İstanbul Üniversitesinden ilk izlenimler
Bizlere ait olan üniversitelerde öğrencilerin her taleplerini, ihtiyaçlarını, haklarını kazıya kazıya almak zorunda kalmaları bence birçok şeyin yanlış gittiğinin kanıtıdır.
Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel
Ayşe Delal KARA
İstanbul Üniversitesi
Bu mektupta 1. sınıf öğrencisi olarak İstanbul Üniversitesine adım atarken taşıdığım beklentilerin ne ölçüde karşılık bulduğundan söz etmek istiyorum. Öncelikle nitelikli bir kampüs yaşantısının en önemli yanlarından olan kulüp ve topluluklar açısından aradığımı pek bulamadığımı ifade ederek başlayabilirim. Açıkçası okula daha gelmeden bana gerek tanıtım günlerinde gerek sosyal çevremdeki arkadaşlarım, öğretmenlerim ve ailem tarafından İstanbul Üniversitesinin kulüpler açısından çok zengin olduğu aktarılmıştı. Hatta bu “sosyal imkânlar” üniversite seçimimde bana çok yardımcı olmuştu. Çünkü sadece akademik anlamda değil sosyal, kültürel alanlarda da isteklerimi yerine getiren bir üniversite istiyordum. Okulun resmî internet sitesinden kulüplere dair yaptığım araştırma sonucunda taleplerimi karşılayabilecek güzel seçenekler bulunduğu izlenimine kapıldım. Fakat okul başladığında tanıtım günlerine katılmak istediğim kulüplere ulaşmam zor oldu. Çünkü birçoğunun, yönetim tarafından kulüplere çizilen dar çember yüzünden faaliyetlerini etkin bir biçimde sürdüremediğini ve bu hususta bazılarının kapatılmak zorunda kaldığını fark ettim. Kapanan kulüplere baktığımızda ise üniversite için, daha da önemlisi, öğrenciler için gayet yararlı, akran öğrenmesini pekiştirecek, öğrencilerin kendi talepleri doğrultusunda kurulmuş kulüpler olduğu göze çarpıyor. Sosyal yaşamı açısından ele alırsak kampüsümüz güzel bir alan olma potansiyeline sahip. Ancak maalesef ki kampüs içi öğrenci aktivitesi oldukça zayıf kalıyor. Okul ilk başladığında yapılan oryantasyon etkinliğinde pandemi ve online eğitim sürecinin kampüsteki sosyal aktiviteleri durdurduğu ve artık tekrardan başlamanın heyecan verici olduğu söylenmişti. Fakat bu söylem gerçeklerden uzak olmakla kalmayıp onu çarpıtıyor da. Yönetim; bırakın kampüste yapılacak faaliyetleri desteklemeyi ve teşvik etmeyi, fakültesi ana kampüste bulunmayan öğrencilerini zaman zaman kampüs hakkından mahrum bırakmakta. Ayrıca “duvarsız üniversite” projesi adı altında okulu bir açık hava müzesine çevirerek çelişkili bir tutum sergilemekte.
Bu noktada artış trendi yakalayan kariyer kulüplerine değinmekte de fayda vardır. Bu kulüpler ilk bakışta gerek network gerekse istediğin kariyeri daha gerçek hayata adım atmadan deneyimlemek, sana göre olup olmadığını tecrübe etmek açısından yardımcı olabilecek gibi gözükse de bu artış trendi aslında bir sanrı oluşumunun göstergesi. Bahsi geçen kulüplerin üniversitemizi sermayenin insan kaynağı rezervi haline getirerek öğrencileri kapitalist sistemde sadece bir çarka dönüştürmenin, robotlaştırmanın aracı görevini üstlendiklerini söylemek mümkün.
GASBEDİLEN DEMOKRATİK HAKLAR
Bahsetmek istediğim diğer bir konuysa öğrencilerin temsiliyeti meselesi. Öğrenci Temsilciliği Kurulunun varlığını sadece “illaki her üniversitede olur” mantığıyla biliyorum. Bunun dışında yaptıkları aktivite veya kimler tarafından oluştuğu, bu kişilerin nasıl seçildiği hakkında bir fikrim yok. Daha önce öğrencileri temsil etmek için ne anketle ne bir etkinlikle öğrencilerin fikirlerini aldıklarına şahit olmadım. Çevremde de bu tarz bir şeye katılımda bulunduğunu veya haberdar olduğunu belirten birini görmedim. Bunun nedeni ise bence atanan rektörlerin öğrenci karşıtı tutumları ve tahakküm kurma çabasıdır. Özellikle Öğrenci Temsilciliği Kurulunun bizi bağımsızlık ve demokrasi ilkelerine dayanarak etkin bir biçimde temsil ettiğini görseydik çok farklı bir üniversite hayatımız olurdu diye düşünüyorum. Ancak görünen o ki bu kurul, öğrenciyi değil atanmış rektörü ve onun yancısı olan birtakım oluşumları temsil ediyor gibi duruyor. Temsil edilmediğini düşünen öğrenciler, taleplerini ve haklarını sürekli mücadele ederek elde etmek zorunda kalıyor. Eğer bizim bir temsilci kurulumuz var ise bunu neden etkin bir biçimde kullanamıyoruz?
TEK ÇARE ÖRGÜTLÜ MÜCADELE
Tüm bunların yanı sıra üniversitemizde bahar şenliklerinin, öğrenci festivallerinin senelerdir yapılmadığını öğrenmem de beklentilerimin suya düşmesinde etkili oldu. Bahar şenlikleri için mücadele eden ODTÜ öğrencileri örneğinde de gördüğümüz gibi, bizlere ait olan üniversitelerde öğrencilerin her taleplerini, ihtiyaçlarını, haklarını kazıya kazıya almak zorunda kalmaları bence zaten birçok şeyin yanlış gittiğinin kanıtıdır. Son yıllarda üniversitelerdeki özgürlük alanlarının daraltılması, özerklik talebinden iyice uzaklaşılarak tam aksine iktidarın politikalarına daha fazla yedeklenmesi, üniversitelerin bir eğitim yuvasından ziyade sermayeye insan kaynağı sağlayan fabrikalar olarak görülmesine karşı öğrencilerin ortaya koyduğu bu dayanışma ve mücadele, aslında kendi haklarının bir savunusunun yanında ülkenin en büyük ve gerçek sancılarından biriyle de mücadele ediyor olduklarını gösteriyor.
Sonuç olarak, bugün üniversitelerin bu durumda olmasının tek sebebi sermayenin tahakkümü ve öğrencilere uygulanan baskı-yıldırma politikasıdır. Ancak hayalimizdeki kampüs hayatını, ÖTK ve CİTÖK gibi yapıların etkin işletildiği, özerk ve demokratik bir üniversiteyi ancak bu alanlarda ısrar edip ve yılmayıp birleşerek, bulunduğumuz alanları değiştirerek, örgütlü bir mücadele ile kazanabiliriz.