08 Mayıs 2024 07:00

Kaybettiklerimizle yüzleşmek

Gerçek bir yüzleşme iktidarla, devletle, bunların kaynağındaki sınıflı toplumla ve bunların eleştirisinden elde edeceğimiz bir eşitlik ve özgürlük talebiyle mümkün olabilir.

Paylaş

Berkay MORKAN

Boğaziçi Üniversitesi

 

Geçtiğimiz hafta birbirinin zıttı, yaşadığımız coğrafyanın toplumsal hafızasındaki iki zıt kutbu hissettiğimiz iki günü yaşadık. Bir yanda kutlamalarla, şenliklerle “bayram” havasında geçen ve bütün dünyanın çocuklarına armağan edilmiş olan 23 Nisan, diğer yanda 2-3 nesil öncesinde ataları bu topraklardan sürülürken çektikleri acıların üstü örtülmek istenen Ermeni çocukların anma günü 24 Nisan. Hrant Dink’in de bahsettiği gibi, bir 23,5 Nisan belki de ihtiyacımız olan.

Bu ihtiyacı karşılamak için çabalamak şöyle dursun, soykırım mevzusunda hala hâkim ideolojinin arkasına yedeklenenler, 23 Nisan’da milliyetçi duyguları pekiştirip, 24 Nisan’da ortaya çıkan utancı gururla sahiplenenler var. Bir zamanlar “özgürlüklerin, liberalizmin membaı” olarak görülen Boğaziçi Üniversitesinde bile bugün Talat Paşa’nın hatırasına sahip çıkanlar ve karşısına içi boş soyut bir hümanizmden başkasını koyamayanlar arasındaki ikiliğe sıkışılan bir durum var. Burada, bir alternatif oluşturmak zorundayız.

Tarih penceresini aralayıp, şöyle amiyane bir göz atalım. 1878’de Rusya’yla Ayastefanos Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı Devleti, antlaşmanın ağır koşulları altında ezilmemek için çareyi Avrupalı devletlerine sığınmakta ve kendisi için yeni bir kaçış yolu açmakta bulur. Bu süreçte başta İngiltere ve Almanya’yı ikna ederek Berlin Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı, bunu kullanarak Rusya’yı Ayastefanos’u yeniden gözden geçirmeye ikna eder. Bu antlaşmanın konumuzla yakından alakalı kısmı, çökmekte olan bir imparatorluğun can çekişmeleri içindeki ikiyüzlülüğünü teşhir eden, meşhur 61.maddesidir: “Bab-ı Ali, Ermeniler tarafından iskân edilen vilayetlerde mahalli ihtiyaçların lüzum gösterdiği düzenlemeleri ve reformları vakit geçirmeksizin uygulamayı ve söz konusu bölgenin Çerkezlere ve Kürtlere karşı güvenliğini sağlamayı taahhüt eder.”* 1878’de bu maddenin altına imza atan Osmanlı, 37 yıl sonra Talat Paşa’nın bölge vilayetlerine çektiği telgraf ve sunduğu çeşitli bahanelerle 24 Nisan günü “tehciri” başlatır ve Ermeni halkını yüzyıllardır yaşadığı coğrafyadan sürmeye girişir.

Yüzlerce yıl kapı kapıya yaşayan ve neredeyse kültürleri iç içe geçmiş iki halkı birbirinden ayırmaya çalışan ve bölgedeki sermayeyi millîleştirme nedenleriyle başlatılan bu ırkçı girişimin ardından, Ermeni halkına acılar ve sürgünler düşerken, geride kalan sermayeye “çökemeyen” Türk halkına da bu şahitliğin ağırlığı ve bir yüzleşme adımının sorumluluğu düşmüş olur. Fakat yüzleşme derken kastettiğimiz şey, varlığını gayrimüslim sermayenin talanına borçlu olan “yerli ve milli” burjuva hukukunun sınırlarına sıkışan soyut bir kavramdan ibaret olmamalı. Marx’ın da dediği gibi, modern hukukun asıl ehil olduğunu alan, soyut bireyler arasındaki biçimsel eşitlikle somut bireyler arasındaki gerçek eşitsizliği gizlemesi olduğu için**, “yüzleşme” kavramını soyut sahnelerin ihtişamlı perdelerinden uzağa çekerek ayaklarını günlük hayata bastırmamız gerekiyor. Peki, bunu nasıl yapacağız? Öncelikle yüzleşme gereksinimini doğuran mevzunun kaynağını doğru tespit etmek gerekir.

