 milyondan fazla işçinin yaşamını yitirdiğini gösteriyor. Türkiye’de de 2002'den bu yana içlerinde, kadınlar ve çocukların olduğu 32 binden fazla -sadece 2023’te 2 binden fazla- işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini ortaya koyuyor.
Türkiye’de “sermaye için AKP, AKP için sermaye” anlayışının işçiler üzerindeki yıkıcı etkisine, emeğin taşerona, kiralık ve güvencesiz çalışmaya bağlı hale getirilmesine, gerici sömürü politikaların distopik bir yoksulluk olarak halka dönmesine tanıklık ediyoruz.
Emeğin güvencesizleştirildiği, esnekleştirildiği neoliberal dünyanın cevval bir neferi, kurulduğundan bu yana sermaye sınıfının siyasi temsilciliğini üstlenen, kapitalizmin bizdeki robot resmi AKP’nin, sorumlu olduğu yakıcı ekonomik krizde de işçiler ve yoksul halkın hayatına karşı sermaye muhipliğine soyunması, IMF’siz IMF politikalarına sarılması onun sınıfsal karakteridir ve AKP’nin bu karakteri bir sınıf sorunudur.
Esnek ve güvencesiz çalışma, uzun çalışma süreleri, düşük ücretler, baskı, Temmuz 2024’ü zamsız geçirme planı AKP’nin piyasacı karakterinin 22 yıllık alamet- i farikası olarak karşımızda duruyor.
* * *
Hepsi bir yana; kapitalist sistemin küresel ayak izi, kadın ve çocuk işçiliğinin acımasız gerçekleriyle de belirginleşiyor. Çocuklar ve kadınlar, yoksulluğun pençesinde, temel hakları ellerinden alınmış şekilde çok uluslu şirketlerin kâr hırsına kurban ediliyor.
Kimi zaman görkemli ofis binalarının arkasında, kimi zaman lüks AVM’lerin vitrinlerde parıldayan ürünlerin gölgesinde, etiketlerin altında, kimi zaman fabrikaların dumanları arasında, maden ocaklarında, tarlalarda… çocuk emeğinin sömürüsüne rastlanır.
Bu adaletsizlik zinciri, küresel sistemin temel taşı haline gelir. Uluslararası şirketler, ucuz işgücü arayışında çocukları istismar ederken, sadece kâr hedeflenir.
Çocuk işçiliği, birer rakam olarak görülürken küresel ekonominin acımasız çarkları onları ezerek ilerler. Bu çarkların dönmesini sağlayan ise kapitalizmin ihtirası ve insafsızlığıdır...
Evet, dünya genelinde çocuk işçiliği de sınıfsal bir mesele ve sistemin işleyişiyle doğrudan ilişkili...
Çocuk işçiler, işçi sınıfının en savunmasız kesimlerinden birini oluşturuyor. Kapitalist sistem, sağlıklarını ve eğitim haklarını ellerinden alarak, onları erken yaşta emek sömürüsüne maruz bırakıyor.
Tekstil fabrikalarından tarıma, petrol endüstrisinden madenciliğe tüm sektörlerde çalıştırılan çocuklar hem fiziksel hem de duygusal olarak sömürülüyor.
Asya’da birçok ülkede tekstil sektörü çocukların “maharetli” parmaklarını sermayeye kurban ederken, Brezilya'da tarım sektörü ve madencilik gibi zorlu alanlarda ve düşük ücretlerle emekleri sömürülüyor çocukların.
Güney Amerika'da da çocuk işçiliği ciddi bir boyutta…
Afrika kıtasında da benzer bir tablo var.
Petrol endüstrisi, çocuk işçiliğinin yaygın olduğu alanlardan biri.
Çocuklar, tehlikeli koşullarda çalıştırılırken sağlık problemleriyle karşı karşıya kalıyor.
Avrupa ve Kuzey Amerika gibi gelişmiş ülkelerde dahi çocuk işçiliği mevcut.
Özellikle göçmen ailelerin yaşadığı yoksulluk ve sosyal dışlanma, çocukları iş gücüne katılmaya zorluyor.
ABD'de de tarım sektörü ve hizmet sektöründeki çocuklar, düşük ücretlerle, ağır şartlarda çalışıyor ve eğitim haklarından mahrum kalıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) raporları başta olmak üzere dünya genelindeki veriler, çocuk işçiliğinin vahim boyutlarını gün yüzüne çıkarıyor. ILO raporları, dünya genelinde 97 milyonu erkek, 63 milyonu kız olmak üzere 160 milyon çocuğun çalıştığı ve her on çocuktan birinin çocuk işçisi olduğu gerçeğini acı bir şekilde yüzümüze çarpıyor. Özellikle 5-11 yaş arasındaki çocuk işçilerin sayısındaki artış, sistemin vahşi yüzünü gösteriyor.
Bunlar sadece işçi sınıfının değil, çocukların geleceğinin ne denli belirsiz ve zorlu olduğunu ortaya koyuyor. Bu örnekler, çocuk işçiliğinin küresel bir sorun olduğunu, dünya genelinde yaygın bir şekilde var olduğunu gösteriyor.
Bu durum, uluslararası toplumun, insan haklarına saygı gösterme ve çocukların korunmasını sağlama konusundaki sorumluluğunu ön plana çıkarıyor.
* * *
Ve Türkiye… Burada da durum farklı değil. Özellikle 80'den sonra neoliberal dönüşümle birlikte çocuklar, yoksullar ve genel olarak işçi sınıfı büyük bir sömürü altında ezilmeye devam ediyor. Bu durum, ekonomik krizlerle birlikte daha da derinleşirken, çocuk işçi sayısındaki artışı kaçınılmaz kılıyor.
Neoliberal dönüşüm, çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasına ve işçi sınıfının daha da sömürülmesine yol açtı. Sistem, çocukları da bu sömürünün bir parçası haline getirdi.
Çocukların geleceği, emeğin değersizleştirilmesi 22 yıldır daha büyük tehlike altında. AKP iltisaklı sermaye sınıfı, kârını maksimize etmek adına her türlü insanlık dışı uygulamayı meşrulaştırdı.
TÜİK’in 2023 verilerine göre, nüfusumuzun %26’sını çocuklar oluşturuyor; çocuk nüfusunun işgücüne katılımı ise %21'e yükselmiş durumda.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre ise Türkiye’de 18 milyona yakın işçi çalışıyor. TÜİK, bu 18 milyon işçi içinde 800 bin civarında çocuk işçi olduğunu söylerken MESEM'lerden hiç söz etmiyor. Oysa uzmanlar Türkiye'deki çocuk işçi sayısının 1 milyonun üzerinde olduğunu, yaz aylarında bu sayının çok daha arttığını söylüyor.
Veriler her yıl ortalama en az 70 çocuğun iş cinayetlerinde öldüğünü de ortaya koyuyor. Son 10 yılda en az 689 çocuk işçi ölümü var. “2024’ün ilk 4 ayında tespit ettiğimiz 18 çocuk işçi ölümü var” diyor uzmanlar. İSİG verileri bu can kayıplarının üçte birini çalışmanın yasak olduğu 15 yaşın altındaki çocukların oluşturduğunu gösteriyor.
Çocukların ana işin kendisinde çalıştırılıp asgari ücretin üçte biri kadar ücret aldığı, devlet eliyle ucuz işgücü arzı olarak kurulan Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) projelerinde eylülden beri 8 çocuk işçinin öldüğü de haberlere yansıdı.
Türkiye’de çocuk işçiliğinin artmasının, çocukların eğitim hakkından geri kalmasının en önemli etkenlerinden biri kuşkusuz gelir dağılımındaki derin eşitsizlik…
Bunu: “Bir çocuk okulda değilse, sokaktaysa veya çalışıyorsa, yoksulluk döngüsü içerisine girmiş demektir. Çocuklar yoksulluğu miras alıyor" diye dile getiriyor Hacer Foggo ve döngünün düşündüğümüzden çok daha sarsıcı olduğunu vurguluyor. Çocuklara okullarda bir öğün ücretsiz yemek uygulamasının elzem olduğunu, beslenme yetersizliği yüzünden çocuklarda bodurluk, kansızlık, öğrenme güçlüğü ve gelişim bozukluğunun arttığını anlatıyor.
Tüm bunlar, özellikle ekonomik krizlerle birlikte çocuk işçiliğindeki artışın hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne seriyor
* * *
Ezcümle; çocuk işçiliği, sadece bir insan hakkı sorunu değil, kapitalist sistemin çıktısı... Bu bağlamda, çocuk işçiliğini ele alırken sistemin temel bir sonucu olarak görmek şart. Dolayısıyla, çocuk işçiliği ve işçi sınıfının maruz kaldığı sömürüyü anlamak ve çözüm bulmak adına meseleye sınıfsal bir perspektifle yaklaşmak, önemli bir adım.
Haliyle; sömürünün, açlığın, yoksulluğun, sefaletin, eşitsizliklerin doruğa çıktığı bir dünya varken bu eşitsizlikle mücadele de kapitalizmin hükmünün bittiği güne kadar var olacak.
Bu çelişki ve onunla mücadele esastır... Bu çelişkiyi çözmek, sadece ekonomik değil, aynı zamanda adaleti de merkeze alan bir mücadeleyi benimsemeyi gerektirir. Kâr hırsının değil, insan onurunun öne çıktığı bir dünya için mücadele etmek, kapitalist sistemin adaletsizliğine meydan okumaktır.
“İşçi sınıfının insanlığa karşı hiçbir borcu yoktur. İnsanlık ona borçludur” diyor ya Bertolt Brecht, o borcun ödeneceği vakit yakındır.
Emeğin sömürüldüğü, işçi sınıfının haklarının gasp edildiği bu dünyada, bu söz, işçi sınıfına umut ve direniş de sunuyor.
İşçi sınıfının birlik içinde mücadele ederek emeğinin değerini ve onurunu savunması, kapitalist sisteme karşı verilecek en etkili cevap olmayı sürdürüyor...
Neoliberal iktidarlar karakteri gereği işçiyi öldürürken işçiler tüm dünyada kendilerini gözden çıkaran anlayışa direnecek, karakteristik özelliği gereği sınıfsal bir mücadeleyle hakkını koruyacaktır.
İşçi sınıfı; emeğin, barışın, demokrasinin, adaletin, özgürlüğün dünyası ve çocukların geleceği için bir arada olacaktır…
İlham da olduğu yerde duruyor:
Dünyanın bütün işçileri birleşecektir…