14 Mayıs 2024 06:27
/
Güncelleme: 07:36

Şartlı kredinin amacı göçmenleri kalıcı olarak Türkiye'de tutmak

Göç İstihdam Uzmanı Haluk Deniz Medet: Avrupa ve genel olarak Batı bloku Türkiye'deki sığınmacıların, göçmenlerin Türkiye’de kalıcı olarak tutulmasını istiyor.

Şartlı kredinin amacı göçmenleri kalıcı olarak Türkiye'de tutmak

Fotoğraf: Evrensel

Nisa Sude DEMİREL
İstanbul

Dünya Bankası orta vadeli programın açıklanmasının ardından Türkiye'ye aktardığı kaynak tutarını, ne zaman başladığı bilinmeyen 17 milyar dolarlık programa ek 18 milyar dolar ile 35 milyar dolara yükseltme kararı aldı. Kredi önümüzdeki 5 yıllık süre içerisinde verilecek. Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Humberto Lopez bu miktarın 6 milyar dolarının kamu yatırımlarına 12 milyar dolarının ise özel sektöre ayrıldığını açıkladı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, Dünya Bankası'nın Türkiye'ye verdiği kredinin yüzde 50'sinin mülteciler için harcanması şartı getirildiğini; kredi ile finanse edilecek projelerle yaratılacak istihdamın yarısının göçmenlere ayrılacağını ifade etti. Başta CHP’li ve İYİP’li vekiller olmak üzere krediye göçmen şartı getirilmesine tepkiler yükseldi.

Dünya Bankası kredisini ve kredi şartlarını gazetemize değerlendiren Göç İstihdam Uzmanı Haluk Deniz Medet ve Doç. Dr. Taner Akpınar; Dünya Bankasının Türkiye’de emek gücünün ücretlendirilmesine ilişkin müdahalelerine tepki gösterdi; göçmenlerin çalışma koşullarının iyileştirilmesini ise Türkiye işçi sınıfının ortak çıkarı olarak yorumladı.

‘KAYITLI ÇALIŞMA TÜM İŞÇİ SINIFININ ÇIKARINA’

Türkiye'de sığınmacı statüsünde olan ya da kimliği olmayan mültecilerin kayıt dışı çalıştırıldığına dikkat çeken Medet, “Dünya Bankasının bu şartı mültecilerin kayıtlı çalıştırılması anlamına gelecek. Kayıt altına alınacak olmaları veri çıkartılabilmesi, denetlenebilir olması sebepleriyle olumlu. Kayıtlı çalışmada bir adım olacak” dedi.

Mülteci işçilerin kayıtlı çalışmasının yerli işçiler üzerinde bir tehdit gibi kullanılmasının önüne geçebileceğini vurgulayan Medet, “Bu durum sermayenin işçi ücretlerini yüksek bulduğu için dışarıdan yabancı işçi getirmesi ile aynı değil. Türkiye’de şu an zaten en az 4 milyon mülteci var. Bu insanlar kayıtsız çalışıyorlar. Daha kötü koşulları, daha düşük ücreti kabul ederek çalışıyor” diyor.

‘ŞART KOŞMANIN KENDİSİ SORGULANMALI’

CHP ve İYİP’li milletvekillerinin değerlendirmelerini de eleştiren Medet, “Göçmen işçilerin yerli işçilerle eşit haklara sahip olması yakın gelecekte olası değil. Çünkü göçmen işçilerin Türkiye emek piyasasındaki varlığı her şeyden önce onların sosyal haklara sahip olmayan bir yedek işgücü havuzu olmalarıyla ilişkilidir” dedi. Göçmenlerin TBMM'deki tartışmalarda ya da seçim meydanlarındaki propagandalarda siyasi malzeme olarak kullanılmasını da eleştiren Medet, göçmen karşıtlığının doğal bir oy potansiyeline dönüştüğüne dikkat çekerek “Para alıyorlar, buldukları parayı da yabancıya harcıyorlar, algısı doğru değil. Bu şart olmasaydı Dünya Bankası para vermeyecekti. Milletvekillerinin Dünya Bankası olsun, IMF kredileri olsun şart koşmanın kendisini sorgulamalı” çağrısında bulunuyor.

AMAÇ GÖÇMENLERİ TÜRKİYE’DE TUTMAK

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye'nin Dünya Bankası’ndan uygun koşullu kredi kullanan ülkeler arasında dünyada 3'üncü, bölgesinde ise birinci sırada olduğu bilgisini övünçle paylaşmıştı. Peki Dünya Bankası neden kredi verirken projelerden bağımsız, Türkiye’nin emek piyasasına müdahale edecek şartlar öne sürüyor?

Haluk Deniz Medet, bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Sonuç olarak dünya, Avrupa ve genel olarak Batı bloku Türkiye'deki sığınmacıların, göçmenlerin Türkiye’de kalıcı olarak tutulmasını istiyor. Hâlâ buradaki göçmenlerin, mülteci ve sığınmacıların Avrupa'ya gitmeleri söz konusu.” 

Hali hazırda Türkiye'den Avrupa'ya mülteci geçişinin sürdüğüne dikkat çeken Medet, bu sebeple mültecilerin Türkiye’deki statülerini yükseltmek ve Türkiye’de uzun süre kalmalarını sağlamak için yatırımlar yapıldığını söylüyor. Medet, şartlar kabul edilmediği takdirde kredinin de verilmeme ihtimali olduğunu söylüyor.

94’TE ÖZELLEŞTİRMEYİ ŞART KOŞMUŞTU

Doç. Dr. Taner Akpınar Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşların tarihsel olarak, küresel hegemonik düzenin sürmesine ve piyasa ekonomisinin yerleşmesine hizmet ettiğini hatırlatıyor. Bu bağlamda kredi karşılığında ekonomik ve sosyal politikalara müdahale edildiğinin altını çizen Akpınar, önceki uygulamaları hatırlatıyor: “Müdahalenin konusu dönemlere göre değişir. Örneğin, Dünya Bankası Türkiye’ye 1994 yılında da kredi verip o kredinin özelleştirme sürecinde ve emek piyasanın esnekleştirilmesinde kullanılmasını şart koşmuştu. Şimdiki krediyi ve ileri sürülen koşulları da bu çerçevede görmek gerekiyor.”

BİR DİĞER ŞART: MEZARDA EMEKLİLİK

Yazarımız Kansu Yıldırım ise 14 Nisan’da yayınlanan yazısında Dünya Bankası ve IMF kredilerinin tarihini hatırlatarak durumu şöyle ifade ediyor: “Dünya Bankası kapitalist söylemin günümüzde de sık başvurulan ‘sürdürülebilir kalkınma’, ‘yoksullukla mücadele’, ‘sosyal risk’ vs. gibi örtmecelerin arkasına gizlenen bir siyasal ve ideolojik hegemonya aracı olarak biçimlendirildi.”

Yıldırım, buna Marshall Planı ile “Sovyet Bloku karşısında kalkınma” amaçlarına bağlı olarak verilen, Çin Devrimi sonrasında ise “Komünist genişlemeyi önlemek” amacıyla kullanılan kredileri örnek veriyor. Dünya Bankası’nın ise Türkiye için hazırladığı raporlarda özelleştirmelerin hızlandırılması, emeklilik reformunun kredilerde şart koşulması, tarımda fiyat desteklerinin kaldırılması, devlet bankalarının borç ödeme yeteneklerinin sağlanması ‘önerilerini’ hatırlatıyor.

AB FONU NEREDE?

2013’te AB ile Türkiye arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşmasıyla Türkiye mülteciler için adeta bir hapishaneye döndü. Mültecilerin Yunanistan sınırlarından Türkiye’ye gönderilmelerini içeren bu anlaşma kapsamında AB Türkiye’ye mültecilerin “yaşam şartlarının iyileştirilmesi” için hazırlanan projeler için fon ödüyor. Yani para proje başına, nereye harcanacağı belli biçimde veriliyor. Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı sitesinde yer alan bilgilere göre 2021-2027 döneminde program bütçesi 9.8 milyar avro olarak belirlendi. 29 Kasım 2015’te düzenlenen Türkiye-AB Zirvesinde, 3 milyar avro taahhüt edilmiş, 18 Mart 2016 tarihinde yapılan ikinci zirvede ise bu fonun tükenmesi durumunda ek 3 milyar avro daha sağlanacağı açıklanmıştı. 2021’de ise 2024’e kadar ek 3 milyar avro bütçe ayrılacağı duyuruldu. Ancak Avrupa Sayıştayı 2023’te paranın nasıl harcandığına ilişkin soruların yanıtsız kaldığını bildirdi. 

GÖÇMENLER NASIL ÇALIŞIYOR?

Türkiye’de çalışan göçmenlere ilişkin net verilere ulaşmak söz konusu değil. Zira büyük oranda kayıt dışı çalıştırılıyorlar. 9 Kasım 2023 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada kayıtlı göçmen sayısının 4 milyon 643 bin 986 olduğu açıklandı. Göçmen işçi sayısı ise 2 milyon civarında. Bu işçilerin yaklaşık 100 bini çalışma iznine sahip. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayımlanan bir rapora göre ise Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli mülteci sayısı 2021’de 91 bin 500’dü. Diğer ülkelerden gelen mültecilerle birlikte bu sayı 168 bin 103’e çıkıyordu.

En ağır işlere sürülen göçmen işçiler daha düşük ücretlere çalışmaya mahkum edilirken işsizliğin günden güne arttığı Türkiye’de bu durum patronlar tarafından yerli işçilerin sırtında adeta sopa gibi kullanılıyor.

Türkiye’de her yıl ortalama 83 göçmen/mülteci iş cinayetinde hayatını kaybediyor. 2023 yılında en az 91 göçmen işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. En trajik ölümlerden biri Zonguldak’ta yaşandı. Afganistanlı Vezir Mohammed Nourtani’nin cansız bedeni kaçak maden ocağından uzakta ve yakılmış halde bulundu. 2013 ile 2022 yılları arasında en az 828 göçmen/mülteci işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Göçmen/mülteci işçilerde çocuk işçilerin ve kadın işçilerin ölüm oranı yüzde ise 9.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et