EGEMENLERİN ÇIKARLARININ SONUÇLARIYLA YÜZLEŞMEK

Bunun kaynağı ne başta bahsettiğimiz utancı gururla sahiplenenlerin savunduğu gibi Ermeni çeteler ne de korunmak istenen “ulu” Türk soyu gibi heyulalardır. Basbayağı çökmekte olan bir imparatorluk ve onun bağrında gelişen bir ulus-devlet aşikâr olduğu için, bu ulus-devletin topraklarını “yabancı” unsurlardan temizleme ve sermayeyi yerlileştirme gereksinimi doğmuştu. Bu kapsamda sadece Ermeniler değil, mübadele süreçleriyle binlerce Yunan ve Türk’ün doğup büyüdükleri topraklardan edilmesi, Kürt vilayetlerindeki isyanların onların varlığını reddederek bastırılması, 6-7 Eylül olaylarıyla Rumların İstanbul’dan sürülmesi gibi örnekleri de görmüştük. Yani Ermeni soykırımı meselesinin de münferit değil, bir örüntünün parçası olduğunu söyleyebiliriz.

Yüzleşme için seçtiğimiz metodun da bu örüntüyü parçalaması, burjuvazinin çıkarlarından uzakta ve sonucunda halkların gerçek kardeşliğini doğurması gerekir. Dolayısıyla, bu devleti temsil eden şık giyimli bir bürokratın burjuva hukuk mahkemelerinde bir kürsüde kabul etmesi akabinde ödenecek bir miktar parayla kapatılabilecek bir dava olmamalıdır. Gerçek bir yüzleşme iktidarla, devletle, bunların kaynağındaki sınıflı toplumla ve bunların eleştirisinden beraberce elde edeceğimiz bir eşitlik ve özgürlük talebiyle mümkün olabilir.

Bugün Türk’ün Türk’ü milliyetçilik kisvesiyle ezdiği koşulları önümüze nimet gibi sunanlar varken, bunu ortadan kaldırmak ve bahsettiğimiz eşit ve özgür toplum talebini yükseltmek de bu toprağın gerçek sahibi olan halklara düşecektir. Yüz yıllarca bir arada yaşamaktan bir zarar görmemiş olan halkların, bu ayrılıkçı politikaları güdenlerden hesap sorup kendi iradesini ortaya koyduğunda yine aynı şartları oluşturabileceği su götürmez bir gerçektir.

Sonuç olarak yapılması gereken 109 yıl önce yaşananları inkâr ederek ortaya çıkan ve iktidar sahipleri dışında kimseye yaramayan bu ikiliği ortadan kaldırmaktır. Zira bu ikilik gerçekte çıkarları örtüşen halklar arasındaki düşmanca güdüleri beslerken, devleti kontrol eden ve bu gücü halk üzerinde acımasızca kullanan sermayedarların işini kolaylaştırmaktadır. Bunu ortadan kaldırmayı da salt bir günah çıkarma şeklinde geçmişin yüklerinden kurtulmak için değil, samimi saiklerle, eşit ve özgür bir toplumu inşa etmek için yapmalıyız. Yapay sınırları ortadan kaldırıp yüzlerce yıl iç içe yaşamış halklar arasında sonradan inşa edilmiş bu zıtlığı yok etmeyi başardığımızda 23,5 Nisanları oluşturacak, aynı kültürü paylaştığımız komşularımızla barışacak ve işledikleri katliamdan utanç duymayıp, sorumlu olup hala bu sorumluluğu açıkça üstelenerek savunanlardan birlikte hesap soracağız.

KAYNAKÇA:

*Aydın, E. (2015). Ermeniler Ne Yaşadı? Sorumluluğu Nerede Aranmalı? In A. Çubukçu (Ed.), Utanç ve onur: 1915-2015 Ermeni Soykırımı'nın 100. yılı. Evrensel Basım Yayın.

**Birdal, S. (2015). Yüzleşme Siyaseti Üzerine. In A. Çubukçu (Ed.), Utanç ve onur: 1915-2015 Ermeni Soykırımı'nın 100. yılı. Evrensel Basım Yayın.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Acaba polis bu sefer neyle gelecek?

SONRAKİ HABER

Fransa'da öğrencilerin Filistin'e destek eylemine polis müdahale etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa